“Küresel sistem çöküyor”

04:0024/06/2025, Salı
G: 24/06/2025, Salı
Ali Saydam

Bundan üç ay kadar önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan çok önemli bir tespitte bulunmuş ve “Küresel sistem çöküyor, dönüşü olmayan bir yola girdik” demişti… ABD , İran’ı vurduktan sonra İran’ı masaya çağırıyor… Bütün çabaları, savaş kışkırtıcılıkları, barış güvercini numaraları, yaptıkları her açıklama, döndürdükleri her dolap ABD’nin ne yapmak istediğini kimse anlamasın diye sanki… Trump’ın birbiriyle çelişen açıklamaları belki de bu tavrın ‘en görünür’ olduğu yer… Ne diyor? Rejim’le alıp veremediğimiz

Bundan üç ay kadar önce,
Cumhurbaşkanı Erdoğan
çok önemli bir tespitte bulunmuş ve “Küresel sistem çöküyor, dönüşü olmayan bir yola girdik” demişti…
ABD
, İran’ı vurduktan sonra
İran’ı
masaya çağırıyor… Bütün çabaları, savaş kışkırtıcılıkları, barış güvercini numaraları, yaptıkları her açıklama, döndürdükleri her dolap ABD’nin ne yapmak istediğini kimse anlamasın diye sanki…

Trump’ın birbiriyle çelişen açıklamaları belki de bu tavrın ‘en görünür’ olduğu yer… Ne diyor? Rejim’le alıp veremediğimiz yok, biz nükleer silah yapımıyla mücadele ediyoruz… Peki, İran’ın bu yaşananları açıklamalar doğrultusunda kabul etmesi, içişlerine müdahale edildiğini düşünmemesi söz konusu olabilir mi? Elbette olamaz…

Dönelim Sayın Cumhurbaşkanı’nın tespitine…

ABD ve onun
Ortadoğu’ya
bir kama gibi sapladığı
İsrail
, enerji kaynakları nedeniyle bölgeyi yönetmek istiyor. Bölgeyi şöyle bir tarayalım: Ürdün ve Batı Şeria, İsrail vasıtasıyla, İngiltere ve ABD’nin kontrolünde… Bahreyn, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan’ı yine onlar kontrol ediyorlar…

Gazze ile başlayan Lübnan’a sıçrayan, Yemen ve Suriye’yi sınayan, şimdi de Hürmüz Boğazı meselesiyle genişleyen İran krizi… İşte bu görünüm, “Dönüşü olmayan bir yol”un başında olduğumuzu ifade ediyor…

Tüm bunlara rağmen; bölgede sadece Suriye ‘kontrol altına’ alınabilmiş değil ki bunun da nedeni Türkiye’nin dirayetli duruşudur…

Ülkemizi övmek bir yana hakkını teslim etme konusunda dahi son derece cimri davranan Avrupa basını artık mızrağın çuvala sığmayacağını anlamış durumda… Bize yönelik eleştirileriyle tanıdığımız Alman dergisi
Der Spiegel
, “Türkiye artık bölgelerarası (interregional) başat bir aktör değil, bölgeler üstü (überregional) majör bir oyuncudur” satırlarına imza atmıştı…
Bölgemizde ve çevremizde bir istikrarsızlık, çatışma durumu belirdiğinde adeta
‘acil durum kiti’
gibi sarıldıkları ilk ülke o nedenle biziz…

Fakat hiçbir iyiliğin cezasız kalmayacağını da unutmayalım… Doğrudan olmasa da dolaylı hamlelerle üzerimize gelmeye devam edecekleri çok açık…

İşte bu yüzden ülkemizin âli menfaatleri doğrultusunda birlik ve beraberliği sürdürmek son derece önemlidir… Gerek
Millî Maden ve Enerji Politikamız
gerekse de
Millî Savunma Sanayimiz
çerçevesinde attığımız adımlara kararlılıkla devam etmenin bu yoldaki en somut dayanaklarımız olduğunu da unutmadan…
Zam da yok, iletişim de…

Türkiye’de faaliyet gösteren 100’den fazla şirketten toplanan verilerle hazırlanan “Türkiye Teknoloji Sektörü Ücret ve Yan Haklar Trend Raporu”na göre, teknoloji şirketlerinin büyük bölümü 2025 yılı ortasında ücret artışı planlamıyormuş.

Melon ve Endeavor Türkiye iş birliğiyle hazırlanan çalışmada, sene başı artışlarının medyanda yüzde 30 oranında gerçekleştiği ve Temmuz artışı için sektördeki her iki şirketten birinin hâlâ karar vermediği belirtilmiş. Araştırmaya katılan yüzde 33’lük kesimden TL ile ödeme yapan şirketlerin 2025 artış oranlarının yüzde 11-20 bandında kalacağı öngörülmüş. Katılımcıların yüzde 37’si ise hâlâ karar aşamasındaymış.

Özetle, Temmuz ayına dair net bir planı olan şirket sayısı hayli sınırlı ve ücret artışları konusunda genel bir durağanlık söz konusu.

Diğer sektörlerde de durumun aşağı yukarı aynı olduğunu gözlemliyoruz. Peki, çalışanlar bu durumun farkında mı? Başka bir deyişle şirketler, hatta sektörler (en azından kararını verebilmiş olanlar) bu konuda iletişim yaparak, personelde oluşacak hayal kırıklığını engellemek ve çalışan memnuniyeti ile ona bağlı hususlarda (örn; verimlilik) hasarı minimuma indirmek için gerekli adımları atıyorlar mı?..

Hepimiz cevabın farkındayızdır herhâlde…

Üniversite tanıtımı o kadar da ‘zor’ değil…

Üniversite giriş sınavı yaklaşırken Kadir Has Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi, adayların heyecan ve kaygısına, ayrıca sınava daha iyi hazırlanmalarına yönelik bazı önerilerini bir basın bülteniyle paylaşmış.

Ülkemizde eğitim kurumlarının, özellikle de üniversitelerin reklam çalışmaları ile ilgili durum biraz muğlak… Hatta etik gerekçelerle belli sınırlamalara tabi olan bu tür çalışmalar, yıllarca tamamen “yasak” gibi düşünüldü ve yapılabileceklerden de geri kalındı…

Tanıtım odaklı reklam ve halkla ilişkiler faaliyetleri bu kurumlar için elbette çok da kolay değildi. Ancak, üniversitelerin elinin altında yalnızca kendilerine değil, farklı kurumlara, ülkeye, tüm halk kesimlerine fayda sağlayacak pek çok kaynak bulunuyor…

İletişimin çalışmalarının esas hedefi olması gerektiğini düşündüğümüz itibara etki edecek, ‘konu yönetimi’nin ana malzemesini oluşturan araştırmalar, raporlar, ürün ya da hizmet geliştirme faaliyetleri bu bağlamda büyük bir zenginlik… Tabii akademisyenlerden mezunlara, idari birimlerin çalışmalarından öğrencilerin etkinliklerine kadar pek çok farklı başlık da yine son derece değerlidir…

Ancak bu kaynakları stratejik bir yaklaşımla ele alıp iletişimini de bu doğrultuda planlayan kaç kurum vardır acaba?..

#Politika
#Dünya
#Ali Saydam