Batı’nın gölgesinde doğan güç: Çin'in Filistin siyasetinde artan etkisi

ABD’nin Arap dünyasındaki etkisini yitirdiği ve bu durumda ortaya çıkan güç boşluğunu Çin’in doldurduğu ifade edilebilir. Dolayısıyla, 7 Ekim Aksa Tufanı ile birlikte Ortadoğu’da uzun süredir devam eden ABD’nin bölgeden uzaklaştığı ve Çin’in bölgede hegemon olacağı tartışması daha da güçlendi.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Dr. Mehmet Rakipoğlu / Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Aksa Tufanı’nın küresel etkileri artarak devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere Batılı hegemonyanın eğitim, siyaset, ekonomi gibi kritik bileşenlerini etkileyen bu süreç aynı zamanda Batı dışı uluslararası ilişkileri de etkiliyor. Bu anlamda en fazla öne çıkan aktörlerin başında Çin Halk Cumhuriyeti geliyor. Nitekim Çin, 7 Ekim 2023’ten bu yana süregelen İsrail merkezli şiddet sarmalının sona ermesi adına birçok çok taraflı girişimde bulundu. Bu girişimlerin en sonuncusunda Çin, birbirinden farklı ideoloji ve stratejiye sahip olan Filistinli fraksiyonları Pekin’de bir araya getirdi ve iki günün sonunda yayımlanan bildiriye göre Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çatısı altında Filistinli grupları içeren kapsamlı bir Filistin ulusal birliğinin ve hükümetinin kurulması noktasında mutabık kılındı. Bu mutabakat, ABD’nin Gazze soykırımının temel sorumlularından olan Netanyahu’yu ABD Kongresi’nin Senato ve Temsilciler Meclisi birleşik oturumunda ayakta alkışlattığı vakitlerde gerçekleşti. Söz konusu durum ABD’nin Ortadoğu’nun siyasal gerçekliğinden koptuğunu, İsrail’e bağımlı olduğunu göstermenin yanında Çin’in bölgenin geleceğine dair uzun vadeli planları olduğunu gösterir niteliktedir.

PEKİN, İSRAİL SORUNUNUN NERESİNDE?

Çin’in Filistin desteği 1960’larda Filistinli ulusal hareketlerin ortaya çıkmasına kadar geri gidiyor. 1965’te FKÖ’yü tanıyan ilk ülkelerden olan Çin, FKÖ’nün Pekin’de ofis açma talebini kabul etti. Bu destek diplomasi ile sınırlı kalmadı. Dahası birçok uzmana göre, Çin el-Fetih’in silahlı kanadını el atından desteklemiştir. Filistin ulusal hareketlerini desteklemenin yanında, uluslararası uzlaşıya paralel şekilde Filistin devletini 1988’de tanıyan Çin, İsrail sorununun çözümü adına icra edilen barış görüşmelerine doğrudan dahil edilmedi. Fakat 2000’de Oslo barış görüşmelerinin somut sonuç üretmemesi sonrası Çin daha fazla aktifleşti. Nitekim İkinci İntifada’nın zirveye çıktığı 2002 yılında Wang Shije’yi Ortadoğu özel temsilcisi atayan Çin, İsrail-Filistin arasındaki sorunların çözümü adına girişimlerini artırdı.

Çin, Filistin Ulusal Otoritesi (FUO) ile 2023’te stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Bu tarihten itibaren Filistin devletinin tanınması noktasında adımlar atan Çin, Ortadoğu’nun kronikleşmiş bir sorunu olarak görülen İsrail sorunun çözümü adına angajman siyasetini artırdı. Bu anlamda Pekin yönetimi, birçok kez barış görüşmelerine ev sahipliği yapmayı teklif etti ve hatta Filistinliler ve İsraillilerden oluşan üçlü bir diyalog mekanizması önerdi. Bu çabaları hayata geçirmek adına, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping 2013 yılından başlayarak Kasım 2023’e kadar en az üç ayrı dört maddelik barış planı sundu.

ETKİSİ AZALAN ABD’NİN BOŞLUĞUNU DOLDURUYOR

Dört maddelik barış planı, Filistin devletinin dünya çapında tanınmasının önemini, Filistin ile İsrail arasındaki müzakerelerin devam etmesini ve uluslararası toplumun Filistin’in egemenliğini korumadaki rolünü vurgulamıştır. Bu öneriler, Çin’in 2016’da yayımladığı Arap Politikası Belgesi ile desteklenmiş ve bu belge, Çin’in bölge ile ilişkilerini güçlendirme planlarını ve Filistin devletinin bölgesel barış için önemini belirtmiştir. 2023’teki Küresel Güvenlik Girişimi ise Çin’in, Arap Birliği ve diğer bölgesel örgütlerin güvenliği sağlama konusundaki yapıcı rolünü destekleme arzusunu göstermiştir.

Çin gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki daimî üye statüsü gerekse diğer diplomatik angajman yollarıyla İsrail sorununun çözümü noktasında son yıllarda aktif bir siyaset güdüyor. Örneğin Nisan 2024’te Hamas ile el-Fetih’in görüşmeleri Pekin’de icra edildi. Bununla birlikte Pekin’in İsrail-Filistin meselesinde uzun vadeli bir politika benimseyerek çatışmada taraf olmamayı benimsediği görülüyor. Ayrıca Çin için 7 Ekim’den beri artarak devam eden soykırımda Netanyahu ve İsrail’i finansal, diplomatik ve askeri olarak destekleyen ABD’yi eleştiren bir politika izliyor. Batı dışı uluslararası ilişkiler tartışmasında öne çıkan Çin, iki devletli çözümü ve uluslararası barış konferanslarını destekleyerek Çin liderliğinde yeni bir bölgesel düzen tasavvurunu güçlendiriyor. ABD’nin soykırıma rağmen İsrail’i desteklemesi Ortadoğu’daki aktörlerin Çin’e yönelik bakışını değiştiriyor. Bu anlamda ABD’nin Arap dünyasındaki etkisini yitirdiği ve bu durumda ortaya çıkan güç boşluğunu Çin’in doldurduğu ifade edilebilir. Dolayısıyla, 7 Ekim Aksa Tufanı ile birlikte Ortadoğu’da uzun süredir devam eden ABD’nin bölgeden uzaklaştığı ve Çin’in bölgede hegemon olacağı tartışması daha da güçlendi.

SINIRLILIKLAR VE RİSKLER

Çin’in artan Filistin siyaseti angajmanının sınırlılıkları ve Filistin devleti açısından açmazları ve riskleri bulunuyor. İlk olarak Çin, Batı ile özellikle de ABD ile doğrudan çarpışma/çatışmaya varmayacak şekilde Filistin’i destekliyor. İkinci olarak Çin, İsrail ile derin ekonomik bağlara sahip ve bu bağları Filistin devletinin lehine İsrail’e baskı aracına dönüştürmüyor. Üçüncü olarak Çin’in, İsrail’i her koşulda destekleyen ABD ile sürdürdüğü ticaret savaş ve diplomatik-siyasi mücadele nedeniyle gücü sınırlanıyor. Bu durum mevcut uluslararası sistemin bileşenleri içerisinde Çin’in Filistin’e yönelik desteğini kısıtlıyor. Dördüncü olarak Çin’in Filistin desteği temelde Pekin’in Batı ile verdiği mücadelenin bir parçası olarak görülüyor. Dolayısıyla yeni bir dünya düzeninin inşası halinde Çin’in Batı’ya karşı galip gelme senaryosunda Filistin’e yönelik siyaseti değişebilir. Benzer şekilde Uluslararası Adalet Divanı gibi mevcut sistemin önemli kurumlarında aktif rol oynayarak Çin, uluslararası meşruiyetini artırma adına Filistin siyaseti üretiyor.

Sonuç olarak 7 Ekim 2023’ten bu yana Çin, Ortadoğu’daki İsrail’in Gazze soykırımının son bulmasına dair ateşkes çağrılarında, Filistin’in devletleşmesi noktasında da diplomatik girişimlerde bulundu. Siyasi tarafsızlık ve müdahale etmeme ilkelerine bağlı kalan Çin, Filistinli aktörleri bir araya getirerek Suudi Arabistan-İran rekabeti örneğinde olduğu gibi İsrail-Filistin çatışmasında da aktif rol üstleniyor. Bu durum bölgede tek söz sahibi ABD anlatısını yıkmanın yanında Batı dışı uluslararası ilişkiler alternatiflerinin Ortadoğu’da giderek güçlendiğini gösteriyor. Ayrıca süreç, Çin’in İsrail-Filistin arasındaki müstakbel barış müzakerelerinde ve savaş sonrası Gazze’nin yeniden inşasında önemli bir rol oynama ihtimalini güçlendiriyor.

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Milli sermaye ve boykotun düşündürdükleri

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
İbrahim milleti