İstanbul Erkek Lisesi’ndeki ‘sorunlu’ ve ‘sorumlu’lar

04:0011/12/2025, Perşembe
G: 11/12/2025, Perşembe
Ali Saydam

Onca özel lise varken, üç devlet lisesi her konuda ipi göğüslemekte: İstanbul Erkek, Galatasaray ve Kabataş… Bu okulların neredeyse tamamı, her sene sıfır hatayla 500 tam puanı alan öğrencilerle doluyor… Devlet kurumu oldukları için de ücretsizler… Mezunları, hem üniversitede çok parlak öğrenciler oluyorlar hem de millî değerlerle bezenmiş olduklarından yüksek öğrenime yurt dışına gitmiş olsalar da dönüp geliyor ve memleketlerinde çok başarılı kariyer hikâyeleri yazarak fayda üretiyorlar… Devletin

Onca özel lise varken, üç devlet lisesi her konuda ipi göğüslemekte: İstanbul Erkek, Galatasaray ve Kabataş… Bu okulların neredeyse tamamı, her sene sıfır hatayla 500 tam puanı alan öğrencilerle doluyor… Devlet kurumu oldukları için de ücretsizler…

Mezunları, hem üniversitede çok parlak öğrenciler oluyorlar hem de millî değerlerle bezenmiş olduklarından yüksek öğrenime yurt dışına gitmiş olsalar da dönüp geliyor ve memleketlerinde çok başarılı kariyer hikâyeleri yazarak fayda üretiyorlar…

Devletin ne yapması lazım?.. İstanbul Erkek, Galatasaray ve Kabataş’ta yürümekte olan modeli çoklaması, ‘marka yönetimi’ çerçevesinde titizlikle ele alması, her ne kadar ‘proje okulu’ deseler de proje olmaktan çıkarıp, ülke çapında yabancı dili kültürüyle öğreten, ancak bunu millî kültür ve değerlerden uzaklaşmadan yapan bir eğitim devrimine dönüştürmesi lazım…

Böyle bakıldığında İstanbul Erkek Lisesi’deki şiddet olaylarında üç beş çocuğu suçlayarak ‘okul markası’nı paramparça etmek kimsenin harcı olmamalı… Çocuklardan daha çok sorgulanması gereken; onlardan mesul olan ebeveynlerinin, okul yönetiminin, o markanın ortak sahibi olan sivil toplum örgütlerinin -hasbelkader üyesi olduğum İstanbul Erkek Lisesi Vakfı, İstanbul Erkek Liseliler Derneği, İstanbul Erkek Liseli İş İnsanları ve Yöneticiler Platformu’nun- ne yaptıkları, medyayı, dijital mecraları içeren ve bu çocuklar üzerinde etkisi olabilecek tüm ekosistemin zararlarıdır…

Yapay zekâ güzel mi güzel…

Ancak, meşhur şarkıda olduğu gibi, güzel olsa da ruhu yok… Yani, ‘insan olmak’tan uzak… Yani onun yerine geçemez… Yani, yapay zekâ asiste edecek, insana da ‘insan olmak’ kalacak… Şunu belleyip, herkes biraz rahatlasa iyi olacak…

Velilerin “Yapay zekâ yakında bu işleri yapacak. Çocuklarımız bu bölümlere girerlerse işsiz kalırlar” korkusu üniversitelerin bazı bölümlerinin kapanmasına neden olmaya başlamış…

Muhabirler Derneği tarafından hazırlanan ve 42 gazetecinin meslek hayatlarında yaşadıkları çarpıcı anıları bir araya getiren “Son Dakika” kitabının lansmanında konuşan İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan, “Yapay zekâ muhabirliğin ruhunu asla karşılayamaz” diyerek meslektaşlarımızı teskin etmeye çalışmış…

Gerilim had safhada… Oysa yapay zekânın son yeniliklerine aşina olmayanlar dahi, bugüne kadar bu teknolojiyi bir güzel kullandılar… Mesela hesap makineleri; ilk yapay zekâ ürünlerindendir… Ne oldu? Onları kullandık da muhasebeciler işsiz mi kaldılar… Ya da arama motorları çıkınca çalışan gazetecilerin sayısı mı azaldı?..

Hayır efendim, bu işler böyle olmuyor… Bir geçiş süreci yaşanıyor… Çalışanların bir kısmı yeniye adapte oluyor… Bir kısmı eski düzende ağır aksak ilerliyor ama ilerliyor… O sırada da bu teknolojilerin içine doğmuş kuşaklar yetişip geliyor…

Bu konuda en sevdiğim yorumlardan birini bizim ajanstaki iletişim danışmanı arkadaşımız Zehra Hanım yapmış… Üniversitedeki dersinde öğrenciler bu konunun gerginliğini ciddi ciddi hissediyorlarmış… Bizimki, kapitalizm denen ‘kendini yenileme canavarı’nın bunca insanın işsiz, garip ve fakir kalmasıyla baş edemeyeceğini izah etmiş… Sonra da Müslüm Gürses’in şarkısındaki meşhur dizeleri hatırlatmış; “Yakarsa dünyayı garipler yakar…”

Siyasette Algılama Yönetimi

“Siyaset, gerçeğin değil, gerçeğin nasıl algılandığının mücadelesidir. Günümüz dünyasında, özellikle göç ve sığınmacı meseleleri, iktidar ve muhalefet tarafından farklı stratejilerle topluma sunuluyor. Peki, sığınmacılar gerçekten kim? Bir kriz unsuru mu, yoksa siyasetin yönlendirdiği bir algı mı?

Bu kitap, iktidarın ve muhalefetin sığınmacı meselesini nasıl araçsallaştırdığını, medya ve toplumsal dinamikler üzerinden nasıl algı yönetimi yürüttüğünü derinlemesine inceliyor.”

Yukarıdaki ifadeler Salih Levent Uğurlu’nun Nostos Yayınları tarafından basılan “Siyasette Algı Yönetimi: İktidar ve Muhalefet Denkleminde Sığınmacı Algısı” kitabının arka kapağından…

Levent Bey’le tanışma fırsatı buldum… Çağımız gençleri arasında çok ender rastladığım üç hasletin üçünün de kendisinde var olduğunu düşünüyorum; ciddiyet, merak ve derinlik…

Göç meselesi, her zaman Anadolu’nun kaderinin bir parçası olmuştur… Bu konuda alınacak siyasi tavır da partilerin gelecek tasarımlarını belirleyecek kadar önemli bir alanı kapsamaktadır… Politikalarını oluşturmadan önce, siyasi partilerin bu kitaba göz atmalarında yarar olabilir…


#Eğitim
#Öğrenci
#Toplum
#Ali Saydam