Dr. Mehmet Rakipoğlu - Mardin Artuklu Üniversitesi
İsrail yönetimleri, uzun yıllardır Filistinlilerin barış girişimlerini reddeden taraf olduğunu ileri sürmektedir. Bu anlatı, uluslararası kamuoyunda da yaygın bir biçimde karşılık bulmuş, Filistin’in barışa hazır olmadığı yönünde kalıplaşmış bir algı üretmiştir. Oysa tarihsel veriler, tam tersine, İsrail’in 1948’den bu yana kalıcı bir barışı mümkün kılacak anlaşmalardan sistematik biçimde kaçındığını göstermektedir. Filistinliler, defalarca İsrail’i tanımış, topraklarının önemli bir bölümünden feragat etmiş ve uzun vadeli ateşkesler önermiştir. Buna karşın İsrail gerek anlaşmaları uygulamada gerekse ateşkesleri sürdürmede sürekli engelleyici bir rol üstlenmiştir.
FİLİSTİN TANIDI, İSRAİL REDDETTİ
1993 Oslo süreci, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) İsrail’i resmen tanıdığı ve iki devletli çözümü kabul ettiği bir dönüm noktasıdır. FKÖ, tarihi Filistin topraklarının yüzde 78’inden vazgeçerek yalnızca 1967 sınırlarıyla yetinmeyi kabul etmiştir. Buna rağmen İsrail, Filistin’in devlet olarak tanınmasına yanaşmamış; 2012’de Birleşmiş Milletler’de Filistin’e “gözlemci devlet” statüsü verilmesine dahi karşı çıkmıştır. Bu durum, Filistin tarafının büyük ödünler verdiği halde İsrail’in Filistin’in siyasi meşruiyetini tanımayı reddettiğini açıkça göstermektedir. Oslo Anlaşmaları’nın öngördüğü şekilde 1999’da kalıcı statü görüşmelerinin tamamlanması ve Filistin devletinin kurulması gerekirken, İsrail hükümetleri yerleşim politikalarını hızlandırmıştır. 1993’te Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimci sayısı 250 bin iken, bu sayı 2023’te 700 bini aşmıştır. İsrail’in sahadaki bu fiili uygulamaları, barış görüşmelerinin özünü zedelemiştir.
İsrail’in tutumu yalnızca Oslo ile sınırlı değildir. 1981 Fahd Barış Planı ve 1982 Fez Barış Planı, İsrail’in dolaylı tanınmasını içeren ve 1967 sınırları üzerinden barış çağrısı yapan önerilerdi; Tel Aviv bu planları doğrudan reddetmiştir. Daha kapsamlı bir teklif ise 2002’deki Arap Barış İnisiyatifi idi. Tüm Arap ülkelerinin kabul ettiği bu plan, İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesi halinde İsrail ile normalleşmeyi öngörmekteydi. Ancak dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron bu öneriyi hemen reddetmiş, sonraki yıllarda da İsrail liderleri bu plana yanaşmamıştır. İsrail, Filistin devletini tanımayı ve bölgesel entegrasyonu mümkün kılabilecek tarihi bir fırsatı, “güvenlik” gerekçesiyle boşa düşürmüştür.
MÜZAKERELERİ SABOTE ETTİ
İsrail liderleri sıklıkla “barış için muhatap yok” söylemine başvurmaktadır. Ancak pratikte müzakereleri akamete uğratan çoğunlukla İsrail’in tercihleri olmuştur. 2008’de Başbakan Ehud Olmert’in Mahmud Abbas’a sunduğu devlet önerisi, muğlak haritalar ve ağır güvenlik kısıtları içerdiği için somutlaşmamış; kısa süre sonra Olmert’in istifasıyla süreç kapanmıştır. İsrail söylemi, bu durumu “Filistin fırsatı kaçırdı” şeklinde yansıtsa da gerçek tablo farklıdır. 2015’te İsrail muhalefet lideri İzak Herzog ile Mahmud Abbas arasında gizlice yürütülen görüşmelerin Netanyahu tarafından engellenmesi, İsrail iç siyasetinde dahi barış girişimlerinin bastırıldığını göstermektedir. Dolayısıyla, İsrail yalnızca Filistin tarafını değil, kendi içindeki anlaşma yanlısı aktörleri de marjinalize etmiştir.
İsrail’in barış karşıtı söyleminin merkezinde Hamas bulunmaktadır. Hamas’ın defalarca uzun vadeli ateşkes önerdiği bilinmektedir. 1990’lardan itibaren Hamas liderleri, İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesi halinde on yıllık ateşkese hazır olduklarını dile getirmiştir. 2017’de kabul edilen yeni siyasi belge, 1967 sınırlarında bir Filistin devletini fiilen (de facto) tanımaya yakın bir pozisyon sergilemiştir. Buna rağmen İsrail hükümetleri, bu girişimleri sürekli reddetmiş, hatta arabulucu ülkeleri dahi hedef almıştır. Eylül 2025’te Katar’ın başkenti Doha’da Hamas yetkililerine yönelik saldırı, barış çabalarının doğrudan sabote edilmesinin bir örneğidir. Dahası, İsrail ateşkes müzakerecilerini ortadan kaldırarak sürecin ilerlemesini imkânsız hale getirmiştir. Daha önce de ateşkes süreçlerinin merkezinde yer alan İsmail Haniye’yi İran’da suikast ile şehit eden İsrail, barıştan yana bir aktör olmadığını defalarca ispatlamıştır.
ATEŞKESLERİN İHLALİ
İsrail’in barış karşıtı tutumu, ateşkeslerin ihlaliyle de gözlemlenmektedir. 2008’de Mısır’ın aracılığıyla sağlanan ateşkeste Hamas saldırılarını durdurmuş, ancak İsrail yükümlülüklerini yerine getirmemiştir.
4 Kasım 2008’deki İsrail operasyonu, ateşkesi fiilen sona erdirmiştir.
Benzer şekilde 2012 ve 2014’te varılan ateşkes anlaşmaları da İsrail’in ablukayı sürdürmesi nedeniyle uygulanamamıştır. 2021’deki kısa süreli ateşkesten sonra İsrail’in Gazze’ye yeniden saldırması, barışın değil, yönetilebilir bir çatışmanın tercih edildiğini göstermiştir. 2023–2025 savaşında da aynı örüntü tekrar etmiştir. Geçici insani aralarda dahi İsrail ihlallerde bulunmuş; 2025’te yapılan ateşkes ise birkaç hafta içinde yeni şartlar öne sürülerek bozulmuştur. Bu durum, İsrail’in ateşkesleri stratejik molalar olarak gördüğünü, kalıcı barış perspektifinden uzak olduğunu göstermektedir.
ÜÇ TEMEL NEDEN
İsrail’in barış karşıtı tutumunun üç temel nedeni öne çıkmaktadır. İlki, kalıcı barışın İsrail’in Doğu Kudüs üzerindeki iddialarını ve Batı Şeria’daki yerleşim politikalarını sorgulatacak olmasıdır. İkincisi, savaş atmosferi İsrail iç siyasetinde özellikle Netanyahu gibi liderlere avantaj sağlamaktadır. Krizler, toplumsal muhalefeti bastırmak ve güvenlik merkezli politikaları meşrulaştırmak için işlevsel olmaktadır. Üçüncüsü, İsrail’in bölgesel caydırıcılık ve askeri üstünlüğünü sürdürme arzusu, barış girişimlerini sürekli ertelemektedir.
Sonuç olarak Filistinlilerin defalarca ödün vererek barışa yanaştığı, Hamas’ın dahi uzun vadeli ateşkes teklifleri (hudna) sunduğu ve Arap ülkelerinin normalleşme temelinde planlar geliştirdiği bir süreçte, İsrail’in bu girişimlere sistematik biçimde karşı çıktığı açıktır. Barışı reddeden tarafın Filistin değil, İsrail olduğu gerçeği bugün uluslararası kamuoyunda daha net biçimde görülmektedir. Ortadoğu’da ve dünyada kalıcı bir barış, ancak İsrail’in bu tarihsel ret politikasının sorgulanması ve değiştirilmesiyle mümkün olabilir.