|
İslam mimarisi mescitten başlar

M. Asım Köksal, Peygamberimiz Aleyhisselam’ın savaş için Bedir yolundayken İbn Ezher deresinde bir ağacın altında konakladığını, bu esnada Hz. Ebu Bekir’in küçük taşlardan küçük bir mescit yaptığını ve Peygamberimiz Aleyhisselam’la birlikte burada namaz kıldıklarını nakleder. (İslam Tarihi, Ketebe, 2023).

Bu, İslam’ın ilk devrinde yeryüzünün bir parçasının temizlenilerek mescit haline getirilmesinin en sade örneklerinden biri olduğu kadar, maksat ibadet olduğunda, abidin ayağının bastığı her yeri mescit haline getirebileceğine dair kolaylığın, rahatlığın da bir örneğidir.

Mekkeli müşriklerin gerek hizmetini yüklenmiş olmakla başka kabilelere üstünlük kurmak, gerekse ekonomik fayda sağlamak bakımından Beytullah’ı koruduklarını bildiğimize göre, mescit fikrinin Mekke toplumunda yeni olmadığına, dolayısıyla İslam’ın mescit konusundaki tutumunun yeniliğinden değil, azami sadelikle yaygınlaştırılmasından kaynaklandığına hükmedebiliriz.

Öyle ki mescitler düğün, cenaze, buluşma, görüşme, sohbet ve istişare etme, karar alma… vb. sosyal hayata dair hemen her konunun ilk adresi olacak şekilde evlerden başlamak suretiyle yaygınlaştırılmışlardır.

Nitekim, Ammar b. Yasir’in “Resûllah için, istediği zaman gölgesinde yatıp dinleneceği, gölgeleneceği ve içinde namaz kılacağı bir yer yapsak olmaz mı?” dediği ve bu maksatla taş toplayarak Kuba’da bir mescit yaptığı; Peygamberimiz Aleyhisselam’dan önce Medine’ye hicret eden Ebu Seleme b. Abdülesed’le diğer muhacirler tarafından Kuba’da yapılan ve Medine yolundaki Peygamber Aleyhisselam’ın ikinci konaklama yeri olan mescitle, yine Peygamberimiz Aleyhisselam’ın Kuba’da Kulsûm b. Hidm’den satın aldığı arsaya -kendisi de bizzat çalışarak- yaptığı yeni mescidin aynı işlevleri gördüğü rivayet edilmiştir.

Mescitlerin yapılmasıyla ilgili ilahi hüküm şu mealdeki ayetlerle açık ve usulü itibariyle de sabittir: “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır (lillahi). O halde, Allah’ın yanı sıra hiç kimseye kulluk etmeyin. (Cin 72/18); De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.” (Araf 7/29)

Bu hükmün esası ve uygulaması ise, “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan (yehşe) kimseler imar (ekame) eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe 9/18) mealindeki ayetle tesis edilmiştir.

Mescitlerin yaygınlaştırılması, sadeliği ve sosyal işlevleri aynı zamanda Peygamberimiz Aleyhisselam’ın evi, yukarıda zikrettiğimiz sosyal işlevlerinin yanı sıra en geniş anlamıyla İslam devletinin idarî merkezi olması itibariyle örnek (model) mescit Mescid-i Nebevî’dir.

Bu mescidin, “Bina avlu duvarının ve evlere ait esas duvarların pişmemiş kerpiç tuğladan, içlerdeki bölme duvarlarının ve hatta bazı odaların bütün duvarlarının, odaların tavan ve çatılarının hurma ağacı gövdelerinden dikmeler ve hurma ağacı dallarıyla yapılmış bir örgü sisteminden teşkil ettiği, üzerlerinin killi çamurla sıvandığı, avlu duvarının üç dirsek yüksekliğinde taştan ve bir de üst temel kısmının bulunduğu” bilinmektedir. (H. H. Kemali Söylemezoğlu, İslam Dini İlk Camiler ve Osmanlı Camileri, İTÜ MF, 1955)

Peygamberimiz Aleyhisselam’dan zamanlardaki inkışafında da Mescid-i Nebevî’nin sadeliği büyük oranda korunmakla birlikte, “Ey Ademoğulları
(ya beni ademe)!” şeklindeki şeriat ayrımı olmaksızın inzal olunan genel hitabın devamındaki
“Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (Araf 7/31) emrinin, mealiniz yukarıda verdiğimiz Tevbe 9/18 ayetle birleştirilmesiyle elde edilen ruhsat, Müslümanları zanaat ve sanat yoluyla mescitleri süslemeye sevk ettiği gibi, büyük cüsseleri ve sağlam yapılarıyla -mekana İslam mührünü vurma tahtında- zamana meydan okuyan süslenmiş mescitlerin yapılmasını da beraberinde getirmekle kalmamış, Peygamberimiz Aleyhisselam zamanında yerleri işlevlerine uygun küçük işaretlerle belirlenen mihrap ve minberlerin adeta birer müstakil tezyinatlı yapılar halinde gelişmesini de sağlamıştır.

Bunlara yeni mescitlerin cepheli ve cephesiz yapılarını, minarelerini, devasa kubbelerini, maksureleriyle müezzin mahfillerini, hüsn-i hat uygulamalarını… da eklediğimizde eserlerinin çoğunluğu cami olan devasa bir İslam mimarisiyle ve bunların varlığını vakıflar yoluyla sosyal hayata bitiştiren İslam medeniyetiyle buluşuruz.

Okuma önerisi:

Süleymaniye Vakfiyesi, Haz.: Kemal Edib Kürkçüoğlu, Büyüyenay, 2024

#Aktüel
#İslam
#Hz. Peygamber
#Hayat
#Ömer Lekesiz
12 gün önce
İslam mimarisi mescitten başlar
Uluslararası ekonomik kuruluşların ülke ekonomileri üzerindeki etkileri
Sınavsız atamalara ve sözlü sınavlara acilen çözüm üretilmeli
Millî eğitim, 1 numaralı millî güvenlik meselesine dönüştü!
Bolivya darbe girişimi ve Türkiye modeli tartışmaları
İran seçimlerinin düşündürdükleri