Balkanlarda güven veren liderlik

Kosova’da gerilimin tırmandığı şu günlerde KFOR’a bir komando taburu ihtiyat birliği daha gönderen Türkiye istikrarın korunmasına katkı sunarken, Bosna Hersek örneğinde görüldüğü üzere uzlaşmazlıkların çözümünde tüm tarafların güvenini de kazanmıştır. En son Cumhurbaşkanlığı yemin törenine bölgenin devlet ve hükümet başkanlarının kahir ekseriyetinin yanı sıra Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi’nin tüm üyeleri ile Dodik ve İzzetbegoviç’in birlikte katılması bu bağlamda anlamlıdır.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Doç. Dr. Samet Kavoğlu / Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi

Türkiye’nin gönül coğrafyası Balkanlar yeni stres testleriyle karşı karşıya. Uzun zamandır Bosna Hersek’teki Sırp Cumhuriyeti’nin Başkanı Milorad Dodik, ülkenin beyin ölümünü gerçekleştirmek için çaba sarf ederken, bugünlerde Kosova da yeni sorunlarla ya da eski sorunların su yüzüne çıkardığı yeni risklerle baş etmeye çalışıyor. Bölge, yıllardır yüksek tansiyonla yaşamaya alışmış olmakla birlikte dengeleyici güçler devreye girmezse yeni bir “Gavrilo Princip” vakasıyla karşı karşıya kalınabilir.

KOSOVA’DA TIRMANAN GERGİNLİK

Birinci Dünya Savaşı öncesi biriken stresin Saraybosna’da ateşlenen kurşunlarla küresel bir yangına dönüştüğü unutulmamalıdır. Zor ama olası senaryolar değerlendirildiğinde Kosova’nın kuzeyinde Sırpların yoğun olarak yaşadığı bölgede tırmanan gerginlik azaltılamazsa Sırbistan ve Arnavutluk’un da dahil olduğu bir çatışma ortamı oluşabilir. Diğer taraftan Bosna Hersek’in iki entitesinden biri olan Sırp Cumhuriyetini uzun zamandır devlet içerisinde devlete dönüştürmeye çalışan Sırp siyasetçiler de tek taraflı hamlelerini arttırır ve/veya şimdilik tekliflerine sırt çeviren Bosna Hersekli Hırvatları ikna ederek ayrılıkçı hareketlerine ivme kazandırırlarsa, Dayton’da dondurulan sorunlar tekrar canlanabilirler. Bu durumun Sancak bölgesinde etki üretmesi de kaçınılmazdır. Şüphesiz her iki ülkede konuşlu çokuluslu askeri birlikler (KFOR ve EUFOR) barış ikliminin devamı için önemli aktörlerdir. Fakat Rusya, ABD ve Çin gibi dış güçlerin bölge siyasetine dönük pozisyon alışları bu yapıların etkinliğini zayıflatabilir.

VUCİC’İ BEKLEYEN ZOR SINAV

Örneğin Rusya, Ukrayna işgali sonrası uygulanan ambargoları ve savaşın uzamasının oluşturduğu iktisadi ve sosyal baskıları kısmen de olsa azaltmak adına Sırp kartına başvurabilir. Bosna Hersek’teki Sırp Cumhuriyeti’nin Başkanı Milorad Dodik’in geçtiğimiz hafta Rusya devlet başkanı Vladimir Putin tarafından Moskova’da kabulü bu bağlamda dikkate değerdir. Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić ise şimdilik Rusya’ya uygulanan ambargolara katılmama, Kosova’da gerginliğin azaltılmasında Quint ülkelerini göreve çağırma, Kosovalı Sırplara NATO güçleriyle çatışmama mesajı gönderme gibi denge siyaseti yürütmeye çalışsa da Sırbistan iç siyasetindeki kırılganlıklar da artmaktadır. Geçtiğimiz hafta içerisinde Sırp İlerleme Partisinin liderliğini, Savunma Bakanı Milos Vucevic’e bırakan ve Cumhurbaşkanlığı görevine devam edeceğini açıklayan Vučić’in olası çatışma ikliminin yaratacağı popülist dalgayla nasıl baş edeceği de izlenmesi gereken bir durum. Çin’in, Kosova’nın kuzeyindeki gerilimin ilk anında Sırbistan’ın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruma yönündeki çabalarını desteklediğini ve “Priştine’deki Geçici Özyönetim Kurumları” tarafından atılan tek taraflı adımlara karşı çıktığını beyan etmesi de göz ardı edilmemelidir.

RUSYA MI ABD Mİ?

ABD ise Trump zamanında NATO’ya yeterli oranda katkı sunmadıkları için zorladığı Avrupa ülkeleriyle Biden’ın işbaşına geçmesiyle beraber uyumlu hareket ediyor izlenimi vermekle birlikte Ukrayna’da yürüttüğü siyasetle Avrupa’yı Rusya ile karşı karşıya getirmeyi başarmış görünüyor. Avrupa bir taraftan ambargolarla Rusya’yı dizginlemeye çalışırken, diğer taraftan ambargoların ve Rusya’nın karşı hamlelerinin yarattığı tahribatın yaralarını sarmaya uğraşıyor. Dış politika gündemini Asya Pasifik’e yoğunlaştıran ABD açısından Rusya’nın sınırlarına sıkıştırılması, diğer yandan da artan riske dayalı olarak Avrupa’nın silahlanma ihtiyacının artması stratejik bir hamle olarak okunabilir.

Kosova başta olmak üzere Balkanlar’da ise şimdilik statükonun devamından yana pozisyon almış görünüyor. Sırbistan-Kosova arasındaki normalleşme adımlarını destekleyen ABD, bir yandan da Sırbistan’ı Rusya etkisinden arındırma stratejisi yürütüyor. Bu kapsamda ABD’li senatörler Belgrad’ı ziyaret ederken, Sırp liderler de ABD ile ilişkileri geliştirmek istedikleri mesajını veriyor. Kosova’nın en yakın müttefik olarak gördüğü ABD, ülkenin kuzeyinde kendileriyle koordinasyon sağlanmadan atılan adımlardan duyduğu rahatsızlığı Büyükelçi Jeffrey Hovenier üzerinden dile getirirken ve NATO müttefiklerinin Balkan bölgesindeki en büyük askeri tatbikatı olan Defender Europe 2023’ten Kosova’nın çıkarılması gibi sembolik adımlarla başlayan yaptırım kozunu masaya sürüyor. Fakat Sırbistan’ın süreç içerisinde ABD-Rusya dengesinde alacağı pozisyonun ilişkilerin seyrini değiştirebileceği de unutulmamalıdır.

ÇİFTE STANDARTTAN RAHATSIZLAR

Sonuç olarak olası senaryodan en fazla etkilenecek olanlar hiç şüphesiz çatışan taraflar ve bölge ülkeleri olacaktır. Avrupa, kıtanın doğu sınırında bir yılı aşkın süredir devam eden Ukrayna-Rusya savaşının iktisadi, siyasi ve kısmen de askeri yüküyle uğraşırken Adriyatik’te açılacak yeni cephenin Birliğin hassas dengelerine zarar vereceğinin farkında. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in ve AB’nin Diyalogdan Sorumlu Özel Temsilcisi Miroslav Lajçak’ın, Kosova’da tansiyonun düşürülmesi için yaptıkları çağrılar ve akabinde Fransa cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un Moldova’da tarafları bir araya getirerek sorunu çözmeye dönük girişimleri bu kapsamda değerlendirilebilir.

Fakat sorunların dilek ve temennilerle ya da yaptırım tehditleriyle çözülemeyeceği de açıktır. Tıpkı Türkiye gibi Balkan ülkeleri de AB’nin üyelik sürecinde uyguladığı çifte standarttan rahatsız. Kopenhag kriterleri gibi nicel, ölçülebilir taleplerle başlayan AB yolculuğu hâlihazırda bazı üye ülkelerin kaprislerine terk edilen bir sürece dönüştü. Balkanlardaki Avrupa yanlısı siyasetçiler dahi gelinen noktadan rahatsız.

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama da son olarak Bratislava’da Küresel Güvenlik Konferansı’nda, Batı Balkanlar’da geriye dönüş yaşanmaması için AB ile ilişkilerde kökten değişimlere ihtiyaç duyulduğunun altını çizdi. Özellikle Covid 19 küresel salgını döneminde AB’nin Balkanları uzun süre ihmal ettiğini; bu süreçte Arnavutluk’un Türkiye’ye, Sırbistan’ın Çin ve Rusya’ya, Kuzey Makedonya’nın da hepsine birden koştuğunu belirttikten sonra “Cumhurbaşkanı Erdoğan olmasaydı Arnavutluk çok daha fazla ölümle karşı karşıya kalacaktı” diyerek Türkiye’nin bölgedeki rolünü ve önemini net bir şekilde vurguladı.

AKILLI GÜÇ TÜRKİYE

Türkiye, Soğuk Savaş’ın bitimiyle tekrar adım attığı Balkan coğrafyasında özellikle son 20 yıllık dönemde ilmek ilmek ördüğü ilişkilerle bölge ülkelerinin tamamında pozitif gündemler oluşturmayı başaran neredeyse tek ülke. TİKA, YTB, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, Kızılay, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve TDV başta olmak üzere kamu diplomasisi kurumlarının tamamıyla bölge halklarının gönlünde yer edinen Türkiye, bölgenin önemli donör ülkeleri ve dış yatırımcıları arasında yer alıyor.

Balkanlar’da indiğiniz havalimanının işletmesinden, aracınızın tekerinin değdiği otoyola, marketten satın aldığınız üründen akşam izlediğiniz televizyon dizilerine kadar iktisadi ve kültürel alanda Türkiye’nin gücünü görmek mümkün. Kosova ve Bosna Hersek’te konuşlu askeri birliklerimiz de barışı tesis etmenin ötesinde bölgenin kalkınmasında önemli roller üstleniyor.

Bu durum çeşitli raporlara da yansıyor. Örneğin Amerika merkezli IRI’nın (International Republican Institute) 2022 Batı Balkan Bölgesel Araştırması sonuçlarına göre Türkiye bölgede ABD, Almanya, Çin ve Rusya’yla birlikte en etkin ülkeler ve büyük donörler içerisinde yer alırken, diğer ülkelerden ayrışan önemli yönlere de sahip. İfade edilen donör ülkelere dönük algılar tüm Balkan ülkelerinde aynı değil. Örneğin Sırbistan’da Rusya ve Çin’in, Kosova’da Almanya ve ABD’nin olumlu algısı yüksekken Türkiye’nin bölge genelinde pozitif gündemlerle anıldığı belirtilmelidir. Bu durum Türkiye’nin girişimci ve insani dış politikasının bölgede etki ürettiğinin işaretidir.

Kosova’da gerilimin tırmandığı şu günlerde KFOR’a bir komando taburu ihtiyat birliği daha gönderen Türkiye istikrarın korunmasına katkı sunarken, Bosna Hersek örneğinde görüldüğü üzere uzlaşmazlıkların çözümünde tüm tarafların güvenini de kazanmıştır. En son Cumhurbaşkanlığı yemin törenine bölgenin devlet ve hükümet başkanlarının kahir ekseriyetinin yanı sıra Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyinin tüm üyeleri ile Dodik ve İzzetbegoviç’in birlikte katılması bu bağlamda anlamlıdır.

Sonuç olarak Türkiye bölgede ata yadigarı eserlerin ihyasından kalkınma yardımlarına, çatışmaların çözümünde aktif rol oynamaktan iktisadi yatırımlara kadar uzanan geniş spektrumda yumuşak ve sert güç potansiyelini dengeli olarak kullanan akıllı güç konumuna yükselmiştir. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gösterdiği üzere Türkiye, Ukrayna’ya insansız hava araçları başta olmak üzere savunma sanayi ürünleri satarken, Rusya ile doğal gaz hub merkezi ve nükleer enerji dahil stratejik projeler yürütebilen, Tahıl Koridoru Anlaşması’ndaki kilit rolüyle küresel gıda tedarikinin devamını sağlayan NATO ülkesi olmayı başarabileceğini küresel kamuoyu önünde ispatladı. Benzer durum, dinamikleri farklı da olsa Balkanlar’da da oluşabilir.

Evlad-ı fatihan diyarı, gönül coğrafyamız Balkanlarda da huzur ve refahın daim olmasını dilemekle birlikte tarafların güvenini kazanmış, pozitif gündemlere odaklanan, akıllı güç bileşenlerini kullanmayı haiz Türkiye’nin her koşulda dengeleyici güç pozisyonunun artarak devam etmesi gerekmektedir. Yapılanlar yapılacakların teminatı ise Türkiye’nin Balkanlardaki grafiğinin istikrarlı şekilde yükseleceği ifade edilebilir.

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Erdoğan’ın zaferi Türk dünyasının zaferi

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Türkiye Yüzyılı’nda Erdoğan’ın yolu

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Kira artışı sorunu nasıl aşılacak?