Ahmet Özay
Eğer sıradan bir başlık tercih edilse Almanya’da hafta sonu gerçekleşen Saksonya ve Thüringen eyalet parlamentosu seçimleri deprem etkisi yarattı ifadesi kullanılmalıydı.
Merakla beklenen Saksonya ve Thüringen Eyalet seçimlerinde aşırı sağ ve diğer aşırı partilerin yüzde 30’un üzerinde oy alacakları önceden öngörülüyordu. Bu nedenle Alman kamuoyu seçim sonuçlarını bir panik veya bir hayal kırıklığı duygusu ile karşılamadı. Seçimler çaresizlik içerisinde bir lav kütlesinin altında kalınırcasına büyük bir ezikliğe neden oldu.
Bu çaresizlik Almanların yakından tanıdığı bir duygu. Bu duygunun sendroma dönüşmesi ile eski hatıralar ve hesaplaşmalar depreşti. Hitler’in yüzde 30 oyla yönetimi ele geçirip, ülkeyi bir enkaza çevirmesinin neden olduğu korku tazelendi.
Önce Hitler diktatörlüğü, ardından 40 yılı aşkın bir süre devam eden Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin tek parti rejimini yaşamış Almanların, neden yeniden aşırı akımları tercih ettiği ise izaha muhtaç bir konu.
ARKA PLAN
Saksonya ve Thüringen, Doğu Almanya’da 1948 yılında Demokratik Almanya Cumhuriyeti adı altında Sovyet işgal gölgesinde kurulmuş devletin sınırları içerisinde yer alıyordu. Uzun yıllar Sovyet ordusuna üs görevi yaptı. Zaman zaman 300 ila 500 bin arasında değişen bir Sovyet Rus işgal ordusunu bünyesinde barındırdı. Alman Sosyalist Birlik Partisi (SED) tarafından idare edildi.
Almanya’da toplam 15 eyalet var. Bu eyaletlerin 5’i Doğu Almanya’da. Almanya’nın
83 milyonu bulan nüfusunun 17 milyonu Doğu Almanya’da yaşamakta. 1990’daki yeniden birleşmeden sonra CDU ve SED’nin devamı olan PDS (daha sonra Sol Parti) siyasi yelpazede yer alan partilerdi. Son yıllarda aşırı sağcı Almanya Alternatif Partisi AfD’nin yükselişi nedeniyle bu siyasi yelpaze tamamen değişti. Saksonya sınırları içerisinde kalan Dresden şehri Şubat 1945 tarihinde İngiliz Hava Kuvvetleri tarafından intikam amacıyla bombalandı. On binlerce Alman bir gecede öldürüldü. Bu nedeniyle aşırı sağ ve Alman milliyetçilerinin mevcut siyasi yapı ile hesaplaşmasında Doğu Almanya bir kurtarılmış bölge niteliği kazandı. Mevcut siyasi nizama ve Amerikan egemenliğine karşı hareketlere de ev sahipliği yapan bir konuma büründü.
RUSYA ETKİSİ
Saksonya ve Thüringen’deki sonuçlar siyasi bölünmeye işaret ettiği kadar, halkın yüzde 90’nın iktidardaki Sosyal Demokrat - Yeşiller koalisyonuna karşı oy kullandığı gerçeğini ortaya koydu.
Saksonya’da Hristiyan Birlik Partisi CDU önemli kayıplara rağmen en güçlü parti olmaya devam ederken, AfD büyük kazanımlar elde etti ve ikinci en güçlü parti oldu.
Doğu Almanya’daki seçimlerden sadece aşırı sağ değil, sağ partiler ve aşırılar bir zaferle çıktı.
Saksonya’da CDU: %31.8, AfD: %30.8, BSW: %11.9, Yeşiller: %5.2, SPD: %7.4, Sol Parti: %4.4, şeklinde bir oy dağılımı var.
Thüringen’de ise oy oranları Sol: %31.0, AfD: %32.9, CDU: %23.7, BSW: %15.6, Sol Parti: %12.9, SPD: %6.1, Yeşiller: %3.2, Diğer: %5,6 olarak dağılıyor.
Bu oy dağılımı sadece ülke içerisinde olası siyasi depremlerin habercisi değil. Aynı zamanda Avrupa genelinde Ukrayna’da süren savaşa ait politika değişiklikleri olabileceğine dair de bir işaret. Zira, Ukrayna’nın işgalinde Rusya yanlısı bir tutum içerisinde olan AfD, Sol Parti ve BSW’nin oy oranları yüzde 50’yi geçmiş durumda. Yakın bir gelecekte Almanya’da mevcut hükümetin varlığı sorgulanacağı gibi Ukrayna’daki savaşta Almanya’nın tutumu da
Rusya’nın yararına değişebilir.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in KGB’deki son görevi Dresden’di. Rusya bugün hala Doğu Almanya kamuoyu üzerinde önemli bir etkiye sahip.
AFD’NİN ROLÜ
AfD her iki eyalette de önemli bir siyasi güç olarak kendini kabul ettirdi ve siyasi yelpazeyi kalıcı bir şekilde değiştirdi. Bunda Afd’nin Doğu Almanya seçmenini sosyalizm çizgisinden Aşırı sağcı Hitler hayranı bir yöne dönüştüren Björn Höcke’nin büyük etkisi var. Höcke 52 yaşında, Batı Almanyalı bir okul müdürü. Bonn Üniversitesinde okumuş. Genç yaşlarında mevcut tarih yazımına isyan bayrağı açmış. Karanlık Alman tarihini açıkça savunmuş. Bu nedenle hem memuriyeti döneminde hem de 2020 yılından beri Alman Gizli Servisinin takibine alınmış bir siyasi. Kendisine yönelik tüm hukuki yaptırımlara rağmen Amerikan karşıtı, soykırım inkarcısı, Yahudi ve Müslüman aleyhtarı çizgisinden taviz vermemiş. Bu tutumu ile de seçmenin desteğini toplamış.
Alman halkının Afd’yi tercih etmesinin ardında 2023 Kasım ayında Potsdam’da yapılan “Geri Gönderme Zirvesi” de var. Sağcı siyasiler ve işadamları tarafından gerçekleştirilen bu zirve gizli niteliğinde de olsa da, Höcke ve AfD’nin imzasını taşıdığı malum. Gizli servis raporlarına göre zirvede Müslümanların ve Türklerin ülkelerine gönderilmesi kararı alındığı rivayet ediliyor.
Potsdam’ın zirve için tercih edilmiş olmasının bir de sembolik sebebi var. Almanya’nın savaşın ardından, 1945 yılında Amerika ve Rusya öncülüğündeki işgal kuvvetleri tarafından bölünmesi kararı Potsdam’da alındı.
SONUÇ YERİNE
Doğu Almanya seçimlerini bir sonuç olarak algılamak yerine yeni bir başlangıç olarak görmekte yarar var. Bu başlangıcı Fransa veya Hollanda sağının yükselişi ile kıyaslamak mümkün değil. Çünkü, Alman sağının yükselişi tarihle, Amerikan işgaliyle ve Almanya’nın Versay’dan bu yana devam eden yazgısı ile bir hesaplaşma. Bu nedenle Avrupa sağı tarafından da dışlanıyor. Fransız Le Pen hareketi bile AfD ile işbirliği yapmayacağı ilan etmiş durumda.
Bir başka husus da Almanya’da 150 yıllık bir maziye sahip olan SPD gibi sosyal demokrat bir partinin tarihindeki en ağır yenilgiyi almış olması. Aynı şekilde Yeşiller hareketi de sandığa gömülmüş durumda. Yeşillerin hezimetinin ardında kitlelere illallah dedirten fantezi dolu ve altından kalkılası mümkün olmayan maliyetler dolu enerji politikaları var.
AfD merkezli aşırı sağ televizyon ekranlarında kendine yer bulmuş durumda. AfD Alman basının ana konusu. Her saldırıdan sonra ‘cihatçı’ ilan edilen şaibeli bıçakla saldırma vakalarının toplumda yarattığı panik devam ediyor. Bu da katı ve sert politika izleyen partilerin oylarının artmasına yol açıyor.
Doğu Almanya’nın nüfusu 17 milyon, Almanya’da da 17 milyon göçmen kökenli bir nüfus yaşamakta. Her ne nedenle olursa olsun gelecekte Almanya’da yaşayan göçmenlerin ve Türklerin siyasi yaşamın ana konusu olma özelliğini sürdüreceğini bir kez daha ortaya koymakta.
Bu nedenle son eyalet seçimleri bir sonuç ortaya koymaktan öte yeni bir milat niteliğinde.