Uluslararası sistemin temel sorunu: İsrail

Dünya, İsrail işgaline dur diyebildiği gün daha adil bir uluslararası sisteme, gelir dağılımına ve toplumların söz hakkının daha güçlendiği cumhuriyetçi bir anlayışa yönelmiş olacaktır. Elbette bu tablonun ortaya çıkması bugünkü şartlarda oldukça zor görünmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki; Birinci Dünya Savaşı sonrası Milletler Cemiyeti, İkinci Dünya Savaşı sonrası da Birleşmiş Milletler kurulmuştur.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

İsrail’in yaklaşık 100 yıldır süren Filistin’i işgal sürecinde, 7 Ekim sonrası yaşanan katliamlar halen devam ediyor. İsrail bu süreçte her ne kadar karşı karşıya kaldığı büyük askeri hezimeti ve güvenlik zafiyetlerini daha fazla sivil öldürerek örtmeye çalışsa da yaşadığı ağır mağlubiyeti gizleyemiyor. İsrail’in kendi içinden bu süreçteki başarısızlıklar şu anda güçlü şekilde eleştiri aldığı gibi bundan sonra da eleştiriler ağırlaşarak devam edecek görünüyor. Diğer yandan Gazze’de yaşananlar konusunda mevcut uluslararası sistem bir kez daha sınıfta kalmış, çözüm üretememe girdabından çıkamamıştır. Muhtemeldir ki; dünya yaşadığı kriz ve anlaşmazlıkların artışının bir sonucu olarak artan barış ve istikrar arayışında da yeni bir safhaya adım atmaktadır. Pandemi ile belirginleşen değişim, Karabağ’ın özgürleşmesi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle yeni bir aşama kaydetmiş ve dünyanın tüm ülkelerinin ve insanlarının bağımsız kalamadığı Filistin’de İsrail işgaline karşı yeni bir merhaleye geçmiştir.

YÜKSELEN SESLER

Filistin’deki İsrail sorunu esasen bugünkü uluslararası sistemin meydana getirdiği ve sürdürmekte ısrarcı olduğu bir sorundur. Bu nedenle Filistin’de İsrail işgaline karşı yükselen tüm sesler, bir bakıma mevcut uluslararası sistemde bir reform arayışıdır. Özellikle Birleşmiş Milletler'de (BM) aranan ateşkes ve çözüm arayışları, BM’nin mevcut yapısı nedeniyle karşılık bulmamakta, kamuoyu ve algı oluşturmanın ötesine geçememektedir. Ancak her ne olursa olsun bu çatı altında girişimlerin devam etmesi ve bir değişim oluşturma arayışı sürmelidir. Ancak burada daha çok BM dışında farklı örgütlenmeler veya inisiyatifler üzerinden İsrail’e karşı yükselen seslere dikkat çekilecektir. Çünkü içerideki tıkanmayı aşmak, tıkanmaya neden olan aktörleri ikna etmeye bağlıdır. Bu ise oldukça zordur. Ancak tıkanmaya neden olan aktörlerin dışındaki aktörler daha bağımsız şekilde örgütlenerek yeni bir kapı açabilir.

Bu anlamda ilk olarak akla gelen gelişme Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı soykırım davası açması ve böylelikle İsrail’in yargılanmaya başlamasıdır. Elbette bu yargılamanın da sınırları vardır ve meseleyi çözmekte tek başına yeterli değildir. Ancak bu süreç parçaların bir araya gelerek bir bütünü teşkil etmesi sonucunda nihai bir çözüme kavuşabilecek bir süreçtir. Diğer taraftan Katar başta olmak üzere Türkiye gibi aktörlerin vatanlarını ve topraklarını savunan Hamas’ı ve Filistin halkını diplomatik alanda yalnız bırakmaması diğer önemli bir vakıadır.

BOYKOT EKSENLİ DİRENİŞ

Ayrıca dünya çapında yapılan gösteriler, İsrail’e karşı duruşun ve tepkinin önemli göstergelerinden biridir. Tabii diğer akla gelen bir tepki göstergesi de boykottur. Yine mevcut uluslararası sistemin en temel unsuru maddi imkanlar olması nedeniyle İsrail’e karşı duruşun en etkili yöntemlerinden biri de boykot olarak kendini göstermektedir. İsrail bu sistemin maddi imkanları ile beslenmektedir. Bu süreçte İsrail’e karşı tepkilerin en caydırıcı olanlarından biri de bu nedenlerle İsrail ve destekçilerine ait firmaları güçlü ve sürekli şekilde boykot etmektir. Kendi kendine yetebilme noktasında imkanları oldukça sınırlı olan ve bu nedenle de suni bir devlet formu gösteren İsrail’in mevcut uluslararası sitemin yönetiminde etkili olan aktörlerin ve özellikle de dünya çapında yaygın olan ekonomik bakımdan güçlü şirketlerin mali destekleriyle ayakta durduğu ortadadır. Bu noktada devlet olarak Malezya, İsrail bayraklı gemilerin Malezya limanlarına girişini yasaklayarak devletlerin uygulayabileceği ekonomik tedbirler konusunda kritik bir öncülük başlatmıştır.

TEPKİLER ÇEŞİTLENEREK SÜRMELİ

Mevcut uluslararası sistemin baş kurucu aktörü ABD’nin politikaları, İsrail’in güvenliği üzerine inşa edilmiştir. Hatta öyle ki; İsrail yönetimlerinin pek çok bakımdan ABD yönetimlerini esir aldığı söylenebilir. Burada İsrail’e karşı tepki anlamında diplomatik olarak elçilerini geri çağıran ülkelerin gösterdiği tepkiyi de unutmamak gerekir. Dahası İspanya gibi içinde bulundukları yapılara örnek teşkil eden ülkelerin duyarlılıkları bu sürece ivme kazandıran önemli faktörlerdir. Yine Cezayir’in Filistin’e güçlü destek veren aktörlerden biri olduğunu belirtmek gerek. Bu anlamda tüm bu oluşan tepkilerin siyasi, diplomatik, hukuki ve ticari boyutları olduğu görülmektedir. Bu boyutlar ne kadar çeşitlenir ve güçlenirse; İsrail’in katliamları durmaya o kadar yakın ve uluslararası sistem çözüm üretmeye o kadar yatkın olacaktır. Bu bakımdan İsrail’e karşı tepkiler daha organize, sürekli ve kolektif hale getirilmelidir. Burada herkesin üzerine düşen görevler var.

ESKİ HAL MUHAL

Dünya, İsrail işgaline dur diyebildiği gün daha adil bir uluslararası sisteme, gelir dağılımına ve toplumların söz hakkının daha güçlendiği cumhuriyetçi bir anlayışa yönelmiş olacaktır. Elbette bu tablonun ortaya çıkması bugünkü şartlarda oldukça zor görünmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki; Birinci Dünya Savaşı sonrası Milletler Cemiyeti, İkinci Dünya Savaşı sonrası da Birleşmiş Milletler kurulmuştur. Dünya, bugün Filistin’de adeta üçüncü bir dünya savaşı yaşamaktadır. Gazze’deki atmosferin bölgeye, bölgedeki artan tansiyonun da dünyaya yansıması an meselesidir. Bu nedenlerle her aktör, İsrail’e karşı tepki göstermekte üzerine düşeni yapmalı ve dünyanın geleceğini bu istikrarsızlık ve güvensizlik ortamından çıkarmaya katkı sunmalıdır. Mevcut uluslararası sistemin tıkanmışlıklarını aşmak için Filistin’de İsrail işgaline karşı Güney Afrika, Malezya, Katar, Türkiye ve Cezayir gibi aktörlerin çabalarının daha fazla devlet tarafından desteklenmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Bu anlamda bir öneri olarak “İsrail’e Karşı Somut Eylem Planı Olan Devletler Deklarasyonu” gibi bir inisiyatif başlatılabilir. Böylece bu süreç daha organize ve kolektif hale gelmiş olur.

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Ankara’da seçim rüzgarı: Ok gibi hızlı mı yoksa yavaş mı?

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Boykot sadece tüketicinin işi mi?