İslam tarihi yazarı, şair ve mutasavvıf Mustafa Âsım Köksal’ın bir süredir piyasada bulunmayan “İslâm Tarihi” seti Ketebe Yayınları arasından çıktı. Köksal’ın uğruna 31 yıllık Diyanet görevini bıraktığı eser, 1983 yılında Pakistan’da Uluslararası Sîret Kitapları Milletlerarası Yarışması’nda birincilik ödülünü kazanmıştı. Ketebe Yayınları’ndaki editörlerin üç yıllık titiz çalışmasıyla vücut bulan eserde tekrarlar, dizgi sorunları ve tashihler giderildi, dipnot ve kaynakça kısmında da önemli düzenleme ve iyileştirmeler yapıldı. Köksal’ın İslâm Tarihi, dipnot ve kaynakçasıyla da önemli kitaplar arasında yer alıyor. Yeniden basım süreci ise alimin torunu Prof. Dr. Asım Cüneyd Köksal’a danışılarak yürütüldü. Torun Köksal sorularımızı yanıtladı.
M. Âsım Köksal İslam Tarihi’ni yazmaya hangi nedenle, kaç yılında başlamıştı?
M. Âsım Köksal, 1955-1960 yılları arasında yoğun bir çalışma neticesinde, İtalyan oryantalist Caetani’nin yalan ve iftiralarla dolu İslâm Tarihi’ne (Annali dell’İslam) bir reddiye yazdıktan sonra, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hayatı ve sîreti hakkında temel bir eser yazma arzusu, zihninde ve gönlünde şekillenmeye başlamış, böyle bir eser yazmanın kendisi için bir farz-ı ayn haline geldiğine inanmıştı. Yazmak istediği bu eserini, konuyla ilgili en temel ve en güvenilir kaynaklara dayandırmak ve yabancı dillerde yazılmış yanlışlar ve tahriflerle dolu kitapların aracılığına olan ihtiyacı bu sûretle ortadan kaldırmak istemekteydi. Bu büyük eseri kaleme almak için, ilk işi 31 yıldan beri çalışmakta bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki vazifesinden emekliliğini istemek oldu. M. Âsım Köksal’ın 1964’den vefatının gerçekleştiği 1998’e kadarki yıllarını bütünüyle İslâm Tarihi –ve bunun yan ürünü sayılabilecek- çalışmaları dolduracaktır.
İlk adım olarak iki ciltlik muhtasar bir eser yazmayı planlamakta, daha sonra kitabının uzun ve geniş şeklini kaleme almayı düşünmekteydi. Bu muhtasar iki cildin ilki Mekke devrine, ikinci cildi ise Medine devrine ait olacak; bu bittikten sonra, Peygamberimizin hayatını ve İslamiyet'in doğuşunu bütün genişliği ve teferruatıyla kaleme alacaktı. Hemen işe girişti. İki senelik bir çalışmadan sonra, tasarlamış olduğu iki ciltlik eserin ilk cildi olan Mekke devrini tamamladı ve eser 1966’da basıldı. Mekke devrini muhtasar olarak içeren bu cilt neşredildikten sonra, ilk kararından vazgeçerek Medine devrini geniş olarak kaleme almaya başladı. Resulullah Aleyhisselam’ın Medine’de geçirdiği 11 seneye mukabil, eserin Medine devrini içeren kısmı da –her sene için bir cilt şeklinde- 11 cilt olacaktı. Bu plan üzere çalışmalarına devam etti, her cilt 2-3 senede tamamlanmakta ve tamamlandıkça basılmaktaydı.
İstirahat ve gezinti bile yapmadan günde en az 12 saat çalışmak ve her 2-3 senede bir cilt neşretmek suretiyle 1980 yılında, 11 ciltlik Medine devrini de tamamladı ve böylece 12 ciltlik bir takım meydana gelmiş oldu. Fakat, bu takımın ilk cildi olan bir ciltlik Mekke devri, 11 ciltlik Medine devrine ait olmayıp, ilk önceki plana göre iki cilt halinde yazılması düşünülen muhtasar esere aitti. Bu sebeple, 1980 yılında 11 ciltlik Medine devrini tamamlamış bulunan M. Âsım Köksal, Mekke devrini de buna uygun ve geniş tarzda kaleme almak gerekliliğini hissetmekte olduğundan, kısa bir dinlenme döneminden sonra hemen bu iş için çalışmalara başladı.
İslam Tarihi bir süredir piyasada yoktu. Eski hali 18 ciltken şimdi 8 cilt oldu. Yıllar içinde ne tür değişimler geçirdi eser?
İslâm Tarihi’nin 1983 yılında Pakistan’da Uluslararası Sîret yarışmasında birincilik ödülü alan versiyonu bu 12 ciltlik takımdır (Martin Lings’in eseri aynı yıl ikinci olmuştur). Köksal 1987 yılında tek ciltlik Mekke Devri’ni 6 cilde çıkarmış, Caetani’ye Reddiye’yi de 7. cilt olarak esere dercetmek suretiyle İslâm Tarihi 18 cilt olmuştur. Köksal; Peygamberler Tarihi, Kitap ve Sünnet ile Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası isimli eserlerini tamamladıktan sonra, 1991’den 1998’e (vefatından üç ay öncesine) kadar İslâm Tarihi’nin yeniden yazımı çalışmasıyla meşgul oldu. M. Âsım Köksal eserini yeniden ele alma, bir daha gözden geçirip –bir miktar da kısaltarak- yeniden yazma ihtiyacı duymaya başlamıştı. Bu ihtiyacı duymasında şu faktörler rol oynamaktaydı: Kendisinin her türlü ihtimamına, dikkatine ve titizliğine karşılık, eserin 18 ciltlik baskısında sayısız dizgi hataları, atlamalar ve ihmaller bulunmaktaydı.
İslâm Tarihi’nin ilk yazımını bitirdikten sonra, eline ilmî basımı yeni yapılan birkaç kaynak daha geçmişti (meselâ ilk devir siyer kaynaklarından Zührî’nin el-Megâzî’si gibi.) Yapacağı yeni bir yazım çalışmasında bunları da kullanmak ve böylece kitabının ilmî değerini artırmak istiyordu. 18 ciltlik İslâm Tarihi’nin iki büyük cildini Caetani’ye Reddiye bölümleri oluşturuyordu. (Reddiye’nin ilk cildi, Mekke devrinin 7. cildi olarak konulmuştu. Bu cilt, daha önce 1961’de basılan cildin aynısıdır. Reddiye’nin ikinci cildi ise Medine devrinde ayrı ayrı bahislerde, yeri geldikçe verilen cevaplar şeklinde ve dağınık bir vaziyette bulunmaktaydı.) M. Âsım Köksal, bu iki cildi İslâm Tarihi’nden çıkartarak ayrıca yayınlamayı arzu ediyordu. (Vefatından sonra Reddiye 2 cilt halinde, kendi hazırladığı şekliyle İz Yayıncılık’tan neşredildi). Ketebe’de neşredilen 8 ciltlik İslâm Tarihi, eserin müellifinin kaleminden çıkan son şeklidir. 18 ciltlik eski versiyonun cilt hacimlerinin küçük olması bazı yanılgılara yol açsa da, 8 ciltlik son versiyon (2 ciltlik Reddiye’nin de ilavesiyle) ile eski versiyon arasındaki hacim farkı cüz’î sayılır. Müellif eserin çok büyük bölümünü muhafaza etmek suretiyle çalışmasını yeniden işlemiştir.
Kitabın yeniden yayınlanması size ne hissettiriyor?
Merhum Dedem 1998 yazını İstanbul’da geçirdi ve eserin son ciltlerini müsveddesinden kendisi okudu, ben dizdim. Yıllar boyunca eski tarz sert daktilolarda çalışmaktan parmakları incelmiş, adeta derisi kemiklerine yapışmış gibiydi. Ahirete göçmeden önce çalışmasını tamamlamanın telaşındaydı. Ağustos ayının sonlarına doğru dizgiler tamamlandı ve Ankara’daki evine revan oldu, üç ay sonra da Hakk’a kavuştu. Bir taraftan o günleri özlemle anıyor ve keşke onunla biraz daha çok vakit geçirebilseydim, çalışmalarına biraz daha hizmet edebilseydim, eserinin son versiyonunun basıldığını dünya gözüyle görebilseydi, yazmayı çok istediği Ahiret Yolculuğu’nu yazabilseydi de ben dizgisine yardımcı olsaydım… diye düşünüyor, bir taraftan da ihlaslı âlimlerini unutmayan halkımızın alâkasından, kadirşinaslığından dolayı mutlu oluyorum.