Hakiki manada var olan her şey Allah Teâlâ’nın mülküdür. Bu nedenle zekât vermek güzel bir inancın eseridir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de sallallahu aleyhi vesellem zekâtla alakalı olarak şöyle buyurmuştur: “İslam beş temel esas üzere kurulmuştur: Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in (S.A.V) onun elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmaktır.” (Buhari, İman, 1) Peki Zekat kimlere verilir kimlere verilmez? Zekat damada ve geline verilir mi? İşte detaylar.
Zekât ve fitrenin kimlere verilebileceği Kur'an-ı Kerim'de belirlenmiştir. (Tevbe Sûresi, 60) Bunlar; fakirler, düşkünler, esaretten kurtulacaklar, borçlu düşenler, Allah yolunda cihada koyulanlar (mukaddesatı korumak için mücadele verenler, ilim tahsil edenler), yolda kalmış olanlar, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulûb adı verilen, kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimselerdir.
Kayınvalide ve kayınpeder, kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimselerden olmadığı için, fakir iseler kendilerine zekât verilebilir.
Zekâtın verileceği yerler, Tevbe suresinin 60. ayetinde belirlenmiştir. Buna göre zekât, ilke olarak fakirlerin ve ihtiyaç sahibi bireylerin hakkıdır. Bu itibarla, belirli şartları taşıyan Müslümanların yükümlü oldukları zekat ve fıtır sadakasının, Kur'an-ı Kerim'de belirlenen yerler dışında herhangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, su gibi hayır işlerine sarf edilmesi, Hanefîlerce caiz görülmemiştir. Bu esas gözetilmeksizin zekât niyeti ile yapılan ödemeler zekât yerine geçmez. Zekât bu kimselere doğrudan teslim edilebileceği gibi, aracı vasıtası ile de ulaştırılabilir.
Bu aracının birey olması ile kurum olması arasında fark yoktur. Buna göre bir sivil toplum kuruluşu, toplayacağı zekâtları Kur'an'da belirlenen yerlere/fakir ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyorsa aracı konumunda olan bu kuruluşlara zekat emanet edilebilir.
Zekâtı hak sahiplerine ulaştırmayıp genel hizmetleri içinde değerlendirecek olan sivil toplum kuruluşlarına ise zekât verilmez. Halka hizmet veren bu gibi kurumların varlıklarını sürdürmeleri için desteklenmeleri gereklidir. Ancak bu zekât dışında gönüllü yardımlar yolu ile yapılmalıdır.
Zekâtın farz olabilmesi için hem mükelleflerle hem de mallarla ilgili şartlar vardır:
Sözlükte “sınır, işaret” anlamlarına gelen nisap kelimesi fıkıh terimi olarak zekâtın farz olması için gereken ölçü ve miktarı ifade eder. Asgari zenginlik ölçüsü diyebileceğimiz nisap miktarı, zekâta tabi her mal için, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tarafından belirlenmiştir.
Hadislerde nisap miktarı şu şekilde gösterilmiştir: Gümüşte nisap miktarı 200 dirhem (595 gr), altında 20 miskal (80.18 gr), hayvanlarda ise 5 deve, 30 sığır, 40 koyundur.
Zekâta tabi olmayan mallar şunlardır:
Kişi nisap miktarı mala ulaştığında bu günü başlangıç tutarak 1 hicri yıl (355 gün) bekler. Bu dönem içerisinde kişinin parası artıp azalabilir. 1 kameri yıl tamamlandığında eğer kişinin malı hala nisap miktarından fazla ise kişinin zekât verme vakti gelmiştir ve zekât hesaplaması yapması gerekir.
Sonuçta çıkan hesap nisap miktarından fazla ise bu miktarın 40’da 1’ini (%2.5) zekât olarak verir. Nisap miktarından az ise o kişiye zekât vermek farz değildir.
Zekâtın verilebileceği sınıflar Kur’an-ı Kerim’de, Tevbe suresinin 60. ayetinde belirtilmiştir. Ayet-i kerimeye göre zekât verilebilecek sınıflar: