|
Türkiye’nin dünyası…

Tarifi tekrarlamakta fayda var.. Tabii boyut ekleyerek…

‘Tukidides Tuzağı’, yükselmekte olan bir gücün egemen olan diğer bir gücü, onun yerine geçmekle tehdit etmesinden dolayı oluşan şiddetli yapısal gerilimdir. Son beş yüzyıl boyunca toplam
on altı kez yükselmekte olan bir güç, egemen gücü yerinden etme
durumunda kaldı. Bu
on altı durumun on ikisinde
savaş çıktı.

Söz konusu Tukidides tuzağından iki risk doğmaktadır. Yükselmekte olan güç sendromu birdenbire yükselen gücün, artmakta olan öz-bilinci, çıkarlarını savunma güdüsü, saygı ve tanınma hakkını talep etmesi demektir. Egemen güç sendromu ise bunun yansıması olarak kendini kanıtlamış olan gücün, ‘çöküş’ imaları karşısında duyduğu yükselen korku ve güvensizlik hissini tanımlamaktadır. Kısacası gitgide kendine fazla önem vermeye başlayan ülke, kendisine saygı duyulmasını ve yeni gücünün tanınmasını beklerken, aynı zamanda da çevresinde daha fazla etki sahibi olmak ister. Buna karşılık olarak da kendini kanıtlamış olan ülke yükselmekte olan ülkenin gösterdiği bu kendine aşırı güvenmeyi saygısız, nankör ve hatta kışkırtıcı ya da tehlikeli bir tavır olarak algılamaktadır”… (‘Tukidides Tuzağı ve Üçüncü Dünya Savaşı’,12/05/17, M. Devres, Birikim, ve ‘Has a ‘Thucydides Trap’ been set?’, 03/06/24, G. Allison, SCMP.)

‘Boyut ekleme’ dediğimiz de aslında ihmal edilen bir ayak. Üçüncü ülkelerin, daha doğrusu “güncellenmiş orta boy güçlerin” politikalarının böylesi durumda nasıl olacağı…

İlginç örnek,
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Çin ziyareti
oldu…

***

Bir
, önce medya; bu ziyaretin artık dışa da vuran niteliğine külliyen karşı olabilirsiniz. Bunu tetkik/tahlil eder eleştirinizi haberleştirir, yorumlarsınız. Destekliyor da olabilirsiniz. O halde de aynı işlemden geçirip, gerekçelerinizi kamuoyuna ulaştırırsınız. Peki, neredeyse
‘olmamış gibi’ davranmak ne?
İki
, bu güne kadar Çin-ABD arasındaki cepheleşmeyi, bölgesel gerilim ve çatışmalar, pazarlıklar, küresel ekonomi rekabetleri, Ukrayna, Ermenistan, İsrail-Gazze gibi krizleri izah ederken en üst başlık olarak kullanıp, ‘çok kutupluluğun jeopolitik sancıları’ bağlamında ele alıyorduk. Çünkü Batı, Rusya ve Çin’i resmi ve sıralı düşman olarak tarif etmişti. Türkiye’nin münhasıran gündemi olacak bir Pekin bağlamı sınırlıydı. Şimdi genişledi. Bakan Fidan’ın basın toplantısında söylediklerinin bu olmadığını kimse iddia edemez…
Üç
, Sayın Fidan’ın konuşması-çok çok iyi çalışılmış bir metin-
küresel cepheler arasında ‘iyi ve kötü’yü tarif ediyor, bunu da bir jeopolitiğe oturtuyor…
Dört
, alıntı yapılacak çok parça var ama meram için şu kâfidir; “Egemen güçlerin önceki yüzyılda kurmuş oldukları pazarların daha adil, rekabet edilebilir, pazar şartlarında yeniden el değiştiriyor olması kabul edilmesi gereken bir sonuçtur”. Yani Türkiye diyor ki, ‘ABD kardeşim, dünyanın düzeni değişiyor, bunu engelleyebilecek gibi görünmüyorsun, dünyanın hali de öyle değil. Kendi değerlerin bile sana karşı. Sen bunu, yutkunarak yutacaksın’!
Beş
, İş bu kadarla kalmıyor. Öyle olsa stratejik-jeopolitik gerçekliğin ifadesi olarak çekilmiş ‘fotoğraf karesi’dir denip geçilebilirdi. Ancak, “bu daha adil” deniyor. Ahlakî, moral eleştiriye dönüşüyor. Haliyle yerinizi de belli ediyor…
Altı
, Daha da üzerinde; Ankara’nın genişleyen “güneyi” de gördüğünü ama özel olarak Çin’in küresel politikalarında ABD/Batı ile yaşadığı gerilim başlıklarında Pekin’i haklı bulduğu anlaşılıyor.
Yedi
, Jeopolitik açıdan Türkiye dünyaya bakarken, birleştirilmesi gereken kümeler gördüğü, Türk Devletleri Teşkilatı, özel olarak Türkiye-Azerbaycan aksı, Pakistan, Ortadoğu, İslam ve Türk coğrafyası, Afrika ve hepsinin birleşip-ulaşabileceği Avrupa’yı teşhis ettiği okunuyor. (Bu son durağa ABD karşıdır!)
Sekiz
, Koridorlar ve hatlar üzerinden ilerlenilmesi düşünülüyor.
Orta Koridor kalpgâh
olmak üzere, saydığımız yönlere kan pompalayan ve yeni kan getiren bir devasa haritadır. Bu halde, Türkiye’den bakarken “tam neye karşı olduğunuzu” netleştirmek zorundasınız. ABD/Batı’yla mesafe ayarına mı karşısınız, Doğu’yla mesafe ayarına mı karşısınız, yoksa dünya konjonktürünün getirdiği riskleri tartıp, fırsatları değerlendirmeye mi?
Dokuz
, Çin-Rusya eğilimlerinde İran’ın ayrıcalıklı olduğunu sık değerlendirdik. Bu noktada
aykırı bir düşünce
de kuralım; andığımız haritada İran’ın oyundan düşerek Türkiye’nin onun yerini almasına ABD ne der? İsrail ne der? Çin ne der? (Anımsayınız, Çin-BAE ilişkilerinin Tahran’a yansımaları.)
On
, Sayın Fidan’ın Çin çıkarmasının nedenleri tartışılırken, Batı’yla ilişkilerde gelinen açmaz alanlarının ihtimal olabileceği de dillendirildi; Türkiye’nin attığı onca adıma karşılık Avrupa ve ABD’den ekonomik bağlamda dişe dokunur karşılık gelmemesi, Çin ziyaretiyle eş zamanlı F-16 “müjdesi” ya da Suriye’de terör örgütünün yeltendiği sözde seçimin iptali gibi. Hatta şu sıralar tartışılan
FETÖ konusu bile!..
Onbir
, Yani bu başlıklar için Türkiye’nin Çin kartını masaya sürdüğü. Yalnız, Ankara’nın Pekin’deki üslubu bunların çok üstünde?
Oniki
, Doğu Türkistan/Uygur meselesi bizim için çok önemli ve buradaki insanlar dil, din, etnik açıdan kardeşimiz. Çok hassasız ve bunu koruyacağız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce bu konu için özel bir bakış geliştirmişti;
sorunu iki ülke liderleri, yetkilileri arasında konuşarak adım adım iyileştirmek. İki nedeni varsayılabilir;
a)
bu halde kardeşlerimize daha çok yardım edilebileceği/edildiği gerçeği,
b)
üçüncü tarafların-ki kastedilen ABD’dir-araya girmesini engellemek. ABD’nin Çin’e bakışı çok belli ve yarayı kaşıyor. Kaldı ki, ABD’nin Türk ve Müslümanların samimi savunucu olabileceğini düşünmek komik kaçar.

Çok eksik kaldı. BRICS’i bile konuşamadık. Yeri geldikçe tamamlayalım…

#Politika
#Türkiye
#Hakan Fidan
#Çin
#BRICS
il y a 24 jours
Türkiye’nin dünyası…
Uluslararası ekonomik kuruluşların ülke ekonomileri üzerindeki etkileri
Sınavsız atamalara ve sözlü sınavlara acilen çözüm üretilmeli
Millî eğitim, 1 numaralı millî güvenlik meselesine dönüştü!
Bolivya darbe girişimi ve Türkiye modeli tartışmaları
İran seçimlerinin düşündürdükleri