Suriye’nin yeniden inşası Avrupa için neden önemli?

ABD ile devam eden ticaret savaşı nedeniyle Avrupa ülkeleri yeni pazar arayışında. Suriye’nin yeniden inşa maliyeti 400 milyar dolar gibi “iştah açıcı” bir potansiyel taşıyor. Birbiriyle iç içe geçen bu iki faktörden ötürü Avrupalı yatırımcılar, Suriye’yi ticaret ve yatırım anlamında büyük bir fırsat olarak değerlendiriyor.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Dr. Hacı Mehmet Boyraz / İstanbul Medipol Üniversitesi

Baas rejiminin yıkılmasıyla Suriye’de siyasi manada daha çoğulcu ve dışa açık bir düzenin kapıları aralandı. Bu nedenle Avrupa açısından İran ve Rusya’nın etkisinden kurtulmuş ve Batı’nın değerleriyle görece daha uyumlu bir siyasi kültüre sahip Suriye, bölgedeki dengelerin yeniden inşası bakımından stratejik bir kazanım olarak görülüyor.

DEĞER TEMELLİ KAZANÇ

Avrupa açısından Suriye’nin geleceği uluslararası hukuk ve liberal demokratik değerler için de önem taşıyor. Zira Baas rejiminin uzun yıllar boyunca sürdürdüğü totaliter yönetim anlayışı, Avrupa’nın savunduğu temel normatif ilkelerle çelişiyordu. Ancak gelinen aşamada yeni Suriye hükümeti, eski yapının aksine uluslararası hukuka ve normlara saygılı bir profil ortaya koyuyor. Nitekim Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Mart 2025’te gerçekleşen Suriye Konferansı’nda sarf ettiği şu sözler, Avrupa’nın Suriye’deki dönüşümü temelde normatif değerler üzerinden okuduğunu gösteriyor:

“Eski Suriye’de bir diktatör tüm siyasi ve ekonomik gücü elinde tutuyordu. Yeni Suriye’de ise güç ait olduğu yere yani Suriye halkına geri dönmek üzere. Avrupa, Suriye konusunda üzerine düşeni yapmaya hazır. Sosyo-ekonomik toparlanmayı ve kapsayıcı siyasi geçişi destekleyeceğiz.”

Suriye’deki demokratikleşme sürecinin tam manada liberal demokrasiye dönüşüp dönüşmeyeceğini elbette zaman gösterecek. Buna karşın Avrupa ülkeleri, şimdiye kadar demokratikleşme yolunda atılan adımları bile olumlu ve desteklemeye değer buluyor. Zira Suriye’de demokratik kurumların güçlenmesi ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir düzenin inşa edilmesi, Avrupa ülkelerinin normatif dış politika ilkeleriyle örtüşüyor. Bu nedenle ilgili ülkeler, Suriye’deki normalleşme sürecini sadece bir siyasi geçiş olarak değil aynı zamanda değer-temelli bir kazanım olarak da görüyor.

MÜLTECİLER ÜLKESİNE DÖNEBİLSİN

Öte yandan iç savaş yalnızca Suriye’yi değil Avrupa’yı da doğrudan etkiledi. Zira milyonlarca Suriyeli canını kurtarmak için ülkesini terk etti ve Avrupa’ya sığındı. Hâlihazırda üçte ikisi Almanya’da olmak üzere 1,5 milyon civarında Suriyeli Avrupa ülkelerinde yaşıyor. Kısa zamanda yaşanan düzensiz kitlesel göç hareketi; Avrupa’nın göç yönetim kapasitesini zorladığı gibi toplumsal uyum, istihdam, güvenlik ve kamu harcamaları açısından da ciddi bir yük doğurdu. Bugün Baas rejimi yıkıldığı ve iç savaş sona erdiği için Suriyelileri Avrupa’ya sığınmaya iten temel faktör kayboldu. Haliyle Suriye’de istikrarlı devlet yapısının ve güvenli yaşam koşullarının yerleşmesine paralel olarak Avrupa’daki Suriyelilerin hızla ülkelerine dönmesi bekleniyor. Bu iyimser beklenti Avrupa ülkeleri açısından önemli görülüyor çünkü Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesiyle bu kişiler için 15 yıldır barınma, eğitim, sağlık ve sosyal uyum masrafları için bütçeden ayrılan paylara son verilecek ve bunlar diğer alanlara aktarılacak.

Ayrıca Avrupa’daki Suriyelilerin sayısındaki artışın zamanla aşırı sağcı aktörlerin güç kazanmasına zemin hazırladığını da unutmamak lazım. Zira göç karşıtı politikalar ve toplumsal kaygılar üzerinden oy devşiren bu partiler, kıta genelinde siyasi dengeleri değiştirebilecek güce ulaştı. Düzensiz göçmen hareketlerinin sona ermesi ve 1,5 milyona yakın kitlenin artık güvenli ülke olarak tanımlanan Suriye’ye dönmeye başlaması, aşırı sağ partilerin göç karşıtı söylemler üzerinden kazandığı meşruiyet zeminini daraltacaktır. Bu nedenle Avrupa ülkeleri, yeni Suriye’nin inşasını kendi toplumsal huzurlarının ve demokratik dengelerinin korunması bakımından da destekliyor.

RADİKALLEŞME AVRUPA ŞEHİRLERİNİ TEHDİT EDİYOR

Suriye’de iç savaşın başlamasının ardından binlerce Avrupalının ya maddi gelir elde etme arzusuyla ya da aşırılık yanlısı ideolojilerin etkisiyle Suriye’ye giderek DEAŞ ve PYD/YPG gibi terör örgütlerine dâhil olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Kesin rakamlar mevcut olmasa da muteber araştırmalara göre bugüne kadar 5 bin civarında Avrupalının DEAŞ’a ve PYD/YPG’ye katıldığı düşünülüyor. Bunlardan bir kısmının öldüğü ve bir kısmının radikalleşmiş ve silah kullanma becerisi edinmiş şekilde ülkelerine geri döndüğü biliniyor. Bu da doğal olarak Avrupa ülkelerinin kamu güvenliğini tehdit ediyor. Güvenlik birimleri, ciddi birer risk teşkil eden bu unsurları etkisiz hale getirmek için büyük çaba harcasa da bu konuda henüz kesin bir sonuca ulaşamadılar. Dolayısıyla Suriye’nin istikrara kavuşması; yeni radikalleşme dalgalarının önüne geçilmesi, mevcut güvenlik risklerinin giderilmesi ve Avrupa şehirlerinin daha güvenli hale gelmesi bakımından önemli görülüyor.

YATIRIM FIRSATLARI İŞTAH AÇIYOR

Suriye’nin yeniden inşa süreci, Avrupa ülkeleri için ekonomik çıkarlar açısından da dikkate değer fırsatlar barındırıyor. İç savaştan önce başlıca Avrupa ülkeleri Suriye ile kısıtlı da olsa ticari ilişkilere sahipti ve çok sayıda Avrupalı firmanın Suriye’de yatırımları bulunuyordu. Ancak 2011’de başlayan süreç, bu ekonomik etkileşimleri tamamen durdurdu ve Avrupalı yatırımcılar güvenlik kaygıları ve Suriye’ye uygulanan yaptırımlar nedeniyle ülkeden çekildi. Gelinen noktada ise Baas rejiminin yıkılması ve AB’nin 28 Mayıs 2025 itibarıyla Suriye’ye yönelik tüm yaptırımları kaldırmasıyla Suriye ile ticari ilişkilerin ve Suriye’ye yönelik yatırımların önü açıldı. Nitekim bu gelişmenin ardından Avrupa menşeli birçok firmanın Suriye’de yeniden yatırımlara başladığı görülüyor. Bu noktada bir yandan ABD ile devam eden ticaret savaşı nedeniyle Avrupa ülkelerinin yeni pazar arayışında olduğunu diğer yandan Suriye’nin yeniden inşa maliyetinin 400 milyar dolar gibi “iştah açıcı” bir potansiyel taşıdığı gerçeğini göz önünde bulundurmak lazım. Birbiriyle iç içe geçen bu iki faktörden ötürü Avrupalı yatırımcılar, Suriye’yi ticaret ve yatırım anlamında büyük bir fırsat olarak değerlendiriyor.

ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİ ELZEM

Son olarak Suriye’nin istikrara kavuşması Avrupa’nın enerji arz güvenliği bakımından da stratejik bir önem taşıyor. Zira Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ardından Moskova’ya olan enerji bağımlılığını bitirmek isteyen Avrupa ülkeleri, alternatif enerji hatları oluşturmaya çabalıyor. Bu noktada Doğu Akdeniz’deki doğalgazı İsrail- Güney Kıbrıs- Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırma niyetiyle başlatılan EastMed Boru Hattı Projesi'nin fiilen başarısız olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. Bu sebeple AB, üye ülkelerin artan enerji ihtiyacını karşılamak için 2000’li yılların ikinci yarısında gündeme gelen fakat Esad yönetiminin destek vermemesi nedeniyle 2009’da rafa kaldırılan Körfez doğalgazını Katar- Suudi Arabistan- Ürdün- Suriye- Türkiye rotası üzerinden Avrupa’ya ulaştırma projesini yeniden değerlendiriyor. Bu projenin gerçekleşebilmesi için bir taraftan Suriye’nin yeniden inşa çalışmaları kapsamında enerji altyapısını sıfırdan tasarlayarak uluslararası standartlara uygun hale getirmesi diğer taraftan muhtemel proje ortakları arasında güçlü bir iş birliği mekanizmasının tesis edilmesi gerekiyor.