Elif Yıldız Yüce / Tarihçi-Araştırmacı
Türkiye sınır ötesi operasyonlarla 2019 yılından itibaren terörle mücadele kapsamında daha bütüncül hareket edip; Irak’ın kuzeyinde PKK’nın lojistik hatlarını ve sığınaklarını hedef alarak örgütün hareket kabiliyetini göz ardı edilemeyecek şekilde sınırladı. Giderek zayıflayan örgüt Irak merkezi yönetimiyle karşı karşıya gelirken Türkiye-Irak ilişkilerinde de yeni bir iş birliği döneminin kapısını aralandı. Zaten “Mazlum Abdi” kod adlı Ferhat Abdi Şahin’in Suriye’deki devrim sonrasında yeni bir arayış içerisinde olduğu görülmekteydi. Bu da örgütün yeni bir yol haritası oluşturmaya çalıştığını gösterdi. ABD’de yaşanan yönetim değişikliklerinin, yine ABD’nin Rusya-Ukrayna Savaşı'nda Ukrayna’yı destekleyici tutumları, İsrail’in Gazze’ye saldırması ile İsrail’i desteklemesinin ardından 40 yılı aşkındır süregelen terörle mücadelenin kesin bir sonuca varması için böylece kritik bir adım atıldı. Irak, Suriye, Lübnan gibi bölge ülkelerini yakından ilgilendiren, “Terörsüz Türkiye” süreci İran tarafından da dikkatle izlenmektedir. Keza Türkiye’deki terör tehdidinin ortadan kalması bölgesel istikrarın yeniden teşkil edilmesi açısından son derece önemlidir.
PKK’NIN TASFİYESİ TAHRAN’DA NASIL KARŞILANDI?
Lübnan’dan İran’a kadar uzanan geniş bir hatta faaliyet gösteren PKK, farklı ülkelerdeki siyasi yapılar, milis unsurlar ve etnik-dini gruplarla kurduğu temaslar neticesinde sadece silahlı bir terör örgütü olmanın ötesine taşınmış; bölgesel istikrarsızlığın başlıca aktörlerinden biri hâline gelmişti. Zaman zaman bu ilişkiler, diğer kriz üreten yapılarla eş güdümlü ve türev örgütlerle hareket etmesini de mümkün kıldı. PKK’nın kendisini feshetmesi kararı sonrası her ne kadar Irak kritik bir bölge olsa da PKK ideolojisinden beslenen ve PKK’nın İran kolu ve bir türevi olarak bilinen PJAK yapılanmasından kaynaklı İran da bu süreçte stratejik bir konumdadır. Etnik ve ayrılıkçı bir terör örgütü olan PKK’yı resmi bir terör listesinde göstermese de İranlı yetkililer çeşitli platformlarda PKK’yı bir terör örgütü olarak gördüklerini zaman zaman ifade etmişlerdir.
PKK terör örgütünün silah bırakmak maksadıyla kongreye gitme kararının ardından İran, destekleyici bir pozisyon üstlenmiştir. Hatırlamak gerekirse, İran Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan ilk resmi açıklamada PKK’nın silah bırakma ve kendini feshetmeyi kabul etmesi şiddetin reddedilmesi yönünde oldukça mühim bir adım olarak değerlendirilmişti. İran bu süreci aynı zamanda sadece Türkiye’nin bir iç sorunu olarak değil, bölgesel güvenliğin de güçlendirilmesi yönünde önemli bir gelişme olarak görerek süreci destekleyen bir tutum sergilemiştir.
13 Haziran’da başlayan İran-İsrail Savaşı sonrası ise her ne kadar bu yönde resmî bir açıklama gelmemiş olsa da İran basınının konuyu merakla takip ettiğini söylemekte fayda var. Özellikle sürecin Eylül ayına kadar devam edeceği yönündeki haberlerinden yola çıkarak Tasnim, Khabar Farsi, Fars New Acengy, İrna ve Tabnak gibi resmî yayın organlarının gelişmeleri yakından takip ettiklerini söylemek mümkündür.
ÖRGÜT UZANTILARI NE YAPACAK?
13 Haziran’da başlayan ve 12 gün süren İran-İsrail çatışması sonrası “Terör”, “Güvenlik” gibi kavramlar ve “Terörsüz Türkiye Vizyonu” daha dikkate değer bir hâl almıştır. Özellikle bölgesel güvenlik söylemleri içerisinde belirgin ve öncelikli bir konuma yerleşmiştir.
Her ne kadar 1990’lı yıllarda İran’ın PKK’ya örtülü bir şekilde lojistik sağladığı iddiaları Türkiye-İran diplomasisinde bir gerginlik teşkil etmişse de bugün gelinen noktada Ankara-Tahran arasında terör sorununun ortadan kalktığı söylenebilir. Özellikle İran ve İsrail arasında yaşanan son gelişmelerin İran açısından bölgesel güvenliğe kesin bir şekilde ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.
Ancak bu gelişmelerin İran’daki örgüt uzantılarını tamamen ortadan kaldırdığı veya kaldıracağı yönünde bir iddiada bulunmak şu an için mümkün görünmemektedir. Özellikle İran-İsrail çatışması esnasında PKK’nın İran’daki türevlerinin yapmış olduğu açıklamalar yeniden hatırlanmalıdır.
PAK (Kürdistan Özgürlük Partisi) İran’a karşı İsrail’in yanında yer alacağını belirterek gelişmelerin İran’da bir Kürt ayaklanmasına zemin hazırlayabileceğini ve İsrail ile iş birliğine açık olduğunu kamuoyu ile paylaşmıştı. PJAK’ın ise tarafsız kalmasına karşın kendi hak ve özgürlüklerini öncelikli kılan açıklamaları, PKK’nın tasfiye olmasına rağmen faaliyetlerini devam ettireceğini göstermektedir. Zaten PJAK, PKK ideolojisinden beslenen bir terör örgütü olmasına rağmen PKK’nın silah bırakma kararına uymayacağını açıklamıştır. Bu sebeple süreç içerisinde oluşan umut dolu tabloya küçük çaplı da olsa zarar verme girişimleri olasıdır.
İSRAİL ETKİSİ
Sonuç itibarıyla İran-İsrail çatışması sonrası oluşan belirsizlik ortamının YPG, PJAK ve benzeri silahlı Kürt gruplar için bir fırsat oluşturduğu unutulmamalıdır. Bu sebeple Irak ve Suriye sınırlarında bu örgütlerin faaliyetlerini arttırmaları beklenebilir. Zira benzeri bir durumun önce Aleviler ardından bizzat İsrail tarafından desteklenen Dürzi ayaklanma provasında yaşandığı görülmektedir. Keza bu konuya dair Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “YPG’nin kaosu avantaja çevirdiğini” belirtmesi, öte yandan YPG’yi uyararak “istenmeyen bir yola girmeye kalkışmamaları” yönündeki açıklamalarının Türkiye’nin ne olursa olsun “Terörsüz Türkiye” sürecine dair tavrının oldukça net olduğunu göstermektedir.
İran ise yaşadığı son gelişmelerden sonra bu gruplara yönelik, daha tehlikeli bir yapılanmaya gitmemeleri hususunda iç güvenlik sorunu gerekçesiyle temkinli adımlar atabilir. Nitekim PKK terör örgütünün tasfiyesi bir domino taşı misali Türkiye’nin iç sorunu gibi algılansa da tüm Orta Doğu’yu yakından ilgilendiren uluslararası bir güvenlik meselesidir. Bu sebeple sürecin kontrollü bir şekille tamamlanması gerekmektedir. Zira bunun en önemli sonucu yazının başında da belirtildiği gibidir; Terörsüz Türkiye, Terörsüz Orta Doğu…