Tehlikeli oyun …

04:009/09/2025, Salı
G: 9/09/2025, Salı
Ali Saydam

Bazı yapılar, düşünce sistemleri çelişkiden beslenir. Yarattıkları kaos ortamıyla vurucu güçleri örgütleyerek azınlık olmalarına rağmen, çoğunluk üzerinde egemenlik sağlamaya çalışırlar. Örneğin, Marksist-Leninist parti yapısı ve propaganda birimlerinin hedefi budur. Kendilerine Bolşevik (çoğunluk) diğerlerine Menşevik (azınlık) demelerine rağmen aslında her zaman azınlıktaydılar. Ancak kitle şiddet hareketi ve yıldırma operasyonları ile çoğunluk algısı yaratarak iktidarı ele geçirmeyi başardılar.

Bazı yapılar, düşünce sistemleri çelişkiden beslenir. Yarattıkları kaos ortamıyla vurucu güçleri örgütleyerek azınlık olmalarına rağmen, çoğunluk üzerinde egemenlik sağlamaya çalışırlar. Örneğin, Marksist-Leninist parti yapısı ve propaganda birimlerinin hedefi budur.

Kendilerine Bolşevik (çoğunluk) diğerlerine Menşevik (azınlık) demelerine rağmen aslında her zaman azınlıktaydılar. Ancak kitle şiddet hareketi ve yıldırma operasyonları ile çoğunluk algısı yaratarak iktidarı ele geçirmeyi başardılar. Bu model sonralarda başka ülkelerde de kısmen başarı ile uygulandı.

Sol terminolojiye biraz hâkim olan herkes bugün, tabii ki CHP’nin değil ancak Özgür Özel’in ve CHP yönetimindeki birkaç yöneticinin davranış biçimlerini yukarıda ifade etmeye çalıştığımız politik yaklaşımla ne kadar örtüştüğünü hemen fark etmişlerdir.

Yasaları ve devleti tanımamak, “bu son uyarımdır” diyerek tehditkâr bir ifade kullanmak, kitleleri aksiyon almaya davet etmek, CHP’lileri polis ile çatışmaya, devlete karşı isyana teşvik etmek…

Tüm bu numaralar 1917 Ekim devriminde ve sonrası bazı ülkelerde işe yaramış olabilir. Ancak bugün demode bir siyasi enstrüman olarak tarihin tozlu sayfalarının arasına gömülmüş olan bu tür anarşi odaklı davranış biçimleri, kısa süreli ciddi tehlike oluştursalar da, liderlerini sonuçta başarısızlığa uğratacak ve ağır bedeller ödemek zorunda bırakacaktır.

CHP’nin içinde itidal sahibi, devletine, demokrasiye, birlik ve düzene sahip çıkacak pek çok güvenilir düşünce ve eylem insanı vardır. Bunların, CHP’yi geri dönülmez bir maceraya sürüklemek isteyen daracık bir kadroyu aklıselime davet edeceğini ve bunda başarılı olacaklarını ummak istiyoruz.

Sistem ‘şişti’…

Malumunuz bu ‘şişti’ ifadesi, “kaldıramayacağı bir duruma geldi”, “patlamak üzere” anlamlarında kullanılıyor… ‘Şişen’in ne olduğunu hemen söyleyelim; İçselleştirilmiş, herkesçe kabullenilmiş ve uygulanan kurallara dayanmayan ‘uzaktan çalışma’ sistemi…

Tıklanma, okunma sayıları çok olduğundandır herhalde, gazeteler, internet siteleri bu husustaki haberleri çok seviyorlar… Haftalık Amerikan dergisi Newsweek yazmış; Z kuşağına mensup çalışanlar esnek veya uzaktan çalışma gibi seçenekleri önceliklendiriyormuş. Bu da şirketleri ve sistemi değiştirmeye itiyormuş…

Bir Gallup anketi, ABD’de çalışanların yalnızca yüzde 31’inin işine bağlı olduğunu göstermiş.

Chamber of Commerce Kıdemli İstihdam Danışmanı Abigail Wright, “Z kuşağı düşük ücretli, yüksek stresli ve esnekliği olmayan bir işte neden çalışayım ki?” diye süreci sorguladığını belirtmiş.

Wright’ın sözleri okuru herhalde ‘şişirmeye’ başlamıştır… Onun bıraktığı yerden 9i Capital Group CEO’su Kevin Thompson devam ediyor yüklenmeye: “Gerçek şu ki, eski yöntemler artık işlemiyor…”

Illinois merkezli Powers Financial Group’un Kurucusu Drew Powers ‘şişirmeye’ devam ediyor: “Genç kuşaklar, maddî kazançtan çok yaşam deneyimlerini değerli buluyor.”

Bunları okuyan o genç arkadaşımızın ruh hâli ne olur?.. Koca koca yöneticiler, Amerika gibi dünyanın en büyük ekonomisinde faaliyet gösteren insanlar bu sistemi, Z kuşağı denen ve içeriği aslında bizim ülkemiz gençlerini tanımlamaktan hayli uzak grubun tercihlerini aktarırken, aslında bizimkileri de şekillendiriyor olabilir mi?

Dünyayı ele geçirmiş olan sistem, kapitalizmdir…Ancak, sistemi değiştirmeye gücün yetmiyorsa, ona yeni kurallar yazamıyorsan Batı’nın pompaladığı bir ‘tavır’la davranmaya çalışmak, kişiyi sistemin kurbanı olmaya itebilir. Biz sadece, “Dikkat edelim, özen gösterelim, ülkemiz insanının fıtratına, ortak ruhî şekillenmesine göre, reel politik yaklaşım ve çözüm yolları üretmeliyiz…” demeye çalışıyoruz…

Kültür/sanattaki gelişmeyi kim anlatacak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019 yılı Eylül ayında Eskişehir Odunpazarı Modern Müzesi’nin açılışında demişti ki: “Türkiye, geçtiğimiz 17 yılda her alanda tarihinin en büyük dönüşümlerine, en büyük reformlarına, en büyük yatırımlarına, en büyük eserlerine, en büyük hizmetlerine kavuşmuştur. Bununla birlikte iki konuda nispeten hedeflerimizin gerisinde kaldık. Biri insan yetiştirme olan eğitim, diğeri ise insanı zenginleştirme olan kültür ve sanattır.”

Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu sözünü sıkı sık hatırlar, gerektiğinde de muhataplarına hatırlatırız… Mesele gelip genellikle, devletin kültür ve sanat politikalarıyla hükümetin kültür ve sanat politikalarının birbirleriyle karıştırılmasına dayanır esas olarak… Bir de tabii o alanlarda devletin ve hükümetin ayrı ayrı kendilerini usulü veçhile ifade edememelerine…

Oysa rakamlar durumun pek de vahim olmadığına işaret etmekteler…

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 yılına ilişkin ‘kültürel miras istatistikleri’ni açıklamış mesela. Buna göre, Türkiye genelinde müze sayısı geçen yıl 2023’e kıyasla yüzde 5 artarak 636’ya çıkmış. Bu müzelerin 217’si Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, 401’i özel müze kategorisinde yer alırken Millî Saraylar Başkanlığı’na bağlı mekânları kapsamış…

Müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı da önceki yıla göre yüzde 10,6 artarak 61 milyon 687 bin 726’ya yükselmiş.

Özel müze ziyaretçi sayısı ise yüzde 8,4 artarak 19 milyon 774 bin 549’a, Millî Saraylar Başkanlığı’na bağlı müze ziyaretçi sayısı yüzde 42,3 yükselerek 9 milyon 999 bin 370’e ulaşmış.

TÜİK’in istatistiklerinde kültür-sanat alandaki gelişimi görmek, işte bunun için çok önemli ve hayli sevindirici… Peki bu rakamları kim tasnif edip, anlamlandırıp ülkemiz insanına ikna edici projelerle sunacak? Bu işi yapması gereken merci TÜİK değil ki…

#ekonomi
#politika
#Ali Saydam