Kendi âlemlerinde yaşayanlar ve Hicri Yılbaşı

04:005/01/2025, Pazar
G: 5/01/2025, Pazar
Dursun Gürlek

Eski bakanlardan biri, şöyle anlatıyor: Babam Posta ve Telgraf Nezareti’ndeki (bakanlığındaki) vazifesinin dışında mûsıki ile de ilgilenirdi. Ney çalardı. Ustası Mevlevi Hakkı Dede’ye, şimdi unuttum, Aksaray’dan kalkıp Üsküdar’a mı, yoksa daha uzak yerlere mi gider, ondan ney meşk ederdi. Dostlarıyla sık sık bizim evde de toplanırlardı. Bıkmadan, yorulmadan mesela meşhur Dede’nin Pençgâh peşrevini geçerler; bir haneyi bazen, bir hanenin bir cümlesini on kere, yirmi kere tekrarlayarak çalarlardı.


Eski bakanlardan biri, şöyle anlatıyor:

Babam Posta ve Telgraf Nezareti’ndeki (bakanlığındaki) vazifesinin dışında mûsıki ile de ilgilenirdi. Ney çalardı. Ustası Mevlevi Hakkı Dede’ye, şimdi unuttum, Aksaray’dan kalkıp Üsküdar’a mı, yoksa daha uzak yerlere mi gider, ondan ney meşk ederdi. Dostlarıyla sık sık bizim evde de toplanırlardı. Bıkmadan, yorulmadan mesela meşhur Dede’nin Pençgâh peşrevini geçerler; bir haneyi bazen, bir hanenin bir cümlesini on kere, yirmi kere tekrarlayarak çalarlardı. Dinlenme duraklarında gelsin kahveler, çaylar, yazın şerbet, dondurma, ayran… Alkollü içki yoktu. O zaman hiç biri otuzunu geçmemiş bu akranlar grubu saydığım masum “meşrubat” ile keyiflenirler; gülerler, söylerler, kendilerini bahtiyar hissederlerdi.

Bu, mûsıki tarafı… Bir de bunun şiir ve edebiyat cephesi vardı. Seksenine varmış, derileri kemiklerine yapışmış, ak sakallı, sevimli ve yumuşak bir ihtiyar, Mesnevihan Esad Dede’nin Çayırlı Medrese’deki küçük odasında toplanılırdı. Babamın oraya beni de götürmesi için yalvarırdım. Bazı bazı götürdüğü de olurdu. Esad Dede, Hafız Divanı’nı okuturdu; not alırlar, ona tasavvuftan sualler sorarlar, okuma bitince hepsi birer birer üstadın elini öpüp giderlerdi. O ne saygı, ne ince terbiyeydi. Yumurta, elma, limon, portakal gibi kabuklu şeylerden başka hiçbir yiyeceği ağzına koymayan, uykularını oturduğu sedir üstüne büzülerek uyuyan bu münzevi ihtiyar Şarklı üslupta bir hakîm idi. Hayatından memnun ve mesut bir insandı. Bana hediye ettiği Nesâhiyü’l – Hükemâ (Filozofların Öğütleri) kitabından ilk felsefe dersini aldım diyebilirim.

Yenikapı Mevlevihanesi de ayrı bir âlemdi Kandil, Kadir ve bayram geceleri her taraf pırıl pırıl mumlarla ışıklanır, dedelerin hücreleri tatlı sohbetlerle dolar, kendisi tanbur üstadı olan Şeyh Celal Efendi’nin riyaset ettiği toplantılarda âyinler meşkedilir; herkes birbirine hürmetkâr, çoğu fakr içinde yaşadığı halde güler yüzlü, hayatından şikâyetsiz ömür sürerlerdi. Yangınlar, hastalıklar, ölümler bile bu iç saadeti bozmaz; sebep oldukları elem ve kederler, bu temiz çehreleri ancak hüzün bulutlarıyla örterdi. Abdülhamid devrinde şüpheli şahıslardan telakki edilen Şeyh Celal Efendi’yi ve çevresini kontrol etmek üzere civardan eksik olmayan kırmızı fesli hafiyeler, bu iç dünyalarını kurmuş insanları rahatsız edemezler, onların manevi huzurlarını bozamazlardı.

Bu gönül rahatından bizim nesle de hiç nasip olmadı değil. Birinci Cihan Harbi’nin ateşli dalgaları, Mütareke’nin çamurları, İstiklal Savaşı’nın istikbale ufuk açan savaşları dindikten sonra kavuştuğumuz emniyet devrinde biz de böyle candan sohbetlere, ilmi ve milli meseleler üstünde konuşmalara imkân bulurduk. Topkapı dışarısındaki köşkün anaç ceviz ağacının altında, her ikisi de rahmetli Şeyh Bâki ve Hoca Şerafeddin Efendilerle, Mevlânâ’nın Rubaileri’ni böyle okuduk, böyle tercüme ettik. İstanbul Lisesi’nde öğretmenken rahmetli Seyid Salih Efendi’nin Çarşamba’daki evinde toplanırdık. Fuzûlî Divanı’nı böyle hatmetmiştik. Bu fazıl insanların bilgilerinden, zevklerinden ettiğim istifadeyi onları rahmetle yâd ederek minnetle hatırlarım. Aziz arkadaşım felsefeci Servet, Taninci Muhiddin’le münakaşalarımızın sabahlara kadar sürdüğü olurdu. Bunları da hiç unutamam.

O zaman biz de “kendi âlemindeki”lerden idik. Yine de kendimize göre bir çevremiz var, vefalı dostlarımızla buluşup can sohbetleri ederek tamamıyla politika dışında kalıp ilimden, felsefeden, sanattan konuşuyoruz. Vazife dolayısıyla senelerce ayrı düştüğüm bu âleme dönüşü, hayatımın en bahtiyar lütuflarından sayıyorum ve fenalık ettiğini zanneden siyasi hasımlarımın bana ne büyük iyilik ettiğini onlara teşekkür vesilesi bilerek açıklamaktan zevk duyuyorum.

Kendi âlemindekilerin Batı’da pek çok olduğunu hep biliriz. Okumuş, duymuş veya görmüşüzdür. Bunlardan birini Fransızca dergilerden birinde gördüm ve pek imrendim. İtalya’nın Sienne şehrinde büyük, muhteşem mâlikânesini mûsıki akademisi haline koyan bir Kont. Chipi, bütün dünya müzik üstadlarını buraya çekerek her milletten genç müzisyenlere yükselme, ilerleme imkânlarını sağlamış Chigiana Musıki Akademisi, yani Kontun sarayı, yirmi bir yıldan beri her yaz, temmuzdan eylüle kadar dünyanın dört bucağından gelen genç müzisyenlere, sabahın dokuzundan gecenin on birine kadar açıktır. Bu gençler para yardımı görürler, evvelden tertiplenmiş evlerde yatıp kalkarlar. Hastalananlara her türlü yardım yapılır. Saz üstadları orada ders verirler. Frakla konser veren bu şöhretler, o haşmetli sarayın salonlarında kısa kollu, açık yakalı gömleklerle dolaşırlar. İşte kendi âlemindekilere bir servet

sahibinin temin ettiği sığınak!.

İngiltere’de de birçok kulüp bu kendi âlemindekilerin rahat ve huzur köşeleridir. Orada dostlar buluşur; konuşurlar, yerler, içerler; dertleşirler ve söyleşirler. Hatta buralara kadın bile almazlar. Onların toplanmaları başka yerde, başka şekilde olur. Fransız medeni hayatına istikamet vermiş büyük kadın salonları bu milletin ilim, sanat, hatta siyaset tarihinde başlı başına birer bahis vücuda getirmişlerdir. Âlemi kendisinde bulanlar, bu kendi âlemindekiler zümresine girebilirler. Param olsa ve bir parti kurma hevesinde bulunsam “kendi âlemindekiler”i bir araya getirmeye çalışırdım. Fakat gelmezler ki!.. Zira onlar herhangi bir kimsenin çağırmasıyla değil, birbirlerini canlarının istediği zaman aramak suretiyle birleşirler. Bir teşkilata kendilerini hapsedemezler. Başkanlı, asbaşkanlı, sekreterli, genel sekreterli topluluklara girmek istemezler. Hürriyetlerini, ne pahasına olursa olsun kimseye vermezler.

Dilimizde adını Çiçeron şekline soktuğumuz meşhur devlet, felsefe ve hukuk adamı Cicero, yirmi asır önce şöyle demişti:

“Zevk düşkünlüğüne, yükselme hırsına, başkalarını geçmek için didinmeye, düşmanlıklara, ihtirasların her türlüsüne sanki hizmetkârlık ettikten sonra

ruhun yapayalnız kalması, kendisiyle baş başa yaşaması

ne paha biçilmez bir zevktir!”

Yazık o zevkten kendini kendi arzularıyla mahrum edenlere… Fakat bu demek, kendi âleminde iken yalnız kendini düşünmeli demek değildir. Maharet, kendi âleminde bütün âlemi düşünebilmektir. Onun için bu türlü insanları yangeldilerle, vurdumduymazlarla karıştırmamalı. Yangeldiler alayı, sadece kendilerine ve kendi rahatlarına düşkün, elinin hamuruyla erkek işlerine karışmayanlardır. Bunlardan ne ferde, ne topluma bir iyilik gelemez. Vurdumduymazlar ise, hissetme istidatlarını büsbütün kaybetmiş, acı duymaz hale gelmiş becilerdir. Bunlardan da hayır beklememeli.

Halbuki kendi âlemindekiler vazife çağırdığı zaman evini ve işini bırakıp askere giden bir genç gibi, hangi yaşta ve hangi halde bulunurlarsa bulunsunlar, özel çevrelerinden koparlar ve etraflarına kudretleri nispetinde yaygın hizmetler eder, fedakârlıklar gösterirler. Onun için başkalarının âlemine faydası dokunacakları, kendi âlemindekilerden arayınız!..

Bu eski bakan, “Kendi Yılbaşımız” başlığıyla kaleme aldığı bir yazısında 1956’dan 1957’ye geçişi anlatırken şöyle bir cümle kullanmaktan da kendini alamıyor:

“İmkân olsa da bütün insanlık bizim Hicret’i yılbaşı olarak alsa… Çünkü Hicret Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye gelişini, yani düşmanlarından kurtulup emniyete erişini remzeder.”

Eski bakan, bu flaş cümleyi de düzgün bir mantık çerçevesinde izah ettikten sonra yazısını şu dua ile bitiriyor:

“Elimizden ne gelir hayır duadan gayrı!...”

Merakınızı hemen gidereyim. Kırklı, ellili yıllarda kaleme alınan bu yazıların tamamı devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e aittir ve 1960’ta Türk Tarih Kurumu tarafından “Hürriyet Gene Hürriyet” adıyla çıkarılan kitabın birinci cildinde neşredilmiştir.

#Aktüel
#Toplum
#Dursun Gürlek