Göç, kültürel ve sosyal boyutu olan bir olgu. Türkiye, dünyada göçten en çok etkilenen ülkelerin başında yer alıyor. Mübadele döneminde yaklaşık 2 milyon insanın zorunlu göçe tabi tutulması gerek Türk gerekse Yunanistan halkı arasında derin travmalar yarattı. İki ülke de 100 yıldır bu mübadeleden etkilenen insanların hikâyesine ayna tutuyor. Her bir mübadilin anlattıkları, hikâyesi ise bir filme ya da belgesele konu olabilecek önemde. Eşi Orhan Tekeoğlu ile birlikte “İfakat”, “Öyle Sevdim ki Seni”, “Sıra Dışı İnsanlar”, “Vargit Zamanı”, “Fatma Kayacı’nın Bilinmeyen Hikayesi” gibi kadın, göç ve çevre temalı belgeseller çeken Nurdan Tekeoğlu, “Paramparça” adlı belgesel filmle de mübadele konusunu ele alıyor. Yönetmenliğini Nurdan Tekeoğlu ve eşi Orhan Tekeoğlu’nn paylaştığı, görüntü yönetmenliğini Serdar Güven’in üstlendiği, belgeselin müzikleri ise Evrim Ateşler’e ait. 1924 mübadelesinde Bodrum’a göç eden bir ailenin yaşamını anlatan “Paramparça” adlı belgesel film, 3. kuşak Lozan mübadili Zehra Denizaslanı’n, maddi ve ailevi aşırılıklar, yoksulluk ve başarılarla dolu hayatına, genç yaşta evlendirilmesine ve hem babasıyla hem de kocasıyla travmatik deneyimler yaşamasına odaklanıyor.
Dünya prömiyerini Sırbıstidan’da 70. Martovski Film Festivali’nde yapan belgesel, ulusal ve uluslararası pek çok festivalde finalist olarak yarışmış. Belgesel aynı zamanda Güney Amerika’da gerçekleştirilen 3. Black Cat Awards Film Festival’inde “En İyi Görüntü” ve “Işık Ödülü”nü kazanmış. Geçtiğimiz hafta da Meksika’da gerçekleştirilen 4. Festival Internacional de Cine Animal y Ambiental (FICAA) de “En iyi Aktivist Mesaj Ödülü”nün sahibi oldu. Belgeselin yönetmeni Nurdan Tekeoğlu ile konuştuk.
Üçüncü kuşak Selanik mübadili Nurdan Tekeoğlu, birinci kuşak olan dedesi vefat ettiğinde 13-14 yaşlarındaymış. Dedesinin Selanik’in ağustos kasabasından geldiğini ifade eden Tekeoğlu, dedesinin çiftlikleri olduğunu ve müreffeh bir hayatları olduğunu anlatıyor. Tekeoğlu, Lozan Mübadelesi ile evlerini, eşyalarını, mezarlarını, komşularını, evcil hayvanlarını her şeylerini bırakıp, çok kısa sürede gemilere doluşup, İzmir’in Karaburun ilçesinde Manastır köyüne yerleştirilmişler. Dedesinin gittikleri yerde yerel halk tarafından dışlandıklarını dile getiren Tekeoğlu, “Dedemin hem annesi hem babası Balkan Harbi’nde öldüğü için teyzesi ve anneannesi ile kadın başına birlikte getirdikleri tapuların bile izini sürememişler” diye anlatıyor.
Hem dedesinin hem de ikinci kuşak annesi ve teyzesinin anlattığı yarım kalmış hüzünlü hayat hikâyelerini dinleyerek büyümüş olan Tekeoğlu, dedesinin yasak olduğundan dolayı bir daha doğduğu toprakları göremediğini de sözlerine ekliyor. Tekeoğlu, “Bence bu hüzün ve yarım kalmışlık bizim DNA’larımıza da işlemiş” diyor. Son 30 yıldır üçüncü kuşağın “Biz Nereden Geldik?” sorusunu kurcalamaya başladığını anlatan Tekeoğlu, “Selanik muhaciri olan anneannem Atiye Atal vefat edince annem, babam, ben, kızım ve eşim Lozan Mübadelesi Derneği’nin turu ile Selanik’e ve dedemin memleketine gittik. Bir otobüse doluşan 40 kişi elinde kağıtları atalarının izini arıyordu. Kökünüz ve geldiğiniz toprak çok önemli. Ben ve annem yollarda çok ağladık. Dedemi, anneannemi andık” şeklinde anlatıyor.
Tekeoğlu, Paramparça belgeselinin de 2017 yılında “İki Yaka Yarım Aşk” isimli kısa filmin gösterimi sırasında Bodrum Giritlileri Derneği Başkanı Zehra Denizaslanı’yla tanışmasıyla doğduğunu söylüyor. Tekeoğlu, o anları şu sözlerle paylaşıyor: “Bir gün bir arkadaşımın ofisinde oturuyorum. Galataport inşa halinde. Bir baktım pencereden mübadelede kullanılan Gülcemal gemisinin büyük bir fotoğrafı bir inşaat duvarına asılmış. Eşime ‘Şimdi sen benim filmimin yapımcısı olacaksın ve ben de yönetmen koltuğuna oturacağım. Mübadeleyi işleyeceğim’ dedim. Kabul etti ve senaryoyu yazdık. Böylece 2017 yılında ‘İki Yaka Yarım Aşk’ isimli kısa filmimi çektim. Kısa filmimizle şehir şehir dolaştık mübadele dernekleri bizleri davet ediyordu. Bizlere yeni hikâyeler anlatıyorlardı. Parampaça belgeselinin doğuşu da İki Yaka Yarım Aşk isimli kısa filmimin gösterimi için Bodrum Giritlileri Derneği Başkanı Zehra Denizaslanı’nın davetinde kendisiyle tanışmamızla oldu.”
Zehra Denizaslanı’nın üçüncü kuşak Girit mübadili olduğunu belirten Tekeoğlu, belgeseli de şu sözlerle aktarıyor: “Zehra Denizaslanı Bodrum Giritlileri Derneği Başkanı ve Bodrum Deniz Müzesi’nin kurucularından ve çok trajik bir aile hikâyesi var. Önce babası terk ediyor, sonra da eşi. Hayatı iniş çıkışlarla dolu. Zorluklar daha 1.kuşak dedesinden başlıyor ve bugünlere kadar geliyor. Bir sabah bize baştan sona hikâyesini anlattı. Bir belgesele konu olabilecek nitelikte idi. Zehra Denizaslanı daha küçük yaşta dedesine babasına annesine sorular sorarak her şeyi sorgulamış. Zehra Hanım ayrıca kültürünü yaşatmaya çalışan bir kişi. Bodrum Gelinleri ve Denizci Girit Mübadillerinin yemekleri ile ilgili kitapları var. Zehra Hanım’ın muazzam bir fotoğraf arşivi vardı mesela. Eşi ile yaptıkları teknelerin ve maketlerinin fotoğrafları mevcuttu. Zaten en önemli 51 maket şu anda Bodrum Deniz Müzesi’nde sergilenmekte. Ayrıca Koç Müzesi’nde de maketleri var. Zehra Hanım aynı zamanda Bodrum’a Girit mübadilleri tekne ustalığı, süngercilik ve balık avcılığı gibi meslekleri getirmiş. Dedesi de bu mesleklerle uğraşmış. Eşi ise Türkiye’nin en önemli tekne ustalarından. Yaptığı maketler Londra Deniz Müzesi’ne gitmiş. Biz de Bodrum Girit Mübadilleri Derneği’nde kendisiyle çalışan ve Girit mübadilleri üzerine araştırma yapan kişilerle ön görüşmeler yaptık. Belgesele canlandırma sahneleri ekledik. Seyirci gözünde canlandırsın istedik. Aynı zamanda çekimleri Zehra Hanım’ın doğduğu ve yaşadığı yerlerde yaptık. Zehra hayatındaki çalkantılara rağmen ayakta dimdik durmayı bilmiş ve hep çalışmış ve üretmiş. Bu yanı ile de aynı zamanda güçlü bir kadın hikâyesi.”
“Belgesel mübadilleri bizi çok duygulandırdı” diyen Tekeoğlu, “Belgeselle mübadelenin ve köklerini bırakıp, başka yerlere yerleşerek yeniden bir hayat kurmak zorunda kalan insanların zorluklarla dolu hikâyesini anlatmak istedik. Kültürümüzü unutmamamız gerektiği ve bunun yaşatılabileceğini, mübadil kadınların güçlü olduğunu ve aileyi bir arada tutabilme gücünü Zehra Denizaslanı’nın anlatımlarıyla gösterdik” ifadelerinsi kullanıyor.