Hem doktor hem sözlük yazarı: Hüseyin Remzi Bey

04:0024/08/2025, Pazar
G: 24/08/2025, Pazar
Dursun Gürlek

Sayıları bir hayli kabarık olan Osmanlıca sözlüklerin bazıları, onları hazırlayanların isimlerini taşımaktadır. “Lügat-i Naci”yi “Lügat-i Halimi”yi “Lügat-i Cûdi”yi buna bir örnek olmak üzere zikredebiliriz. Aynı listeye girmesi gereken diğer bir Osmanlıca sözlük daha vardır ki, o da “Lügat-i Remzi” diye bilinmektedir. Doktor Hüseyin Remzi Bey tarafından kaleme alınan Lügat-i Remzi iki cilt olup, benzeri sözlükler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Ben, bu değerli zatın adına ilk defa kütüphanemdeki

Sayıları bir hayli kabarık olan Osmanlıca sözlüklerin bazıları, onları hazırlayanların isimlerini taşımaktadır. “Lügat-i Naci”yi “Lügat-i Halimi”yi “Lügat-i Cûdi”yi buna bir örnek olmak üzere zikredebiliriz. Aynı listeye girmesi gereken diğer bir Osmanlıca sözlük daha vardır ki, o da “Lügat-i Remzi” diye bilinmektedir.

Doktor Hüseyin Remzi Bey tarafından kaleme alınan Lügat-i Remzi iki cilt olup, benzeri sözlükler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Ben, bu değerli zatın adına ilk defa kütüphanemdeki eski yazılı kitapları karıştırırken rastlamıştım. Hemen belirtmek gerekirse, merhumun bahsini ettiğimiz sözlüğünün dışında daha bir çok eseri bulunmaktadır. Ve bu kitapların bir kısmı tıbbi konularla, bir bölümü de dini bahislerle ilgilidir. Özellikle “Tıbb-ı Nebevi” isimli kitabı, hem Peygamber Efendimiz’in sağlıkla ilgili tavsiyelerini ihtiva etmesi bakımından, hem de Hüseyin Remzi Bey gibi mütedeyyin bir tabip tarafından kaleme alınmış olması dolayısıyla büyük bir önem arzetmektedir. Şimdi bu muhterem simayı biraz daha yakından tanımaya çalışalım:

Hüseyin Remzi Bey, 1839 yılında İstanbul’da, Kasımpaşa’da dünyaya geldi. Hekimlikle ilgili ve halkın kolayca anlayacağı hayli kitap yazarak büyük bir şöhret kazandı. Babası, tersane görevlilerinden Kastamonulu Yurdumoğlu Emir Mustafa Ağa’dır. Doktorumuz, Kasımpaşa Rüşdiyesini bitirdikten sonra Tıbbiye İdadisinde okudu. Çocukluğu ve gençliği sıkıntılar içinde geçti. 1865 yılında Askeri Tıbbiye’yi hekim olarak bitirdi. Ünlü hayvanat ilmi hocası Abdullah Bey’in yardımcılığına tayin edildi. Daha sonra bu ilim dalının muallimi ve Harbiye’de Hıfzısıhha hocası oldu.

Rus savaşı sırasında Niş’de bulundu. Darüşşafaka’da, Mülkiye ve Baytar mekteplerinde dersler verdi. 1884’de kuduz tedavisini öğrenmek üzere meşhur Profesör Zoiros Paşa ile Paris’e, Pasteur Enstitüsü’ne gönderildi. Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye’nin kurucu üyeliğini yaptı. Paris’teki “Eski Şark Bilgileri” adını taşıyan ilmi cemiyete üye seçildi.

Tıp ilmiyle din ilmini birleştiren ve bu özelliğinden dolayı muhafazakâr halkımız tarafından çok sevilen Doktor Hüseyin Remzi Bey’in diğer bir kısım eserlerinin isimlerini de şöyle sıralayabiliriz:

Dürer-i Esdaf, Müntehabat-ı Hüseyin Remzi, İhtimar, Erbea-i Kemal, Rehber-i Hakikat, Emrâz-ı Nisvan, Âdab-ı Taam, Fenn-i Mikrobi-i Cerrahi, İlm-i Hayvanat-ı Tıbbiye, Terakkiyat-ı Tıbbiye, Mir’atü’l – Hey’et, Hıfzısıhha-i Askeri, Kuduz İlleti ve Tedavisi, Ömr-ü Afiyet-i Beşer vesaire…

1896 yılında Hakk’ın rahmetine kavuşan Hüseyin Remzi Bey’in naaşı Kasımpaşa’daki Türabi Dergâh’ına defnedildi. Büyük kitabiyat bilginimiz Bursalı Mehmet Tahir Bey, elli sekiz yaşında vefat eden Hüseyin Remzi Bey’in, halk arasındaki lakabıyla “Evliya Hoca”nın elli sekiz eser kaleme aldığını kaydetmektedir ki, bu hesaba göre kitaplarının sayısı yaşadığı yıl kadardır.

Devrimizin ünlü doktoru ve kültür tarihçisi merhum A. Süheyl Ünver’in meslektaşı Hüseyin Remzi Bey’e de bigâne kalmadığını, onunla ilgili yayımladığı bir kitapçığı okuyarak öğrendim. 1943 yılında “Tıbbiyemizin Pek Çalışkan ve Haluk Hocalarından Miralay Doktor Evliya Hüseyin Remzi” adıyla neşredilen bu risalede, Hüseyin Remziyle alakalı önemli bilgilere yer veriliyor. Burada bunların hepsini nakledemeyeceğimize göre, sadece bir iktibasla yetinmek istiyorum.

Süheyl Hoca, Hüseyin Remzi Bey’in o zamanlar hangi şartlar altında nasıl okuduğunu şu cümlelerle dile getiriyor:

“O zaman Kumbarahane Tıbbiyesi’nde ders kitapları, verilen sınıf maaşlarına mahsuben alınıyordu. Kendisi bu az maaştan ayırıp bütün kitapları alamıyordu. Hal ve vakti iyi olan bazı sınıf arkadaşlarının kitaplarından faydalanıyordu.

Yirmi kuruş maaşının on kuruşu ile her gün on paralık ekmek peynir ve her hafta cuma günü kardeşlerine otuzar paralık yemiş alırdı. Artan on kuruşu da kundura almak için biriktirirdi. Mektepte leyli (yatılı) iken ders çalışmak için mum alacak parası yoktur. Arkadaşlarıyla beraber biraz uyur, sonra ders çalışmak için yalnızca kalkar, koğuşta yanan kandili dolabının üstüne koyar ve kalk borusu çalıncaya kadar çalışırdı.”

Şimdi biraz da merhum doktorumuzun hayırlı evladı Nureddin Remzi Bey’in, babası hakkında anlattıklarına kulak verelim:

“Merhum yazar, akşamları yemek yedikten, kahve içtikten sonra – kendi tabirince – biraz şekerleme yapar, yani yarım saat kadar minderde uyurdu. Daha sonra kalkıp üçe kadar yazacağı makalenin veya kitabın konusunu düşünür, bazen de ertesi gün vereceği derslerin notlarını hazırlardı.

Geceleri pek nadir olarak sokağa çıktığı gibi, bu alışkanlığını bilen dostları da ziyaretine gelmezdi. Arkadaşlarını genellikle gündüzleri kabul eder ve yine gündüzleri iâde-i ziyarette bulunurdu.

Yazacağı kitabın konusunu düşündüğü zaman genellikle fesini dörde büker, elinde oğuşturur veya sakalının bir parçasını dişlerinin arasında ezer, gözlerini bir noktaya dikip dalar, kendinden geçerdi. Biz bu halini bildiğimiz için, meşgul bulunduğu zamanlar yanına girmezdik. Düşündüğü planı kâğıda aktarıncaya kadar zamanı böyle geçerdi.

Üçten sonra yatağa girer, dört beş saat sonra kalkar, minderin köşesinde bulunan yazı masasının önüne geçer, şamdanını yakıp sabah namazına kadar bazen yazı yazarak, bazen de kitap okuyarak vaktini geçirirdi. Her gecenin hâsılâtı ise, bir formadan aşağı düşmezdi.

Yıllardan beri meşgul olduğu tababete ve ilm-i hayvanata ait kitapların arasında halka faydalı risaleler de hazırlar ve:

Bunlar ciddi çalışmalarımın çerezleridir. Arada sırada böyle şeylerle meşgul olmazsam usanç gelecek, derdi. Benim vazifem ise her sabah gecenin hâsılâtını toplayıp Maarif Nezaret-i Celile’sine verilmek üzere tebyiz etmekti.

Muhterem müellif, sabah namazına yakın yazı yazmayı bırakır, abdest tazelerdi. Namazını kıldıktan sonra en çok sevdiği ve ezberlercesine mütâlâa ettiği Mesnevi-i Şerif ile meşgul olurdu. Bir taraftan da çayını hazırlayıp içerdi. Başkalarının hazırladığı çayı beğenmez ve:

Çay hazırlamadaki zevki kimseye bırakmam derdi. Sigaraya ve kahveye fazla düşkün değildi.

Daha sonra programı gereği mektepleri dolaşıp derslerini vermek için hazırlanır, evden çıkar, genellikle yaya dolaşır, çok yorulduğu zaman arabaya binerdi. Geceleri fazla uyumazdı. Merhum, boş sözleri sevmez, çok konuşmazdı. Herkese güzellikle muamele ederdi.

Hüseyin Remzi Bey’in boş durduğunu gören yoktu. Mektepte nöbetçi olarak kaldığı zaman bile yazı yazardı. Hatta bir gezinti esnasında veya bir su başında bulunduğu zaman da hiç olmazsa o gezinti yerinin veya su başının özelliklerini dile getiren makaleler kaleme alırdı.”

Bu yazının eksik kalmaması için, şu notu da düşmem gerekiyor. Hüseyin Remzi Bey hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyen okuyucularımızın, Prof. Ali Birinci Bey’in Lügat-i Remzi’ye yazdığı önemli mukaddimeyi okumaları gerekiyor. Bu değerli sözlük 2018’de Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından neşredildi.

#Aktüel
#Hayat
#Dursun Gürlek