|
Mihrabın üç güzeli

Fiili nazarımıza ve kaydî tetkiklerimize tabi olarak, bize göre mihrabın üç güzeli Sidi Ukbe camii (Kayrevan / Tunus);
Kurtuba Ulucamii
(Kurtuba / Endülüs / İspanya) ve
Selimiye Camii
(Edirne / Türkiye) mihraplarıdır.
Farsça
kervansaray
kelimesinden türetilen
Kayrevan
, İslam fetihlerinin başlangıcında kurulan Basra (635-638), Kufe (635-640) ve Fustat’tan (643) sonraki dördüncü, İfrîkiyya’daki ilk İslam şehridir.
Peygamberimiz Aleyhisselam’ın sahabelerinden, Mısır Fatihi
Amr b. As
’ın yeğeni (amcaoğlu)
Ukbe b. Nâfi
’ tarafından 670 yılında ordugâh – şehir olarak kurulan Kayrevan’ı taçlandıran mekan ise şimdi Sidi Ukbe olarak anılan mescittir.

İnşasını takip eden ilk otuz yıldaki saldırı, kuşatma ve işgaller nedeniyle büyük oranda tahrip olan Sidi Ukbe mescidi, Abdülmelik b. Mervân tarafından İfrîkıye valiliğine tayin edilen Hassân b. Nu‘mân (ö. 85/704?) tarafından “mihrabı dışında tamamen yıkılarak” yeniden yapılmıştır (703).

İlgili kayıtların tamamında yer alan -kendi zamanın formu itibariyle bir nişten ibaret olan- Ukbe mihrabının
yıkılmadığına
mahsus vurgular, hem Peygamberimiz Aleyhisselam’ın mescidin ve kıblesinin yerini Ukbe’ye rüyasında tarif ettiğine dair rivayetlerle hem de Dayılık devrinde (1591-1666) dayıların Kayrevan’a girerken atlarından inip, ayakkabılarını çıkarmalarıyla gösterdikleri hürmetle birlikte düşünüldüğünde daha da anlaşılır hale gelmektedir.

Sidi Ukbe mescidinde 724, 788, 800, 888… ve sonraki yıllarda da yeni genişletme, tamir ve tadilat yapılmış olmakla birlikte, formu ve ilk mihrabı korunmuş ve bu yanıyla Sidi Ukbe mescidi Batı İslam mimarisine de (mescitlere, medreselere, zaviyelere, türbelere) aslî bir model oluşturmuştur.

Sidi Ukbe mescidinin bugünkü atnalı planlı, iki mermer sütunlu, atnalı kemerli yarım kubbeli mihrabı, satranç görünümlü, gözenekli (arkasında bir mihrap daha olduğu hissini veren) asma yaprağı motifleri ile süslenmiş 16 parçada 139 lüster çini ile süslenmiştir.

İlk yapılış hikâyesi ve mevcut formuyla Sidi Ukbe mescidinin mihrabı, müminleri fetih devrine götürerek, onca sekme içinde zamanı kulluk hareketinden ibaret bir tanımda toplama özelliğine sahiptir.

Ukbe mescidi modeliyle, ondan yaklaşık yüz on beş yıl sonra,
Emevi Endülüsü
’nün ilk emiri I. Abdurrahman tarafından inşa edilen (786)
Kurtuba Ulucami
i’nin mihrabı ise “…Bitki motiflerini ve kufi hat örneklerini içeren yüksek düzeyde bir kompozisyon oluşturmak için kullanılan zengin mozaikleriyle göz kamaştırır” ve ayrıca “gizemli derin nişi, sanki insanlık aleminden başka bir aleme açılan bir kapı hissini uyandırır.”

Bu yanlarıyla Sidi Ukbe mescidi ile Kurtuba Ulucamii mihrapları, İslam mimarisindeki üç ana damardan biri olarak, İsfahan’dan başlayıp, Mezopotamya’yı kat ederek, Kuzey Afrika’dan İspanya’ya ulaşan Arap-Fars İslam mimarisinin ilk ve kemale ermiş iki örneğini oluştururlar.

Edirne Selimiye Camii
mihrabı ise, söz konusu ana damarların ikincisi olan Türk-İslam mimarisinin kemal bulmuş örneklerinden biridir.

Selimiye’nin kıble duvarındaki nişleri mihrapla birlikte ele alarak, bu girintilerin boyutları ve yarım kubbe örtüleriyle “simetrik payandalama işlevine” birlikte katıldıklarını ve “Selimiye mekanına” bir müşterek kimlik kazandırdıklarını söyleyen Doğan Kuban, süslemeleriyle birlikte mihrabı yine bütünlük bağlamı içinde şöyle anlatmıştır:

“Kıble duvarında mihraba açılan kemer, kubbeyi taşıyan kemerlerin üzengilerinden daha aşağıdadır. Böylece mihrap girintisi orta mekân geometrisini bozan olumsuz bir etki yaratmaz. Mihrap bu girintinin tümünü işgal etmez. Yine klasik mihrap nişi olarak tasarlanmıştır. İki yanında pencereler vardır. Fakat düz duvarla biten camilerde mihrap nişi karanlıkta kaldığı halde bu girinti yan pencerelerden ve yarım kubbe örtüsünün kasnağındaki pencerelerden aydınlandığı için mihrabın kendisi ve duvarı aydınlatılmış olur. 

Mihrabı içeren büyük girintinin bezemeleri, madalyonlu çiçekli pano düzenleriyle çini kaplama, pencereler üzerindeki yazılar ve büyük yazı firizi, bunların üzerindeki renkli camlarla süslü revzenler ve köşelerdeki mukarnaslı geçit alanlarıdır. Çağının en ileri tekniği, ustalığı ve estetik duyarlılıkla yapılmış oldukları halde, bunlar mekânda yaşanan büyük heyecanı ve atılımı yansıtmazlar. Söylemi, bilinen klasik ölçülere döndürürler.”

Okuma Önerisi:

-Mouayed Mnari, Kayrevan Şehrinin Osmanlılaştırılması ve Tarihi Eserleri (1557 – 1735), Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2018

-Fettah Aykaç, K.A.C. Creswell’e Göre Erken Devir İslam Mimarisi, MMG, İstanbul 2020

-Mehmet Özdemir, Endülüs, İSAM, İstanbul 2014

-Doğan Kuban, Sinan’ın Sanatı ve Selimiye, İş Kültür, İstanbul 1997

#Aktüel
#İslam
#Hayat
#Ömer Lekesiz
5 gün önce
Mihrabın üç güzeli
Uluslararası ekonomik kuruluşların ülke ekonomileri üzerindeki etkileri
Sınavsız atamalara ve sözlü sınavlara acilen çözüm üretilmeli
Millî eğitim, 1 numaralı millî güvenlik meselesine dönüştü!
Bolivya darbe girişimi ve Türkiye modeli tartışmaları
İran seçimlerinin düşündürdükleri