|
Avrupa tamir edilebilir mi?

Bugüne kadar, ‘Türkiye Avrupa Birliği çizgisinden çıkmasın’ diyenler şimdi, ‘Avrupa Birliği çizgisinden çıkıyor’ derdine düştü…

“Sizi kim çizgiden çıkardı ise gidin oraya ağlayın” demek lazım ama…

Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ortaya çıkardığı tablo, sadece Türkiye-AB ilişkilerini değil, ABD-Avrupa ilişkilerini de anlamadan on yıllarımızı peşlerinde heba ettiğimizi göstermiyor mu?

Şimdi de aynısını yapıyoruz; AP seçimlerinin sebep-sonuç ilişkilerini değerlendirirken yine sıcak gelişmeler aklımızı esir alıyor. Mesela, Ukrayna savaşının sandık sonuçlarına etkisini
birincil
gerekçelerden sayıyoruz. Değil; sadece hızlandırıcı/katalizörlerden biri. Pandemi de öyle, ekonomik sıkıntılar da öyle, göçmen meselesi de.. Bu seçim sonuçları da ‘sonuç’ değil aslında. ‘Ukrayna savaşı nereden çıktı’ sorusuna da aylarca aynı Batı aidiyetinin kataraktından baktığımız için oluyor bunlar…
İlla Avrupa’nın geldiği hali belli tarihe bağlamak takıntınız varsa -ki bu da ‘süreç’ okumayı sevmediğimiz anlamına gelir-; ekonomik saiklerini 2008 krizinde arayabilirsiniz. Başlangıca dayanma rahatlığı verebilir ama ‘
dolarizasyon’ mimarisini
yine anlamamış olursunuz…
Askeri açıdan 2011 Libya müdahalesine bağlayabilirsiniz. Doğruluk payı da olur ama bu sefer de
Avrupa’nın varoluş dokusundaki ‘sömürgeciliği’
atlamış olursunuz. Bugün Afrika’da yaşanan Batı’ya yönelik istemezliği nereye yaslayacaksınız o zaman?..

Uluslararası ilişkiler açısından ABD/Batı’nın, Çin ve Rusya’yı “düşman” tarif eden ortak kararlarını da nedenselliğe yedirebilirsiniz. Ya da süreç içinde minik ama stratejik Brexit kararını da.. Bunlar da elbet doğru ama yine temele inmemiş olursunuz…

Avrupa/Batı’nın “değerler manzumesini” kimler iğfal ettiyse şimdiye kadar, ki, hafızanız eskiye gitmiyorsa Gazze oradadır işte, bedeli de ödeyecekler. Kanla vaftiz edilenler BM kurullarında günah çıkartarak bu işten sıyrılamaz…

Bu geçmişin içinde
Batı’nın “tutunma” çabalarını
tespit gerekir. Çıkış aramaktır hepsi. Mevcut düzenin kendini koruma ya da meşru müdafaa akılları değil, zombilerin yaşama güdüsüdür…

On yıllara sari, keyfekeder vur patlasın çal oynasın dünya düzeninin önünüze getirdiği hesabı ödeyeceksiniz.. Başka yolu yok…

***

Hasılı, Avrupa’nın içine düştüğü durum ve AP seçimlerine yansımalarına sebep sayılan gelişmeleri ‘birincil’ kabul ederseniz, çıktılarınız da eksik kalacaktır…

Mesela dersiniz ki, “artık daha zor vize alırız”. Mümkün mü, mümkün. Veya ‘Ukrayna savaşı daha sertleşebilir” derseniz, o da mümkün. Ama bunlar ‘ikincillerin’ pratikleri, çok çok fonksiyonları olur…

Açalım…

Sayıyorlar işte; göç dalgaları, ekonomik sıkıntılar, Avrupa’da savaş, vs…

Ama kurulmuş başka cümleler de var…

“Ana akım siyasi partiler eriyor, marjinal partiler diye ifade ettiğimiz aşırı siyasi partiler gittikçe oylarını artırıyor.
Bu partiler yalnızca göçmen karşıtlığı üzerinden mi oy topluyor?
Hayır. Bunlar aynı zamanda AB karşıtlığı olan ülkeler. Dolayısıyla
Avrupa’nın kendi içerisinde Avrupa’yı sorgulayan bir kesimin arttığını
gözlemliyoruz. Bunun
kuruluş felsefesine de ciddi anlamda bir tehdit olduğu
düşüncesindeyim. Siyasi arenalarında parçalanmışlık var ve
öngörüle-bilirliğin de ciddi anlamda düştüğünü
görüyorum”… (‘AB’yi sorgulayan kesim genişliyor’, 11/06, D.Ö. Tümer’in, Zafer Sarıkaya ile yaptığı röportaj. Milliyet.)

Yani, önlerini göremiyorlar, kimse AB’nin ne yapacağını kestiremiyor, bunu aşacak sağlıklı siyasi yapı kurmaları zor, haliyle “yönetim” sorunu var.

Ya da…

“Seçmenin derin kaygılarını
anlamak gerekiyor. İktidar partilerinin, ulusların kaygılarını kaale almadığını düşünen seçmenler,
AB ülkelerinin, dünyadaki krizlerin etkilerine maruz kaldıklarını ancak bu krizler konusunda AB’nin söz sahibi olmadığını düşünüyor”
… (‘AB’de aşırı sağ depremi’, 11/06, G. Sonumut, Milliyet.)

Çok doğru. Örnek de verelim, Yeşiller. AP seçimlerinde darbe yediler. Sadece varoluş nedenlerine uyguladıkları politikalarla ihanet etmediler, örneğin Almanya’da Amerika’nın adi maşasına dönüştüler…

***

AP seçimini ve potansiyel sonuçlarını hangi küresel bağlama, Türkiye özelini de o bağlamın neresine yerleştireceğiz?..

Türkiye-AB ilişkileri her iki tarafa sorulduğunda maşallah kimse renk vermiyor. Ankara, ‘AB hedefimizdir’, Brüksel, ‘Türkiye çok kritik bir ortaktır’dan aşağı düşmüyor.

Öyle mi?

Değilse, bir de bu seçimlerden sonra nasıl olacak?

Birincil sebep yeni küresel düzen
ve doğum sancıları ise, geriye, ABD seçimleri, İngiltere seçimleri, BRICS zirvesi, Ukrayna savaşının sonu(çları) kaldı. Putin-Jinping zirvesini izledik, peşine Sayın Fidan’ın Pekin ziyaretini ekledik. Bunlar deve dişi gibi olanlar. Bunların sonuçlarına bakalım aynı ‘seconder mazeretler’ getirilebilecek mi?

İsrail’de hükümet sallanıyor, BMGK’da ilk kez ABD eliyle, ‘Gazze’de ateşkes kararı’ alınıyor, Avrupa’da Avrupa sallanıyor, ABD’de Biden sallanıyor, İngiltere ve şimdi de Fransa seçimleri korkuyla bekleniyor…

Almanya’nın bundan sonraki tutumu da merak konusu ama Avrupa’nın merkez yönetimi değişmediği için aynı politikaları sürdüreceğinden şüpheniz olmasın. Kendini yemek gibi bir şey bu…

Yakın zamanlı şu gelişmeleri takip/ilave edin derim; Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aniden buluşması, yaklaşan BRICS zirvesinde anti-dolarizasyon için somut planın ortaya çıkıp-çıkmayacağı (Fidan’ın Rusya’da yaptığı seri görüşmeler), G-7 zirvesi (12-13 Haziran) ve yine Cumhurbaşkanı’nın katılımıyla NATO liderler zirvesi (9-11 Temmuz)…

Bakalım son üç paragraftaki bu gelişmelerin sonuçlarına da aynı ‘seconder mazeretler’ getirilebilecek mi?

Gelelim, ‘Avrupa tamir edilebilir mi’nin cevabına;
bozanı tamir etmeniz gerekiyor.
Yalnız bunun için kimsede uygun alet çantası kaldı mı?
#Avrupa
#Politika
#Nedret Ersanel
20 gün önce
Avrupa tamir edilebilir mi?
“Normalleşme” derken, MHP’sizliği kastediyorlardı; havalarını aldılar!
Uluslararası ekonomik kuruluşların ülke ekonomileri üzerindeki etkileri
Sınavsız atamalara ve sözlü sınavlara acilen çözüm üretilmeli
Millî eğitim, 1 numaralı millî güvenlik meselesine dönüştü!
Bolivya darbe girişimi ve Türkiye modeli tartışmaları