Türk siyasal geleneği, büyük ölçüde cemaatçi bir niteliğe göre yapılanmaktadır. Siyasal cemaatin anlamı, belli bir toplumsal kesimin taleplerini temele alarak hareket eden siyasal aktörlerin katılımına dayalı siyaset demektir. Dolayısıyla dar bir grup siyasetinin sınırlarını aşmayan bir politik tahayyülü içermektedir. Örneğin CHP geleneği batıcı, elitist ve kent kökenli türdeş algılayışlara sahip aktörlerin siyasal arayışlarını temsil etmekle bu siyasal cemaati iyi yansıtmaktadır. Yine MHP, SP, İP gibi siyasal partiler türdeş bir politik tahayyül ve sosyolojik gerçeklik içinde beslenerek aynı siyasal cemaatin farklı biçimlerini temsil etmektedirler. Bu nedenle demokrasilerin çoğulcu katılıma dayalı politik arayışlarından uzak bir örgütlenme tarzını yansıtmaktadırlar. Genellikle türdeş bir fikriyatın ve türdeş bir toplum anlayışına dayalı sosyolojinin siyasal çerçevesini aşamamaktadırlar. Bu siyasal örgütlenme tarzı ve algılayış biçimi, taraftarlarına sıkı bir birlik duygusu ve rahatlama psikolojini sağlamakla birlikte, demokrasinin geniş toplumsal konsensusunu dışlamaktadır. Bu nedenle ürettikleri bütün siyasal projeler, geniş toplumsal kesimlerin mutabakatına dayalı bir meşruiyete uzanamamaktadır.
Türkiye siyasetinin en büyük tıkanıklığı da siyasal cemaat anlayışının ürettiği tıkanıklıktır. Çünkü bu yaklaşım hem geniş toplum kesimlerinin mutabakatına kucak açmamakta, hem katılımcı demokrasiye yer vermemekte hem de çoğulcu demokrasinin siyasal çeşitlilik imkanlarını engellemektedir. Oysa ülkemizin içinde bulunduğu yakıcı sorunların çözümü, bütünüyle bu engellerin aşılmasına bağlıdır. Örneğin kültürel çoğulculuk, düşünce ve inanç özgürlüğü gibi güncel-köklü sorunlar çoğulcu demokrasiyle aşılabilir. Türkiye'nin demokrasi, insan hakları, etnik, inanç ve kültür sorunlarının yol açtığı çatışmaların ve gruplaşmaların aşılarak selamete ulaşılması söz konusu geniş katılımlı çoğulcu bir demokrasiyi temsil eden bir siyasal parti önderliğiyle mümkündür.
AK Parti'nin yaşadığı genişleme stratejisi tam anlamıyla bu arayışın bir çabasıdır. H. Özdalga, R. Çamuroğlu, Z. Üskül, E. Günay, Z. Dağı gibi entelektüel, akademisyen ve siyasetçilerin katılımı tam da siyasal cemaat politik tarzını aşan bir imgeyi temsil etmektedir. Çünkü Türkiye'nin akademik, entelektüel, sol, alevi, elit gibi farklı dinamiklerinin AK Parti'ye sembolik katılımıdır bu. Türkiye kamuoyunda kendi alanlarında saygın yerler edinen bu aktörler, demokrasiye inanmak ve bunu her platformda savunmak tutumlarıyla tanınmaktadırlar. Onları siyasal olarak öne çıkaran tutum budur. AK Partiye geçmelerinin politik motivasyonu da buradan beslenmektedir.
AK Parti'ye katılımlar, siyasetin salt düzeyde sağ ve sol eksende yapılanma geleneğinin de sona erişinin bir anlatımıdır. Çünkü sol entelektüel- politik deneyim içinde yetişmiş aktörler, AK Parti içinde yer almayı demokrasi'yi en temel tercih olarak öne çıkarmışlardır. Bunu çeşitli görüşleriyle vurgulamaları bunu göstermektedir. Türk toplumunu otoriter siyasal tahayyüllerle karartan CHP, ANAP ve DYP'ye karşı AK Parti'yi demokratlığın sözcüsü olarak görmektedirler. Türk siyaseti otoriterler ve demokratlar olmak üzere iki siyasal çizgi biçiminde şekillenmektedir. CHP, otoriter siyasetin önderliğini AK Parti'de demokrat siyasetin önderliğini yapmaktadır. Siyasal kamplaşmanın merkezi kavramları sağ ve sol değil, otoriterlik ve demokratlıktır.
AK Parti, politik demokratlar konseptine yerleşerek genişleme stratejisini uygulamaktadır. Bu strateji aracılığıyla Türkiye'yi dünyanın gelişmiş demokrasileriyle buluşturmak, iç demokratik tekamülü gerçekleştirmek istemektedir. Çünkü AK Parti, dört buçuk yıllık iktidarı boyunca ekonomide gösterdiği başarıları demokrasi ve özgürlükler konusunda tamamlamak istemektedir. Bu arayış hem Türk demokrasisinin kemale ulaşması hem de AK parti için gereklidir. CHP, Yargıtay, YÖK vs. alanlarda karşılaştığı eleştiri ve bariyerleri aşmasının başka bir yolu da görünmemektedir.
Orta ve alt toplumsal grupların siyasal seferberliği, kendi başına hiçbir anlam taşımayacağı Türk siyasal deneyiminde bir çok örnekle karşımızdadır. Bu nedenle siyasetin sosyolojisi, bizlere alt ve orta tabakaların kültürel ve inanç meşruiyetinin devlet düzeyinde kabulünü demokrat elitlerle diyalog ve beraberliği zorunlu kılmaktadır. Çünkü kentli, dünyalı ve entelektüel zenginliği taşıyan elitler grubunun demokrat kimlikleri alt ve orta kesimlerin katılımına açık bir tutum sergilemektedirler. Uzlaşma ve barış konseptine dayalı bir siyasetin geleceğini ön görmektedirler. Orta ve alt toplumsal grupları harekete geçiren AK Parti'nin bahsettiğimiz isimlerin katılımına kucak açmasının anlamı bu siyasal sosyolojiye karşılık gelmektedir.
Türkiye'de siyasal sorunları çözmenin yöntemi siyasal cemaat anlayışını aşmak, bütün demokrat ve özgürlükçü aktörlerin iş birliğine açık olmak, katılımcı ve çoğulcu demokrasiye uyarlı bir siyasal tahayyülü benimsemektir. AK Parti, bunun arayışındadır.
* Sosyolog






