|
Ne yapalım, bakalım mı öylece?

Utku Çakırözer. CHP’nin Eskişehir Milletvekili imiş. İsmine yeni muttali oldum. Daha doğrusu, kurduğu bir cümle ilgimi çekti. Biyografisinden öğrendiğimiz kadarıyla Maryland Üniversitesi’nde dijital gazetecilik eğitimi almış, Los Angeles Times ve Washington Post gazetelerinde “mesleki deneyim” kazanmış.

Çakırözer’in kurduğu cümle şu: “Amacınız asla ajan yakalamak falan değil. Gazeteciyi, eleştirel aklı, muhalefeti, kendinden olmayanı baskıyla susturmak.”

Hatırlayanlarınız olacaktır. Mayıs ayının “gerilerde kalan tartışması” olarak etki ajanlığı hakkında bir yasa düzenlemesi söz konusuydu. BBC Türkçe, o tartışmalar üzerinden bir haber kotarmış, Çakırözer de işte bu yukarıda aktardığım cümleyi kurmuş. Yasanın gazeteciyi, eleştirel aklı, muhalefeti, kendinden olmayanı susturmak istediğini buyurmuş.

Hadi o zaman şu kavramın tanımı üzerinde bir anlaşalım: “Etki ajanlığı, belirli politik hedeflere ulaşmak veya kamuoyu üzerinde belirli bir yönde etki yaratmak amacıyla kullanılan stratejiler ve taktikler bütününü ifade eder.”

Bu tanımı, konumuzla ilişkilendirerek de devam edelim ki konu dallanıp budaklanmasın. “Politik etki ajanlığı” diye bir alan da var zira ve etik olup olmadığı tartışılsa da henüz gayet legal bir alan.

Konumuzla ilgisi bakımından mesele şudur: Herhangi bir etki ajanı, bir ülkenin çıkarlarını savunmak için bir başka ülkede o ülkenin aleyhine olacak şekilde faaliyet gösteriyorsa bu, “yeni nesil casusluk” kapsamında değerlendirilir ve hukuki olarak doğrudan suç olarak tanımlanır. Merkezî Avrupa’da da, Amerika ve Rusya’da da bu tarz etki ajanlığına yönelik yasal düzenlemeler vardır.

Biliyorsunuzdur. Konvansiyonel casusluk hukukunda birine bir başka ülke istihbaratı ile bilgi-belge paylaşımı yüzünden dava açabilirsiniz ama bir başka ülke lehine kara propaganda yapmak, halkla ilişkiler kampanyası yürütmek, kamuoyu çalışması gerçekleştirmek, tanımı yakın zamanlarda, zaruretler yüzünden yapılan bir başka suç alanı.

Kamuoyunda “foncular, hibeciler” olarak bilinen ve ağırlıklı olarak Batı kaynaklı fonlarla iş gören bazı medya kuruluşlarını ve medyacıları bu manada doğru değerlendirmek gerekiyor. Sahibi olduğu Medyascope’u uluslararası fonlarla yürüttüğü ortada olan Ruşen Çakır’ı alalım ele. Ruşen Çakır’ın CIA bağlantılı legal bir fondan yahut Norveç Kraliyet Akademisi’nden fon alması elbette suç değildir. Ancak fon alsın almasın Ruşen Çakır’ın ya da bir başka medyacının ABD ya da Norveç çıkarlarını gözeterek ve Türkiye aleyhine olacak şekilde kamuoyu oluşturması doğrudan “etki ajanlığı” kapsamında değerlendirilir “etki ajanlığı yasası”na sahip ülkelerde.

Bir başka örnek vereyim. Türkiye’nin bir ülke olarak Suriye’deki çıkarları ile elbette emperyalist İran’ın Suriye’deki çıkarları çatışıyor. Başta Saadet ve Zafer Partisi olmak üzere, Türkiye’de Caferilerin içine sızmış bir takım tipler, eski İrancı radikaller, teröre bulaşık Nusayriler falan sürekli olarak İran ve Suriye’nin lehine, Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde akıl almaz bir kampanya yürütüyorlar. Buldukları her fırsatta Türkiye’yi zayıflatacak, İran’ı güçlendirecek işlere imza atmaya çabalıyorlar. Bu da yeni nesil bir casusluk suçu olarak tanımlanıyor modern dünyanın etki ajanlığı yasalarına göre.

Örnekler çok ama yerim dar. O halde söylemem gerekeni söyleyeyim. “Uluslararası etki ajanlığı” çoğu durumda suçtur ve cezai yaptırımı olmalıdır. Türkiye, stratejik konumu, çıkarları ve terörle mücadele konusunda diken üzerinde bir ülke olduğu için de yasa, çıkabilecek en sert şekilde çıkmalıdır. Ayrıca terör eylemini ve terör örgütünü övmenin de kapsamı genişletilerek bu yasaya dâhil edilmesi yerinde olacaktır.

Dönelim ismine yeni muttali olduğum CHP’li vekil Utku Çakırözer’e. Maryland’da teorik, “mesleki deneyim” edindiği LA Times ve Washington Post’ta da pratik olarak öğrenmiştir sayın vekil ABD’de, ABD’nin çıkarları aleyhine etki ajanlığı yapanların başına ne geldiğini. Biz, modern, merhametli ve gelişmiş bir ülke olduğumuz için etki ajanlığı yapanı Guantanamo zindanına, Ebu Gureyb’e yahut infaz edilmiş halde bir çukura yollamaktan yana olamayız. Yasayı da o bakımdan istiyoruz.

Yanlış anlaşılmasın. İnsanların parasını İngiltere’den, ABD’den, İran’dan, Almanya’dan, Suud’dan ya da Rusya’dan kazanması değil derdim. “Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını sallar” der geçerim. Ama biri, gözümüzün önünde İran’ın yahut ABD’nin çıkarlarını savunacak, Türkiye aleyhine iş tutacak ve biz, “bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal’in kurduğu partideki vekili “valla bak mesele sizin bildiğiniz gibi değil” diye ikna etmeye mi çalışacağız. Yazık değil mi yahu?

O halde şöyle diyelim Çakırözer’e: “Haklısınız sayın vekil. Amaç ajan yakalamak değil. Gazeteciyi, eleştirel aklı, muhalefeti susturmak. Suriye savaşının en yoğun döneminde buradan bir takım soytarıları toplayıp Esed’e biat etmeye götüren bit yavrusu da zaten İran ajanı değil, muhalif gazeteci. Ruanda’dan Türkiye’ye günde 150 uçak ineceği propagandasını yaparak halkı galeyana getirmek isteyen herif de elindeki otomatik tüfekle Mihraç Ural’la kol kola poz veren bir terör yancısı ve övücüsü değil, eleştirel aklı temsil eden bir sembol. Valla çok haklısınız. Bu arada elimde yapımı 2070’te bitecek altıncı boğaz köprüsü projesi var, ona ortak olmayı düşünür müsünüz?”

#Aktüel
#Politika
#Siyaset
#Toplum
#İsmail Kılıçarslan
3 دن واپس
Ne yapalım, bakalım mı öylece?
Uluslararası ekonomik kuruluşların ülke ekonomileri üzerindeki etkileri
Sınavsız atamalara ve sözlü sınavlara acilen çözüm üretilmeli
Millî eğitim, 1 numaralı millî güvenlik meselesine dönüştü!
Bolivya darbe girişimi ve Türkiye modeli tartışmaları
İran seçimlerinin düşündürdükleri