Çok çarpıcı bir rapor: Sosyokültürel terör!

04:009/11/2025, Pazar
G: 9/11/2025, Pazar
Ersin Çelik

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Aile Vakfı tarafından yayımlanan, Prof. Dr. Adem Palabıyık’ın “ Sosyokültürel Terörizm Olarak LGBT Lobileri Örneği ” başlıklı raporu, toplumsal cinsiyet karmaşası adı altında yürütülen faaliyetlerin bambaşka bir boyutunu ortaya koydu. Titizlikle hazırlanan 56 sayfalık bu raporu iki gün boyunca dikkatle okudum, notlar aldım. Âdem Palabıyık Hoca, çalışmasının amacını şöyle özetlemiş: “Önce feminizm ve kadın tartışmaları ile başlatılıp LGBT üzerinden inşa edilmeye çalışılan

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Aile Vakfı tarafından yayımlanan, Prof. Dr. Adem Palabıyık’ın “
Sosyokültürel Terörizm Olarak LGBT Lobileri Örneği
” başlıklı raporu, toplumsal cinsiyet karmaşası adı altında yürütülen faaliyetlerin bambaşka bir boyutunu ortaya koydu.

Titizlikle hazırlanan 56 sayfalık bu raporu iki gün boyunca dikkatle okudum, notlar aldım. Âdem Palabıyık Hoca, çalışmasının amacını şöyle özetlemiş:
“Önce feminizm ve kadın tartışmaları ile başlatılıp LGBT üzerinden inşa edilmeye çalışılan ve sosyokültürel terörün bir parçası sayılabilecek vakalarla birlikte ideolojikleştirilmiş cinsiyetsiz bedenlerin bahsi geçen terörize olguların parçaları haline nasıl getirildiklerini ve LGBT’nin, mevcut terörize edilme sürecine nasıl kapı araladığını sosyolojik açıdan analiz etmektir.”

Raporun henüz giriş kısmındaki bu satırları okurken iki kavram dikkatimi çekti:

1-Sosyokültürel terör,
2-İdeolojikleştirilmiş cinsiyetsiz bedenler.

LGBT’yi sadece bir cinsel yönelim meselesi olarak değil, popüler kültürün merkezine yerleşmiş bir hegemonya aracı olarak tanımlayan çalışma, bu faaliyetleri,
“şiddetten” arındırılmış; “korku”, “tehdit” ve “psikolojik etki" unsurlarını barındıran bir “sosyokültürel terörizm” olarak
tanımlıyor.

***


PKK’NIN YÖNTEMLERİYLE AİLEYİ HEDEF ALMAK
Terör üzerinden ele almak birilerini çok fazla rahatsız edecektir ancak Prof. Palabıyık’ın bu kavramsallaştırması -rastgele değil-; raporun en çarpıcı tezi olan PKK terör örgütü ile LGBT lobileri arasındaki metodolojik karşılaştırmaya dayanıyor. Rapor,
iki yapının da temel hedefinin “aile” olduğunu
ve bağlantılı olarak
“Milli Beka” sorunu oluşturduğunu
ortaya koyuyor.

Şu tespit çok net: “PKK terör örgütünün kırsal alanda yaptığını LGBT lobileri şehir merkezlerinde gerçekleştiriyor.”


Rapor, PKK'nın “
ergenlik şartlarından yararlanarak
”, gençleri sosyal medya ve kültürel faaliyetler üzerinden “kaçırarak” (Diyarbakır Anneleri örneği) dağa götürmesi ile LGBT lobilerinin gençleri “ayartarak” ve “parçalanmış aileleri” hedef alarak yuvalarından koparması arasında yöntem açısından bir fark olmadığını savunuyor. Dahası, bu benzerliği PKK elebaşısı Öcalan’ın ideolojik metinlerine dayandırıyor. Öcalan’ın “Aile, erkeğin kalesidir. Yıkılmalıdır” ve “Aile, düzenin sigortasıdır. O halde dönüştürülmelidir” tezlerinin, bugünkü lobilerin aile karşıtı tezleriyle “aynı” olduğunu vurguluyor. Hatta PKK'nın “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı ile
LGBT yürüyüşlerindeki “Ay, Ayol, Azadi” sloganı arasındaki benzerliğe de “propaganda kopyalaması”
olarak dikkat çekiliyor.

***


MEDYA, ALGI VE KÜLTÜREL HARP

Rapor, bu sosyokültürel terörün silahla değil, medya, eğitim ve popüler kültür aracılığıyla yürütülen bir zihin operasyonu olduğuna dikkat çekiyor.


Hollywood yapımlarından Netflix dizilerine, moda endüstrisinden reklamlara kadar uzanan geniş bir medya ağının “çeşitlilik” adı altında toplumları dönüştürme işlevi gördüğü şahit olduğumuz çok yalın bir gerçek. Raporun bu noktada dikkat çektiği nokta şu: “
Görünürlük değil duyarsızlaştırma hedefleniyor.

Medya böylece bir kültürel harp sahasına dönüşüyor. Hollywood, kitleleri duygusal olarak yönlendiriyor, sosyal medya kimlik inşasının laboratuvarı, reklam sektörü ise “
cinsiyetsiz gelecek
” tahayyülünün taşıyıcısı rolünü üstleniyor.

***


DİLİ DEĞİŞTİR, KİMLİĞİ BULAŞTIR
Raporun detaylarında, LGBT ideolojisi psikolojik harp taktiği olarak ele alınıyor. Bu yaklaşım üç aşamada açıklanıyor:
Dil inşası, kimlik muğlaklaştırması ve aile karşıtlığını normalleştirme.

İlk aşamada “sevgi, özgürlük, çeşitlilik” gibi pozitif kavramların sürekli
tekrarıyla karşıt görüşler marjinalize ediliyor;
ikinci aşamada
kadın ve erkek rollerinin “sosyal kurgu” olarak
yeniden tanımlandığı; üçüncü aşamada ise
ebeveynlik, evlilik ve çocuk yetiştirmenin bireysel tercihe indirgenerek aile kurumunun değersizleştirildiği
belirtiliyor. Bu süreç, zihinleri hedef alan bir yıpratma savaşı. Amaç,
toplumları doğrudan değil, fark ettirmeden dönüştürmek.

***


“BU BİR TESADÜF MÜ?”
Raporun genel tablosu,
LGBT lobilerinin küresel siyasetin yeni cephe hattına dönüştüğü
nü gösteriyor. Batı’nın medya devleri, fon kuruluşları ve diplomatik ağları “insan hakları” retoriğini kullanarak, değerler hiyerarşisini tersine çeviriyor. Rapor, bu küresel projenin finansmanına da özellikle dikkat çekiyor.
“Sizce Bu Tesadüf Mü?”
başlığıyla paylaşılan şemada, İsrail'i destekleyen markalar (Netflix, Apple, Amazon, Bayer, HSBC vb.) ile LGBT'yi destekleyen markaların birebir aynı olduğuna işaret ediliyor. Rapor, bu ortaklığı
“Siyonist Yahudi sermayesi” ve “tüketici ‘bireye’ geçerek yeni pazarlar açma” hedefiyle açıklıyor.

Sonuç olarak, son birkaç yıldır görüyoruz ki;
LGBT tartışması artık ahlâkî değil, jeopolitik bir başlık haline geldi.
Batı’nın yumuşak gücü, hak savunusu maskesiyle kültürel kuşatmaya dönüşüyor. Tıpkı çarşamba günkü yazıda dikkat çektiğim gibi; İsrail, kaybolan itibarını Amerikan kiliselerindeki pazar ayinlerinde ararken, aynı küresel yapı,
Batı'nın yumuşak gücünü bu kez kimlikler üzerinden uyguluyor.

Bugün yaşanan, toplumsal çeşitlilik değil, medeniyet kodlarının yeniden yazımı aslında. Bu yeniden yazımın hedefinde aileden sonra insanın kendisi var.

#toplum
#sosyokültürel terör
#aile
#LGBT
#ahlak