“Kimlikler yeniden tanımlanıyor. Sınırlar siliniyor. Peki bu sınırsız arayış bizi nereye sürüklüyor? Gökkuşağının göz alıcı renkleri bazen bir yanılsamanın perdesi olabilir mi?” Belgesel yukarıdaki spot cümlelerle başlıyor, hangi sınırların nasıl silindiğini en gerçek haliyle anlatıyordu. Uzun zamandır beklediğim, arada “hadi ne oldu, bitmedi mi” diye sorduğum yapım, nihayet özel gösterimle izleyiciyle buluştu. İptal edemediğim bir programdan dolayı gidemedim ama belgesel gösterim akşamı YouTube’a
“Kimlikler yeniden tanımlanıyor. Sınırlar siliniyor. Peki bu sınırsız arayış bizi nereye sürüklüyor? Gökkuşağının göz alıcı renkleri bazen bir yanılsamanın perdesi olabilir mi?”
Belgesel yukarıdaki spot cümlelerle başlıyor, hangi sınırların nasıl silindiğini en gerçek haliyle anlatıyordu.
Uzun zamandır beklediğim, arada “hadi ne oldu, bitmedi mi” diye sorduğum yapım, nihayet özel gösterimle izleyiciyle buluştu. İptal edemediğim bir programdan dolayı gidemedim ama belgesel gösterim akşamı YouTube’a konulunca hemen izledim.
İnsanlık olarak nereye sürüklendiğimizi gösteren bir iş çıkarmıştı yakından tanıdığım iki fedakar isim; Hatice Beyza Öztürk ve Samet Doğan.
“İnsan 3.0” adını verdikleri belgesel için çok emek verdiler. Bir kere; konuşacak, yani LGBT batağına nasıl saplandığını anlatma cesaretini sergileyecek isim bulmakta zorlandılar. Görüştükleri birçok kişiden
“Bilgi veririz ama kamera önünde konuşmayız”
yanıtını aldılar. Tamiri mümkün olmayan kararlar alarak girdikleri yoldan dönmek istiyorlar ancak hayatlarını karartarak aralarına karıştıkları çevrelerin baskısından çekiniyorlardı.
Hatice Beyza da Samet de artık, “
Galiba istediğimiz gibi çekemeyeceğiz
” düşüncesindeyken, bir dostumuzdan gelen mesajı kendilerine aktarmamız ile belgeselin akışı değişti. Cinsiyetini terk etme yoluna giren, sürecin en kritik aşamasında kararlarını sorgulayan ama hastane süreçlerinde hırpalanan bir genç yaşadıklarını anlatmak istiyordu.
İşte o genç konuştu ve binlerce akranını dönüşü mümkün görünmeyen yollardan çevirecek, tamiri olmayan operasyonları durduracak, anne-babaların aklını başına getirecek, yetkilileri, savcıları, polisleri harekete geçirecek pişmanlıklar, itiraflar ve ifşalarda bulundu. O kadar önemli, o kadar hayati şeyler anlatıyor ki;
belgeseli salonda izleyen birkaç kişi ile konuştuğumda çok sarsılmışlardı.
AKM’deki gösterimden döndüğünde eşim Nuriye Hanım, “
Hala etkisindeyim, perişan oldum
” diyebildi.
“Mesele” isimli YouTube kanalında yayında olan ve kaldırılması muhtemel belgeseli ivedilikle izlerseniz kulaklarınızla işiteceksiniz.
O genç sözlerine şöyle başlıyor:
“Ben hayatının 15 yılını bu tarz insanlarla heba etmiş bir gencim. Çocukluk dönemimde yaşadığım belli başlı travmalarla maalesef ki bu yola sürüklendim diyebilirim.
Ve benim serüvenim tam anlamıyla ergenlik döneminde başlamış oldu. Dini bütün büyüyen bir insan olduğum için bunu kendime asla yakıştıramıyordum.”
Kilit noktalardan biri burası. Bu çocuklar ‘bizim’ çocuklarımız. Bir yandan rengarenk bir propagandanın büyüsü altında her köşeden yükselen cazibeli çağrılara maruz kalırken bir yandan da içlerindeki Allah korkusu, İslami bilgileri ve çocukluklarından beri ait oldukları dünyanın arasında bocalıyorlar. Belgesel boyunca aynı mesajı veriyor bu kardeşimiz: “
Lütfen çocuklarınızdan vazgeçip onların eline bırakmayın...
”
Çok fazla ebeveynden dinledim, dertleri dağları aşmıştı. O nedenle ailelerin büyük bir imtihana, sabır sürecine maruz kaldıklarını çok iyi biliyorum. Ceza vermek ile caydırmak, öfke patlamaları ile sabretmek, zaman tanımak ile vazgeçmek arasında çabalayıp duruyorlardı. Ama bu genç bize bu sürecin başarıyla sonuçlanabileceğini, dönülmez yollardan önce bir çıkış olabileceğini gösteriyor. Üzerinde en çok durduğu ve
kurtuluş reçetesi olarak sunduğu ise ‘aile’siydi.
Cinsiyet karmaşası yaşadığı dönemlerde dahil olduğu Whatsapp gruplarında sürekli ailelerin kötülendiğini, ailesini kötüleyenlerin desteklendiğini, kendisinin de -aslında onunla ilgilenmeyi bırakmadıkları halde- ailesinden kopup bu gruplara iyice bağladığını ve cinsiyet değiştirme sürecini başlattığını anlatıyor ama bir virgülle:
“Ben onlardan kopmak istedim, uzaklaştım ama ailem beni bırakmadı, hastane süreçlerimde bile benimle geldiler…”
Anne ve babalar için tarifi mümkün olmayan bir imtihandan söz ediyoruz lakin bu bir kabul değil, teslim olmak değil. Çünkü devamında, onların o üzgün hallerine rağmen onu kaybetmemek için yalnız bırakmadıklarını gördükçe içinde büyük kırılmalar yaşadığını söylüyor genç kardeşimiz. Burası çok mühim. Çocuğunu onlara teslim etmemek için çabalamak, onu yalnız bırakmamak ile bu sapkın ve dönülmez süreci ‘desteklemek’ aynı şeyler değil. Dengeyi kurmak çok önemli.
Belgeselin bu noktasından sonra kardeşimizin bir diğer kırılma noktası olan ve hiç umduğu gibi geçmeyen hastane süreci geliyor ki, farklı bir yazının konusu. Çünkü iş burada aile ve çocuktan çıkıyor. Yeni Şafak’ta sürekli haber yapıp dikkatleri çekmeye çalıştığımız, benim de zaman zaman bu köşeden dikkat çektiğim
LGBT lobisinin iş ortakları gibi çalışan o tehlikeli ağın bir ayağı belgeselde ortaya çıkıyor.
Hani iki yıl önce
İstanbul Çap Tıp Fakültesi’nde 18 yaşından küçük çocukları cinsiyet değiştirme süreçlerine hazırlayan akademik bir kurulun varlığını ortaya çıkarmıştık
. Yer yerinden oynamıştı ama yine de o kurula dokunulamamış ve soruşturmaların dahi üzeri örtülmüştü. İşte bu genç, bu
kurulların gençlerin cinsiyetlerini nasıl sonlandırdığına bizzat şahitlik etmiş.
Kurula girip, alanında uzman 9 ayrı kişinin gözetiminde, sorularına cevap alarak, karşılıklı görüşme usulüyle bir sürece girerek hatta aylar süreceğini zannettiği muayenelerin sonunda ortak bir kararla hareket edeceğini bekleyen kardeşimiz “
Bütün hayatımı değiştirecek belgeyi bir kişiyle yaptığım tek bir görüşme sonrası elime tutuşturduklarında bunun normal bir şey olmadığını anladım
” diyor.
Ne kadar korkunç değil mi? Cinsiyeti yok etme süreçlerinde devlet kurumlarının da dahil olduğu işleyişte akıl almaz boşluklar var ve birileri bu kurullarda gençlerimizin hem geçmişlerini hem de geleceklerini öğütüyorlar.
Dediğim gibi belgesel şimdilik YouTube’da yayında ancak LGBT lobisi tarafından kaldırtılması an meselesi. Yapımcı ve yönetmeni tabii ki alternatif izleme mecraları belirlediler lakin ne kadar fazla kişi izlerse ve özellikle anne-babalar, öğretmenlere ulaşırsa o kadar gencin hayatına etki edecek faydalı sonuçları olacak.
Devam yazısını da elde etme aşamasında olduğum çarpıcı ve yeni bilgiler ışığında kaleme alacağım…
#LGBT
#aile
#İnsan 3.0
#belgesel