Sare Kurucu Bulut / Yazar
Acılı derin bir nefesle bir evet, sahaif dürüldü, kalemler kurudu ve hak vakii oldu. Kaybımız deriz aslında kazancımız olan candan bir evladımızı nasıl tarif edeyim, Profesör Doktor Mustafa Sabri Küçükaşcı Beyefendi olarak mı, Yoksa hamili Kur’an, hafızı Kelam, ilim ve irfanla bezenmiş zühd abidesi Hacı Veyis Efendinin torunu olarak mı takdim edeyim?
HAFIZ MUSTAFA’MIZ
Benim ve merhum eşim Dr. Hayreddin Bey için Hafız Mustafa’mız idi ve öyle de kalacak. Uzun uzun sohbetleri olur, memleket meseleleri, diğer devletlerin Türkiye’ye bakışı, kurulan tuzaklar masaya yatırılır, çaylar yudumlanırken o meseleler de hallolmuş olurdu. Merhum, Hayreddin Bey’in hayat tecrübelerini dinlemeyi çok severdi. Bu satırlar arasında ailevi duygular, burcu burcu kokan sıla-i rahim dalları arasında açan bir çiçek bulacaksınız.
Bizler ne hikmetse ilmen ve makam olarak ileri gelmiş bir zatımızı takdim ederken hep tepeden bakarak kararımızı verir ona göre bir portre çizeriz. Peki ya bu insan hangi şartlarda yetişti? Ailesi kimdi? Kimlerin emeği ile, belki de göz yaşları pahasına bu günlere ulaştı?
Evvela, bu satırlarda şeref misafirimiz olan Hafız Mustafa’mızın gözleri yalancı ışıklarla hiçbir zaman kamaşmadı. Elinin tersi ile bertaraf etti. O; köküne, menşeine harcanan emeklere, nankörlük etmedi…
Ben onun Sare Ablası, o da benim ilmen, liyakaten ve makamen hocamdı. Arada bir latife olarak aramızda şu nakil geçerdi:
Resulullah’ın amcası Al-Abbas bin Abdulmuttalib’e sorulur: Siz mi büyüksünüz yoksa amcanız Resulullah mı?
Edeb abidesi Al-Abbas’ın cevabı: Resulullah benden büyüktür, anca ben kendisinden önce doğmuşum, dermiş.
NEZİH YAŞADI, NEZİH SIRLANDI
Beraber hayli çalışmalarımız olmuştu. Arapça ve İngilizce metinleri tercümede fikir paylaşır, en uygun kelimeyi bulmak için adeta sabrını zorlayacak kadar emek gösterir, hiç aceleye getirmeden araştırıp yerine yerleştirirdi. Mukaddes davamız için zihni daima meşgul idi. Neticeleri sebeplere bağlayarak mantığa dayanan teselsül ile meseleyi arz ederdi böyle bir çalışma tarzı vardı. Bu sistemle çalışmak elbette çok emek, vakit ve sabır icap ettirirdi.
Hiçbir zaman makam ve şöhret için koşmadı. “Sara abla bu tarz bize yakışmaz” derdi. Ancak tabii ki layıkıyla belki de en yüksek makam; kutsal emanetlerin bulunduğu Topkapı Sarayı Müzesinin Başkanlığı onu arayıp buldu. Bunun yanı sıra bir nesil yetiştirmede örnek bir hocalık ve İslam tarihine yönelik son derece mühim çalışmalar yapabilmek… Nezih yaşadı ve nezih olarak Rabbine kavuştu.
Babamdan sonra baba bildiğim Ziya Küçükaşcı ağabeyimi ve Sevim ablamı ömrüm boyunca ana baba tanıdım ve benim için hep öyle kalacaklar. Babam Ali Ulvi Kurucu’nun Konya ziyaretlerinde Meram semtindeki evleri dolar taşar, sayısı belli olmayan misafir ve ziyaretçileri ailece candan ev sahipliği yaparlardı. Yüksünmeden, gocunmadan o hengamenin içinden çıkmak her yiğidin harcı olmasa gerekti. Bu vesile ile halisane teşekkür ve minnettarlığımızı bildirmek isterim, Rabbim kapılarını kapatmasın, kimselere muhtaç eylemesin.
Bu acılı gönümüzde Hafızımızın adını yad eder, ruhunu şad ederken, Babası Ziya Ağabeyim ve can ablam Sevim ablam, eşi aziz kızımız Mine Hanım, ayrıca fakidimizin kız kardeşlerine sabr-ı cemil, gönüllerine rahmet esintilerini Rabbimden niyaz ederim.
Ve Mustafa’mıza en sadık dualarımla Cennat-i Adn ve Firdevsi âla nasip olmasını Rabbime arz ederim.