Beyzanur Yılmaz / Eğitimci – İlahiyatçı Yazar
Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmaktadır;
“Allah’ın emirlerini ve nehiylerini gözet ki, Allah da seni gözetsin. Evet, Allah’ı gözet ki, O’nu yanında bulasın. Bir isteğin varsa Allah’tan iste, yardım dileyeceksen Allah’tan dile ve bil ki bütün insanlar sana bir fayda sağlamak için çalışsalar, ancak Allah’ın senin için yazdığı şeyi sağlayabilirler. Eğer bütün insanlar, sana zarar vermeye kalkışsalar, ancak Allah’ın yazmış olduğu zararı verebilirler. Kalemler kaldırılmış, yazgı tamamlanmıştır.” (Tirmizi, Kıyamet, 59).
Kadere rıza gösterebilmek ne kıymetli. Biz bir şeyler için çabalıyoruz, uğraşıyoruz, emek harcıyoruz ancak sonuç murat ettiğimiz gibi olabildiği gibi bazen istediğimiz şekilde ilerlemiyor veya sonuçlanmıyor. Kendimizi sorguluyoruz, 'Bu süreçte ben nerede hata yaptım? Ya da önüme çıkan engellere karşı gerektiği kadar gayret sarf etmedim mi ve sonuç bu şekilde oldu?' diye…
KABULLENMEDİĞİMİZ HER ŞEY RUHUMUZA YÜK OLUR
Aslında burada istediğimizin olmayışının sebebini bulmaya çalışıyoruz ancak şunu unutuyoruz. Biz sebeplere başvurma iradesi verilen, durum ve olaylara cüzî gücümüz kadar müdahalede bulunabilen varlıklarız.
“Kader gayrete âşıktır” derler haklısınız… Gayret ve süreç değerlendirmesi insanî bir durum ve gayet olağan…
Ancak bazen olanı kabullenme davranışı bizlere zor ve meşakkatli bir eylem olarak görünüyor. Sonrasında bu durumdan kaynaklı yaşadığımız ruhsal deformeler ise başlı başına bizleri tüketen ve hayat motivasyonumuzu sekteye uğratan sebepler olmaya başlıyor.
Kabullenemediklerimiz, biriktikçe birikiyor ve bilinçaltımızda adeta bir toz yığını gibi üfledikçe dağılıp, gözümüze batan bir forma dönüşüyor.
Kabul etmek için inatçı olmamak ve “Eyvallah, olan ile olmuşa çare yok.” diyebilmekte kararlı olabilmek meselesi bu aslında…
Kabullenmek, psikoloji biliminde terminolojik bir terim olarak; “Bir durumun gerçeklerini tam olarak kabul etmek ve nasıl böyle olmaması gerektiğine takılıp kalmamak demektir.” Bu zihniyet, bizi genellikle kendimizle ilgili sert yargılardan uzaklaştırır ve suçluluk ya da adaletsizlik düşüncelerinden kurtulmamızı sağlar. Kabul edemediğimiz her şey ise sırtımıza bir yük olarak eklenir ve hayatımızda ruhumuza yüklendikçe ağırlaşan ve ağırlaştıkça yoran bir ruh haline sebebiyet verir.
RUHUMUZU ESNETEN BİR BAKIŞ AÇISI
Kabullenmek, şu anda var olan koşullarımız ne ise hiçbir suçlu aramadan, her şeyi mantıklı ve makul şekilde değerlendirebilmeyi sağlayan olumlu bir davranıştır. Hayatımızda her şeyin her zaman istediğimiz şekilde gelişmediği ve sonlanmadığı gerçeğini benimseyerek, acı ya da hüznün var oluşunu içselleştirmeye dayalıdır. Esnek olabilme yetisini de beraberinde getirerek ruhumuzu da esneten bir bakış açısı sunmaktadır. Tanımlayamadığımız duygularımızın ne olduğunu kabullenme davranışı ile daha iyi şekilde anlamaya başlarız ve sıkıntılı bir zaman diliminde kabullenmeyi alışkanlık haline getiren bir kişi daha kolay rahatlama yoluna girebilir.
Hep derler ya, akışta kalmak iyidir diye… Akışta kalmayı, hayatı yaşadığımız vakitte yaşamayı sağlayan etmenlerden bir tanesi kabullenme davranışını benimsemektir.
“Kabullen” demek kolay diyebilirsiniz. Evet, kolay değil. Ancak bunu hayatımızda sürekliliği var olan bir olgu haline getirmek de din ve maneviyattan beslenen bir bakış açısı ve kader olgusuna güven ile daha kolay bir hale gelmekte.
Yine Peygamberimizin kadere güvenmek ve olanı kabullenmek ile ilgili bir hadisi şerifi ile sözlerime son vermek istiyorum:
“Bil ki başına gelmesi takdir edilmeyen bir şeye düçar olacak değilsin. Başına gelmesi takdir edilen şeyden de kurtulacak değilsin. Unutma ki, sabreden kazanır. Sıkıntıya katlanan kurtulur, zorluğa göğüs geren kolaylığa erer.” (Beyhaki, Şuabu’l-îmân, XII, 354, 9529)
Kabullenebilme becerisini sağlayabilmek ümidi ile…