150 yıl boyu Türk basın tarihinin kalbi Babıali dediğimiz Beyazıt’tan Sirkeci’ye uzanan güzergahtaki cadde ve sokaklarda attı. Bugün Ankara Caddesi olarak bilinen güzergahtaki o meşhur yokuş ise gazeteciler ve yazarlar tarafından kuşaklar boyunca arşınlandı. Dergilerin, gazete ve yayınevlerinin adreslerinin bulunduğu hanlar, iş merkezleri aynı zamanda kültür, sanat ve fikir dünyasının buluşma adresleri oldu. 1970’li yıllardan itibaren ise ilk önce gazeteler, ardından da dergiler ve yayınevleri birer birer Babıali’yi terk etmeye başladı. Bu değişimin ilk fişeğini atan ise sağ camianın güçlü sesi olan Tercüman gazetesi olarak bilinir. O yıllarda sahibi olan Kemal Ilıcak’ın Topkapı-Cevizlibağ bölgesinde yaptırdığı bina aynı zamanda Türk basınının mimari olarak da ilk gazete binası olarak kayda geçti. 1974 yılında kapılarını açan Tercüman Gazetesi’nin bu binası daha sonraki yıllarda el değiştirdi. Geçtiğimiz ay ise bina son sahipleri tarafından yıktırıldı. Yapılması kadar yıktırılması da epey ses getiren binayı ben de birkaç yıl önce -Anadolu Ajansı’na ev sahipliği yaptığı yıllarda- yazar Cihan Aktaş, şair Zeynep Arkan’la gazeteci Bünyamin Yılmaz rehberliğinde gezme fırsatı bulmuştum. Bu ziyaretin ardından Aktaş bu binanın Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanındaki hayali kahramanı Hayri İrdal tarafından Saatleri Ayarlama Enstitüsü için çizilen projeden esinlenilerek çizilip çizilmediğine dair söylentilerden yola çıkarak bir yazı yazdı. İddianın ilk sahibi yazar Alim Kahraman’dı. Ancak bu bilgi kimse tarafından teyid edilemedi. Beş katlı ve 19 bin 344 metrekarelik binanın inşaatına 1972 yılında başlandığı ve T harfi şeklinde mimarlar Muhlis Tunca ve Günay Çilingiroğlu tarafından çizildiği biliniyor. Tercüman Gazetesi’nde uzun yıllar çeviriler yapan ve aynı zamanda kadın sayfasını yöneten ve köşe yazarlığı yapan yazar ve çevirmen Belma Aksun ile hem kendi hikayesini konuştuk hem de Babıali’den Topkapı’ya uzanan gazetecilik serüvenini.
Halamın eşi ressamdı
Belma Aksun Konya’da doğup büyümüş. Ağabeyi Ziya Nur Aksun ise ünlü tarihçi, hukukçu ve yayıncı kimliğiyle öne çıkıyor. Konya’da öğretmen okulunu bitiren Belma Aksun tayininin çıktığı okula gitmek yerine çocukluk hayalini gerçekleştirmek için resim eğitimi almak üzere daha 17 yaşındayken İstanbul’a halasının yanına gelmiş. Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmenin hayalini kuran Aksun, 1956 yılında tek başına İstanbul’a Ortaköy’deki halasına geliş hikayesini şöyle anlatıyor: “Ben Öğretmen Okulu’nu bitirmiştim ağabeyim ise Ankara Hukuk’u bitirmiş Konya’da stajını yapıyordu. Babam emekli olmuştu. Bir arkadaşımla birlikte de Güzel Sanatlar Akademisi’ne girip resim okumak istiyorduk. Eniştem ressam Tahsin Karayel, Bulgarlar tarafından şehit edilen ressam Hasan Rıza Bey’in talebesiydi. Ondan sınavlara hazırlanmak için resim dersi alırım diye ailemden önce İstanbul’a geldim.” Ancak işler onun düşündüğü gibi gelişmemiş. Aksun sınavlara hazırlanırken uzaktan bir akrabası biraz da emrivakiyle Eminönü’ndeki İtalyan bankası olan Banco di Roma’da işe girmesine vesile olmuş. Hacı Bekir Lokumları’nın karşısındaki bu tarihi binada ilk iş deneyimini kazanan Aksun o yılları şöyle hatırlıyor: “Bankada bir iki ay çalışır çıkarım dedim ama tam 7 yıl orada çalıştım. Rum, Alman, İtalyan, Alman her milletten bankada çalışan vardı. Son derece disiplinli olan bu sektörde çalışırken bir yandan da dilimi geliştirmek için önce özel İngilizce dersleri almaya ve ardından da bankanın gönderdiği İtalyanca kursuna gitmeye başladım. Okuldan Fransızcam vardı. Bir seferinde bankanın ana dili Türkçe olmayan Türkiye şubeleri genel müdürünün yazdığı Türkçe mektubu düzeltince müdür bey: ‘Sen ne yapmışsın? Benim aksanlı maksanlı mektubumu şiir gibi yapmışsın’ diyerek memnuniyetini dile getirdi ve beni yazışmaların yapıldığı sekreterya bölümüne aldılar” diyerek o yılları anlatıyor.
Ailesiyle birlikte Beşiktaş’ta bugünkü Deniz Müzesi’nin olduğu sahil bölgesinde bir apartmana taşındıklarını söyleyen Aksun, o yıllarda Tercüman Gazetesi’nin de Beşiktaş’ta hemen evlerinin yanlarındaki binalardan birinde olduğunu hatırlıyor ve şunları söylüyor: “İlk taşındığımız ev Beşiktaş’daydı. Bankaya vapurla gider gelirdim. İtalyancamı geliştirmek için de iş çıkışı Üsküdar’da oturan İtalya’da okumuş bir arkadaşımla birlikte Üsküdar vapuruna biner yolda onunla İtalyanca konuşur, Üsküdar’dan tekrar Beşiktaş vapuruna biner eve gelirdim. Ancak Menderes o yıllarda (1956) imar hamlesi başlatmıştı. Bizim apartmanla birlikte sahil kenarındaki bütün apartmanlar yıkıldı. Tercüman gazetesi de oradan taşındı. Biz ise ailece Yıldız’da başka bir eve taşındık.”
Yabancı dil avantajım oldu
Aksun’un bankacılıktan istifa edip gazeteciliğe geçmesi ise kuzeni sayesinde olmuş. “Kuzenimin eşi Tercüman gazetesinin yayın yönetmeni olan Oktay Verel ile yakın dosttu. Benim iki üç yabancı dil bildiğim, tercüme yaptığımı enişte bir sohbet sırasında Oktay Bey’e söylemiş. Oktay Bey de beni gazeteye davet etti. Böylece gazetecilik serüvenim başlamış oldu” diyerek 1969 yılında Tercüman’ın Cağaloğlu’ndaki binasında işe başladığını söylüyor. Aksun, o yıllarda dış basından çeviriler yapmaya başlamış. “Ben ilk önce magazin servisinde işe başladım” diyen Aksun şunları anlatıyor: “O yıllarda gazetelerde yazı işleri, istihbarat, spor, magazin servisleri vardı ama söz gelimi dış haberler, ekonomi, sanat servisi vb. ayrı servisler yoktu. Mesela Prof. Şükrü Baban’ın her gün dış politika yorumu yaptığı bir köşesi vardı ve dış haberler elbette gazetede yer alırdı ama özel bir dış haberler sayfası yoktu. Daha sonraki yıllarda oldu” Aksun gazateciliği ise kısa sürede çok sevmiş. Sebebini de şöyle açıklıyor: “Bankadaki gibi saat kısıtlamalı, imza zorunluğu olan 9-17 mesaisi yoktu. Üstelik monoton bir iş olan bankacılıktan sonra gazetecilik mesleği bana çok cazip gelmişti. Gerçi gazeteciliğin saati maati yoktu. Neredeyse insan 24 saat gazeteciydi. Üç dilde, günlük ve haftalık kaynaklara düzenli olarak ulaşmaksa müthiş heyecan vericiydi.”
Görgü kuralları üzerine yazdım
Belma Aksun, o yıllarda gazetelerin okurlarına ansiklopedi verdiğini kendisinin de yine bir Kadın Ansiklopedisi’nin çevirisini yaptığını söylüyor. Her gün yayınlanan ilk kadın sayfasının “A’dan Z’ye Kadın” isimli kendi köşesi olduğunu ifade ediyor. Yayın yönetmenin önerisiyle Tercüman Gazetesi’nde her gün yayınlanan bu köşede, sağlık, çocuk bakımı, güzellik, yemek, örgü tarifleri, görgü, pratik bilgiler vb. hasılı bir kadın dergisinde bulunan her konuda bilgi ve haberlerin yer aldığı bir sayfa hazırlamaya başlamış. Bu konularda okur mektuplarını da cevaplarken, bir süre sonra okurlardan gelen yemek tariflerini paylaşmaya başlamış. Annemin de gönderdiği bir yemek tarifinin o yıllarda bu köşede yayımlandığını çocukluk anım olarak Aksun’a anlattığımda birlikte gülüyoruz. Aksun o yıllarda çok ilgi gören bir sayfa olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Beni en mutlu eden yolda, vapurda bu hazırladığım sayfayı ya da köşe yazımı okuyan insanlarla karşılaşmamdı.”
Tercüman Gazetesi’nin 1974 yılında Topkapı’ya taşınması hikâyesini ise şöyle anlatıyor Aksun: “Eminönü tarafından Topkapı’ya taşınan ilk bina Vakko’nundu. Hatta Vakko’nun binasının açılışına gitmiştik ve burada patronumuz Kemal Ilıcak sohbet sırasında ‘Ben de burada bir arsa aldım gazete binası yaptıracağım ve buraya taşınacak gazete’ dediğinde doğrusu biz çalışanlar pek inanmamıştık. Çünkü etrafta Vakko’nun dışında başka bina neredeyse yoktu. Buraya kim gelir gider diye düşünmüştük. Ama birkaç yıl sonra gerçekten Topkapı’ya taşındık.”
Tercüman'ın T’si vardı
Tercüman Gazetesi’nin Topkapı’daki binasının Ahmet Hamdi Tanpınar’ın meşhur romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki roman kahramanı Haydi İrdal’ın çizdiği proje olduğu iddiası hakkında ne düşünüyor? Belma Aksun “İlk kez duyuyorum” diyerek Tanpınar’ın bir romanından ilhamla binanın yapıldığı iddiasını pek sahici bulmasa da binanın döneminin yapılarından çok farklı bir formda inşa edildiğini onaylıyor ve şunları dile getiriyor: “O yıllarda bina için söylenenlerden birisi Ilıcak’ın binayı Tercüman’ın T’si şeklinde yaptırdığıydı. Binanın ilk katında matbaa tesisi vardı. Daha sonra bu katta büyük bir arşiv de kuruldu. Cağaloğlu’nda harflerin kurşunla döküldüğü eski usul bir matbaa varken burada daha modern bir matbaa tesisi kurulmuştu. Üst katta yazı işleri vardı. İstihbarat, spor, muhasebe ikinci kattaydı. Üçüncü katı patron katı diye hatırlıyorum, yayın yönetmeni odası da buradaydı. Dördüncü katta avukat odası vardı. Yine burada bizim magazin servisi, ansiklopedinin hazırlandığı bölümler bu kattaydı. Ama Bulvar Gazetesi çıktığında bazı servislerin yerleri değişti.Dönemin en büyük gazete binasıydı. Geometrik bir yapıydı. Yine bu binaya taşınınca ilk kez açık ofise geçtik ve yazarların artık odaları yoktu asma kat gibi bir kat vardı oraya yazarların masası konuldu ve yazarlar orada yazılarını yazmaya başladı. Gazetelerde her zaman köşe yazarları vardı. Tercüman’ın köşe yazarı benim zamanımda Ahmet Kabaklı’ydı. Murat Sertoğlu çok okunan pehlivan tefrikaları yazardı. Reşat Ekrem Koçu tarih yazıları yazardı. Genelde “Her gazetenin bir baş yazarı olurdu. Tercüman Gazetesi’nin baş yazarı ise Ahmet Kabaklı idi. Ancak bir ara Kabaklı ile bir sorun yaşandı ve Kabaklı birkaç gün yazısını yazmadı. Daha sonra sorun çözüldü ve Kabaklı yazılarına devam etti. Bu arada gazeteye yeni köşe yazarları alındı. Köşe yazarları olarak Ahmet Kabaklı’yı, Tarık Buğra’yı, Ergun Göze’yi hatırlıyorum. Tercüman Çocuk Dergisi, 1001 Temel Eser vb. çıkarıldı. Tercüman Gazetesi’nin spor sayfaları ise çok güçlüydü. Hatta o yıllarda ‘Gazeteyi arka sayfadan okutuyoruz’ diye spor servisinin bu ilgiden dolayı övündüğünü hatırlıyorum.“
Güneş Gazetesi darbe vurdu
Sağ kesimin en güçlü gazetesi olan Tercüman’dan yeni çıkan Güneş Gazetesi’ne çok sayıda transfer olmuş. Bilindiği gibi Güneş Gazetesi, Kemal Ilıcak’ın kayınbiraderi tarafından yayınlanıyorduTercüman Gazetesi’nin taşınma hikâyesinin Topkapı’daki binasından sonra da devam ettiğini dile getiren Aksun, “Birkaç yıl sonra Topkapı’da Ülker’in fabrikasının tam karşısındaki eski “Bema” makarna fabrikasının binasına taşındı. Burada da bir süre çalıştıktan sonra ben ayrıldım” diye o yılları anlatıyor. Aksun gazeteden ayrıldıktan sonra hem köşesinde yazdığı yazıları toplayıp kitaplar hazırlamış hem de dünya klasiklerinden çeviriler yapıyor. Resme olan ilgisi ise hobi olarak devam etmiş.
Abim hayata resimle tutundu
Evlerinin duvarlarını süsleyen tabloları Aksun, “Bu tablolar arasında bir kaçı bana ait ama çoğunluk abim Ziya Nur Aksun’a ait” diye açıklıyor. Hukukçu, yayıncı ve tarih araştırmacısı Ziya Nur Aksun genç yaşta kaleme aldığı 6 cildlik Osmanlı Tarihi, Filibeli Ahmed Hilmi’nin İslam Tarihi ve Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi, çalışmalaryla biliniyor. Ancak çok erken yaşta geçirdiği rahatsızlık sonucu sağ elini kullanamıyor, okuma, yazma ve konuşma melekelerini yitiriyor. Yazan biri için bu zor duruma annelerinin “Sen ağzınla bile fırçayı tutar resim yaparsın” diye yüreklendirmesiyle sol eliyle resimler yapmaya başlıyor. Bir süre sonra hayata da bu yaptığı resimlerle tutunan Ziya Nur Aksun vefat edinceye kadar elinden bir daha fırçasını hiç bırakmıyor. Belma Aksun abisinin kitapları, kültür sanat çevresiyle ise onun hastalık döneminde tanıştığını ve hala hayatta olanlarla dostluklarının devam ettiğini dile getiriyor.
Tercüman ilklere imza attı
Aksun, Cağaloğlu’nda üç ayrı binada çalışmalarını sürdüren gazetenin Topkapı’daki binasına taşındıklarında gazetecilik anlamında da pek çok “ilk”e imza atıldığını söylüyor: “Babıali dediğimizde hepimizin aklına gazete, dergi ve yayınevlerinin adresi olarak Cağaloğlu bölgesi gelir ancak buradaki hanlar, iş merkezleri, dükkanlar gazeteler, dergiler tarafından kullanılsa da ilk kez bir bina gazete binası olarak Topkapı’da inşa edilmişti. Yine Cağaloğlu’nda odalarda çalışırken ilk kez açık ofise geçmiştik. Topkapı’daki Tercüman Gazetesi binası hem mimari hem de çalışma ortamı olarak Türk basın tarihinde bir ilktir.”