Milli Takımızın da yer aldığı Avrupa Şampiyonası maçlarını günlerdir takip ediyoruz. Bizim için keyifli bir başlangıç olsa da Portekiz maçı hepimizin daha gerçekçi olması gerektiğini hatırlattı. Bu işin seviye kısmı. Gelin biraz kaos kısmını konuşalım.

Şampiyona başlarken en çok çekindiğim konu milli takım ekibinin kaotik bir ortamın içine sürüklenmesiydi. İlk maçı kazanarak bundan kurtulduk. Ancak Portekiz yenilgisiyle ortalık darmadağın oldu. Sosyal medyada milli takımla ilgili ortaya atılan görüşler, iddialar ve son olarak “Arda Güler ile Vincenzo Montella arasında kriz var” yalanları…

Öncelikle herkesi anlamaya gayret ediyorum. Montella ile ilgili “Forvetsiz oynuyor, seçimler yanlış” yorumlarını çok doğal karşılıyorum. Bu eleştirilerin haklılık payı çok fazla. Ancak ortaya atılan bir görüntü ve bu görüntünün yönlendirilme yapılarak insanlara dayatılması işi başka bir boyuta taşıdı. Ülkenin sanatçıları bile teknik direktörü darp etmekle tehdit etti. Bunun savunulacak hiçbir yanı olamaz. Böyle bir iklimde başarı beklemek çölde su aramaya benziyor. Bizler maalesef sağlıklı bir çalışma alanı bırakmıyoruz. Eleştiri olsun ama böyle değil. Hele ki en önemli maçımız öncesinde böyle bir iklimin oluşturulması milli takıma hiçbir fayda sağlamaz.

Ülkeye dönüldüğünde sorulması gereken hesaplar sorulsun, açıklanması gerekenler açıklansın. Burada demek istediğim şey hedefe odaklanmak.

Milli Takım idarecileri şunu bilmeliler ki orada olmaları, oyunculara temas etmeleri süreçleri yönetmek anlamına gelmiyor. Yöneticilik tam da böyle zamanlarda doğru iletişimi sağlayıp medyayı yönlendirmek ve iddiaların önüne geçmektir. Ancak bu yapılamadı. Maalesef bazılarımız da bu olumsuzluklara çanak tuttu.

Ama gelin şu iki gün bu çocuklara destek olalım. Ben hepsinin en az bizler kadar kazanmak istediğini tahmin ediyorum. Eminim Çekya maçında gereken oyunu sergileyecekler ve milletimizi mutlu edeceklerdir.

Takımcılığa, ayrılıklara, kavgalara son verelim. Dayanalım ve sonunda kazanan bizler olalım…