Farkında mısınız? Merkezde din var

04:0023/06/2025, Pazartesi
G: 23/06/2025, Pazartesi
Aydın Ünal

Ne zamandır Fransa 2024 Olimpiyatları’nda epeyce tartışılan “din”, “dinin görünümü” ve “sporda dindarlık” konusunu yazmaya niyetliyim ama yoğun gündem fırsat tanımadı. Etrafımız ateş çemberi iken şimdi bu konunun sırası mı? Evet, tam sırası. Şöyle izah etmeye çalışayım: 2024 Olimpiyatları’nın açılış töreni sembollerle doluydu; en çok konuşulan ise, Leonardo Da Vinci’nin, Hz. İsa ve Havarilerini resmettiği meşhur “Son Akşam Yemeği” tablosunun, gayet uygunsuz ve edepsiz biçimde sahnelenmesi oldu.

Ne zamandır Fransa 2024 Olimpiyatları’nda epeyce tartışılan “din”, “dinin görünümü” ve “sporda dindarlık” konusunu yazmaya niyetliyim ama yoğun gündem fırsat tanımadı. Etrafımız ateş çemberi iken şimdi bu konunun sırası mı? Evet, tam sırası. Şöyle izah etmeye çalışayım:

2024 Olimpiyatları’nın açılış töreni sembollerle doluydu; en çok konuşulan ise, Leonardo Da Vinci’nin, Hz. İsa ve Havarilerini resmettiği meşhur “Son Akşam Yemeği” tablosunun, gayet uygunsuz ve edepsiz biçimde sahnelenmesi oldu. Hz. İsa ve Havarilerine yapılan bu hakaretler Hristiyan dünyada tepkileri üzerine çekti, özellikle Katolik din adamları gösteriyi kınadılar. Fransa ise gösterinin Fransa’nın “hoşgörü” ve “renkliliğini” yansıttığını söyledi.

Din üzerinden başlayan ikinci tartışma ise Fransız kadın basketbol oyuncusu Diabe Konate’nin maçlara başörtülü çıkmasının yasaklanmasıyla başladı. Fransız Spor Bakanı Fransa’nın “Laik” bir ülke olduğunu söyledi ve yasaktan geri adım atmadı.

Diğer yandan Fransa Olimpiyatları sporda dindarlığın daha yoğun görünümüne sahne olmasıyla da konuşuldu. “Dindarlığın görünümü” derken elbette Hristiyanlıktan bahsediyoruz. Örneğin vücudu haç ve İncil’den alıntı dövmeleriyle kaplanmış İngiliz yüzücü Adam Peaty 0.02 saniye ile dünya rekorunu kaçırınca, “ben dindar bir adamım. Tanrı’dan kalbimdekini göstermesini istedim ve işte bu kalbimde olan, daha fazlası olamazdı” dedi. 19 yaşındaki İngiliz dalgıç Andrea Spendolini bronz madalya alınca “zafer tanrınındır” diye açıklama yaptı. ABD’li jimnastikçinin tesbihi, Brezilyalı 16 yaşındaki Rayysa Leal’in İncil’den yaptığı alıntı, Brezilyalı sörfçü Gabriel Medina’nın Mesiyanik pozları olimpiyatlara damgasını vuran dindarlığın sadece birkaç örneğiydi.

Araştırmacılar dünyada dindarlığın artmadığını söylüyorlar ama görünümünün arttığına şüphe yok. Hristiyanlar bu konuda daha özgüvenli davranırken, örneğin Türkiye’de, inanç üzerindeki baskıların azalmasıyla bir rahatlama da yaşanıyor: Futbol maçı sırasında kenarda orucunu açan sporculara, ya da sahaya sağ ayağıyla giren futbol takımlarına şahit oluyor ve bunları konuşuyoruz.

Kuşkusuz dinin görünürlüğü sadece olimpiyatlardan ya da spordan ibaret değil; dünya genelinde özellikle de Hristiyan pop yıldızları, sanatçılar, fenomenler haç başta olmak üzere dini sembolleri daha fazla sergiliyorlar. Dizi ve film sektöründe bu Hristiyan sembolleri çok daha yoğun kullanılıyor.

Gelelim konuya: Başka alanlarda dindarlığın görünümü “ihtiyârî” iken politikada, özellikle de uluslararası politikada din tam merkezde bulunuyor. Son gelişmelerde bunu daha yakından müşahede ettik. Örneğin İsrailli Siyonist Terörist Netanyahu, “laik” bir imaja sahip olmasına rağmen sıkça Tevrat’tan alıntılar yapıyor. İsrail halkı içindeki laik-seküler kesimin bizdekinden çok farklı olduğuna şüphe yok; Tevrat hayatlarının merkezinde ağırlıklı bir konuma sahip. Gazze’de soykırım yaparken de, İran’a saldırırken de, bütün motivasyonlarını Yahudilikten ve muharref Tevrat’tan alıyorlar.

Batı’da durum farklı değil. Trump, geçtiğimiz günlerde, aynı zamanda bir papaz olan İsrail Büyük-elçisi’nin kendisine attığı mesajı paylaştı: “Gökten bir ses duya-caksınız… Siz bu anı aramadınız, bu an sizi buldu…” Yine önceki hafta ABD’li Senatör Ted Cruz, İncil’e göre İsrail’i desteklemenin bir gereklilik olduğunu savundu.

İran’ın, Müslüman bir ülke olarak tüm bu saldırılara maruz kaldığına şüphe yok ancak Lübnan’da, Yemen’de, en çok da Suriye’de Müslüman kanı akıtmasının temel motivasyonunun Şiilik olduğunu biliyoruz.

Yine, Esed düştüğünde Türkiye’de, “Suriye’de demokrasi bitti, özgürlük, laiklik elden gitti, kadınlar bikiniyle plajlara gidemeyecek” mealinde gözyaşı dökenlerin bütün motivasonlarının aslında Nusayrilik olduğunu da gördük.

Tekrar hatırlatalım: Türkiye’de sol, sosyalizm gibi akımların, mezhep aidiyetini maskelemek için kullanıldığına, çıkıp inancını cesaretle söyleyemeyenlerin ideoloji maskelerinin ardına saklandığına ve kritik dönemlerde makyajın akıp altından koyu bir mezhepçilik çıktığına defalarca şahit olduk.

Dini merkeze almayan bir hayat var mı? Son yıllarda çok duyduğumuz “Tengricilik”, “Şamanizm” gibi akımlar yeni bir din inşa etmeye çalışırken, Ateizm, Kemalizm, Laiklik, sekülarizm gibi akımların da İslam dışı yeni, farklı bir dindarlık olduğunu biliyoruz. Hristiyanların ateistleri ile İslam dünyasındaki ateistler arasında ton farkı olduğunu, en ateist bir Yahudi’nin, örneğin Karl Marks’ın, nihayetinde Yahudi olduğunu da biliyoruz, görüyoruz. En modern, Batılı, seküler, hatta ateist nice insanın Budistlerin yogasına, Hinduların Karma’sına nasıl iman ettiklerine, “spiritüel” arayışlarla nasıl dolandırıldıklarına da şahit oluyoruz. “Ben Aleviyim” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve “Halep bir Sünni şehridir” diyen Deniz Baykal’ı da bu vesileyle anmış olalım.

Bizdeki sekülerler, İslam’a azılı bir husumet beslerken, sempatiyle baktıkları İsrail’deki toplumun tamamına sirayet etmiş sapkın fanatikliği, çok özendikleri Batı’daki koyu dindarlığı, içerdeki ideoloji görünümlü mezhep yobazlığını gördükçe büyük hayal kırıklığı, aynı zamanda kimlik bunalımı yaşıyorlar.

Hz. Adem’den bu yana insanlığın her meselesinin en derininde, en merkezinde din vardı, inanç vardı. Sadece 2024 Fransa Olimpiyatları’nda değil, bugün, 3. Dünya Savaşı’nın eşiğinde de merkezde din ve mezhep olduğu açıkça görülüyor. Bunu reddetmenin anlamı yok, karşılığı yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi “üst kimliğimiz Müslümanlıktır”. Bu kimliğin altına girmeyen, ne Siyonizmden, ne Haçlılardan veya Evangelistlerden, ne de mezhepçilerin kanlı saldırılarından okuyacakları seküler masal ve maval ile kendisini kurtaramaz. Bir kimlik sahibi olmak iyidir. Ayrıca taraf olmayan bertaraf olur.

#Siyonizm
#İsrail
#İran
#Din
#Aydın Ünal