Hemen söyleyelim: Başlıktaki iddia, tabii ki algıları yönetmeyi başardığımız oranda geçerlidir…
Çarşamba akşamı hayli ilginç bir yemek daveti vardı. Benim için ‘ilginç’ idi; çünkü TUGVA’nın merkezine ilk kez gidiyordum ve bazı geniş çaplı etkinlikleri dışında, vakfın faaliyetlerinden ayrıntılı olarak haberdar değildim…
Genel Başkan İbrahim Beşinci ile Medya ve İletişimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ömer Gürcan beylerle muhabbette yine çenemi tutamadım… Hem bina hem de Vakfın faaliyetlerinden ne kadar etkilendiğimi, ancak bunun iletişiminde hayli geç kalındığını belirtirken, “Bu ayıp size de bana da yeter!” deyiverdim…
Toplantıda benim için ikinci büyük sürpriz, TUGVA Yüksek İstişare Kurulu üyesi Sayın Necmeddin Bilal Erdoğan Bey’in konuşması ve hemen sonrasında salondaki medya mensuplarının sorularını yanıtlarken verdiği yanıtlarda tezahür etti…
Şunu fark ettim: Sayın Erdoğan’ı biliyormuşum… Ama yanlış biliyormuşum… Tanıyormuşum, ancak yanlış tanıyormuşum… Dünyanın en zor şeyinin, Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan gibi bir liderin oğlu olmanın dayanılmaz ağırlığının üstesinden nasıl geldiğini hayranlıkla izledim…
Ancak Genel Başkan’a da TUGVA algısı konusunda ifade ettiğim gibi, kurum olsun kişi olsun, algılama sorununun ortaya çıktığı her yerde olayın iki tarafı vardır… Varsa ‘Ayıp’, hiçbir zaman tek bir tarafın sorumluluğunda olamaz…
En büyük tehdit ise, “Algılar olguların önüne geçer” tespitinin arkasına sığınarak iletişim tembelliğine düşmektir…
N. Bilal Erdoğan çok iyi eğitim almış, hayli üst düzeyde entelektüel seviyeye ulaşmış, özgüveni gelişmiş, veri-enformasyon-bilgi-bilgelik sürecinde hayli uzun bir mesafe kat etmiş, pozitif, sempatik, cana yakın bir zatı muhterem…
Sadece kuruluşlarında ve gelişmelerinde doğrudan katkısının bulunduğu eğitim kurumlarını, üniversiteleri, kültür taşıyıcısı örgütlenmeleri, STK’ları, büyük organizasyonları alt alta yazsak, olmayan bir durumu algı düzeyinde ortaya koymaya çalışmadığım net olarak anlaşılacaktır… Ancak ne hikmetse Bilal Bey’in şahsıyla ilgili, Bertolt Brecht’in ifadesiyle ‘Gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu’ ortaya koyacak amaca uygun bir ilişki ve iletişim yönetiminin varlığından söz etmek mümkün değil…
TUGVA 81 ilde ve 605 ilçede fiilen faaliyette imiş… Her yıl 1 milyondan fazla gence dokunuyorlarmış… Etkinliklerin, kültür ve spor aktivitelerinin, yüzbinlerin katıldığı birlikteliklerin haddi hesabı yok… Yıllık 150 milyon TL bütçe kullanıyorlarmış. Bu rakamı 302 iş insanının bağışları ve 6 binden fazla tekil insanın getirdiği katma değer ile sağlıyorlarmış… Devletten bir kuruş nakdi destek alınmıyormuş…
Tabii bu arada tezvirat da eksik olmuyormuş… Kariyer yapmak isteyenlerin yolunun TUGVA’dan geçtiği konusundaki karalama çalışmaları da en meşhuru… Ne demişler?.. “Hiçbir başarı cezasız kalmazmış…” Biz yine de iletişim konusunda çuvaldızı başkasına batırmadan iğneyi kendilerine dokundurmalarını tavsiye ederiz…
Yolunuz ve bahtınız açık olsun gençler…
Başlık nasıl; okutuyor öyle değil mi… Devamı da şöyle: “Sibel Can’ın Orkestrasında Evlenme Teklifi!”
Peki bu, neden yazımızın konusu oldu? İletişimin ‘altın kural’larından birine son derece uygun olduğundan: “Düşüncelerden çok duygulara hitap etmelisin…”
Olmuş bitmiş bir konserle ilgili söylenecek şeyler genelde standart laflardır… Ancak ‘evlilik teklifi’ gibi romantik duygulara hitap eden bir içerik yalnızca konserin alıcısına değil, diğerlerine de hitap edebilir… Böylece hedef kitlenizi genişletme şansına erişirsiniz…
Bu, duygulara hitap ederseniz olabileceklerden sadece bir tanesi… Başka faydaları da var elbette, tanınma kadar beğeniyi de artırma, bağ kurma ve itibara olumlu katkı sağlama gibi…
İletişim yönetimi konusunda sınanmış bir gerçektir: Duygulara hitap edebilenler, iletişim aksiyonlarını ‘artistik hareketler’ alanına taşıyabilen kuruluşlar algılama yönetimi açısından başarıya doğru yürürler.
Kalıcı mesajların zihne kaydedilmesi için de gerekli olduğunu gördüğümüz duygulara hitap meselesinde, Amerikalı pazarlama uzmanı, yazar ve iş danışmanı, özellikle konumlandırma (positioning) teorisinin kurucularından biri olarak tanınan Jack Trout şöyle diyor:
“Duygular hafıza üzerinde büyük rol oynamaktadır. […] Bazı şeyleri tek bir defa duymuş veya görmüş olmamıza rağmen, dakikalarca değil, hayatımız boyunca hatırlayabiliyoruz. Bazen duygular ve hatıralar öylesine birbiriyle iç içe olabiliyor ki hiç hatırlamak istemediğimiz şeyleri bile hatırlıyoruz. […] Duygular algılamanın her sürecinde belirleyici bir rol oynarlar…”
Kent şekerlerinin evde çocuklarının gelmesini bekleyen yaşlı çifti anlattığı reklamın hatırlanması, diğer bayram reklamlarının bunun kadar hatırlanmaması, reklamı izleyenlerin her defasında gözlerinin dolmasının sebebi de budur.
İş dünyası kavram üretmeyi çok sever. Bir dönem “sessiz istifa” dillerden düşmüyordu. Çalışan, robotlaşmış bir şekilde görev tanımının dışına çıkmayı reddederek, işine mesafeli ama günlük kurallar çerçevesinde devam ediyordu. Şimdi ise yepyeni bir kavram ile karşı karşıyayız: “Sessiz Çatlama” (Quiet Cracking). Sessiz İstifa en azından hissediliyordu.
“Sessiz Çatlama”da çalışan masada oturur, görevlerini yerine getiriyor gibi görünür ama zihnen çoktan kurumdan kopmuştur. UKXperience Danışmanlık’ın altını çizdiği gibi, bu durum işten ayrılmak kadar ‘görünür’ değil; ama çok daha sinsi ve yıkıcı olabiliyor.
Kamu yönetiminde sık gördüğümüz “biçimsel katılım”ın özel sektördeki karşılığı olarak da görülebilir. Toplantılar yapılır, raporlar hazırlanır, süreçler işler gibi görünür; fakat bağlılık ve motivasyon sessizce erir. Şirketler bu tabloyu yalnızca bir İK sorunu olarak görmeyip, doğrudan kurumsal itibar ve güven yönetiminin merkezine oturtmak zorunda olduklarını iş işten geçmeden fark etmeliler.
Tam da bu noktada hem genel iletişimi 360 derece; hem de kurumlar için öncelikli paydaş olan çalışanlarla iletişimi yönetmenin hayati önemi bir kez daha gündeme geliyor. Bu noktada belki İnsan Kaynakları yaklaşımından İnsan Kıymetleri yaklaşımına geçmekte yarar olabilir… Patent’i Bersay İletişim Danışmanlığı’na ait İnsan Kıymetleri kavramı, özetle “İnsanın, su gibi, kömür gibi, petrol vs gibi tüketilen bir kaynak olarak değil sürekli geliştirilip değeri artırılan bir kıymet olarak ele alınması ve yönetilmesi” anlayışına dayanıyor…
Dijital dünyanın ‘insansızlığı’ içinde biraz romantik kaçsa da insan ruhunun yerine hiçbir dijital unsurun konulamayacağına inananlar için bir çıkış yolu olabilir…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.