Türkiye’yi zor günlerin beklediği çok barizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Ağustos resepsiyonunda iç cepheyi güçlendirme çağrıları yaparak “ Bizi yılgınlığa düşürmeye, bizi usandırıp umutsuzluk girdabına sürüklemeye çalışanlar, işte o iç cepheyi hedef alıyor. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz ” demişti. Dikkat ederseniz, Cumhurbaşkanı son günlerde “ kenetlenme ” uyarıları da yapıyordu. Türkiye’de ne zaman kritik bir dönemece girilse ve devletimiz ne zaman kamburlarını kesip atma yoluna koyulsa “ iç
Türkiye’yi zor günlerin beklediği çok barizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Ağustos resepsiyonunda iç cepheyi güçlendirme çağrıları yaparak “
Bizi yılgınlığa düşürmeye, bizi usandırıp umutsuzluk girdabına sürüklemeye çalışanlar, işte o iç cepheyi hedef alıyor. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz
” demişti. Dikkat ederseniz, Cumhurbaşkanı son günlerde “
” uyarıları da yapıyordu.
Türkiye’de ne zaman kritik bir dönemece girilse ve devletimiz ne zaman kamburlarını kesip atma yoluna koyulsa “
” saldırılar düzenleniyor. Tek tek saymaya gerek yok.
Dün TUSAŞ’a yapılan terör saldırısını da PKK’ya silah bıraktırma hamleleri, Türkiye’nin Irak ile girdiği yeni dönem ve de
İsrail’in sınırlarımıza dayandırmak istediği savaştan bağımsız, bağlantısız ele alamayız.
Alçak saldırıyı hangi terör örgütü yapmış olursa olsun; (PKK, PYD veya DEAŞ) gözümüzü, dikkatimizi arkasındaki Amerika ve İsrail’e dikmeliyiz.
Amerikan finans ve medya kurumu Bloomberg’in, Türkiye’nin
"
önümüzdeki 12 ay içerisinde şiddetli siyasi çalkantıların yaşanma olasılığı en yüksek ülke
”
olarak gösterildiği analizi öylesine yayımlanmadığı da çok ortadaydı. Bu durumda, Amerikalıların durup dururken ve bir dayanak göstermeden servis ettikleri r
aporun altını doldurma aşamasına
geçildiğini söyleyebiliriz.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, PKK’nın silah bırakması için “
Abdullah Öcalan’ın DEM grubunda konuşturulması
” önerisinin etkilerini de, -yolu ve yönteminden bağımsız olarak ele aldığımızda-
TUSAŞ saldırısıyla ilişkilendirmeliyiz.
Çünkü öyle ya da böyle, politikacıların bir kez daha PKK terörünü bitirecek çözüm yollarını araması fiilen başlamış oldu. İç siyasette yeni diyalog zeminleri, terör karşısında ortak dil inşa etme çabaları ve,
“terör iltisaklı DEM’i sivilleştirme
” hamlelerinin hemen ardından da TUSAŞ saldırısı geldi.
Devlet Bahçeli öngörülemez bir hamleyle, PKK’nın silah bırakması için Öcalan’ın muhatap alınmasını önerdi önermesine ancak 2015 yılında kalan Çözüm Süreci’nde yaşananlara baktığımızda
bu yolun bizzat PKK’ya tıkandırıldığını
biliyoruz. Bakın “
” demiyorum.
Hatırlayalım: Terör örgütü, Abdullah Öcalan’ın “silahsızlanma çağrısına” rağmen yeniden saldırılara başlamış ve Kandil’in bir numarası Cemil Bayık birkaç ay sonra
“silahlı güçlerin çekilmesine biz karar veririz. Ne HDP verebilir ne de Öcalan verebilir”
demişti.
Şimdi benzer cümleleri DEM partililer de kurarak, “
PKK’ye ‘silah bırak’ diyemeyiz. Onlar adına konuşamayız
” diyorlar. Açıkçası korkuyorlar. İrade gösteremiyorlar.
Daha dün,
PKK’nın üst düzey isimlerinden Helin Ümit
, “
Bir özel savaş oyunuyla karşı karşıyayız. Devlet Bahçeli’nin bu girişiminden hayır beklemek gaflet olur
” dedi.
Bunlar ne demek mi oluyor? Bir kez daha görülüyor ki PKK’nın silah bırakma iradesi ne Öcalan’ın ne de DEM’in elinde değil.
Dahası böyle bir kararı PKK da veremiyor.
Üstelik İsrail’in coğrafyamızı yangın yerine çevirdiği ve gözünü topraklarımıza diktiği şu zamanda, ellerindeki “
” aparat olan terör örgütünün silah bırakmasını tartışıyoruz. Bırakılmasını istediğimiz silahları verenler de Türkiye’nin savunma sanayinin kalbine saldırarak “
” yanıtını vermiş oldu.
Bu durumda Türkiye'nin, PKK’ya silah bıraktırmak için Kandil ile değil de İsrail ile masaya oturması gerekiyor. Bu da mümkün olmadığına göre PKK’yı siyaset zeminine çekme çabaları da anlamını yitiriyor. ‘Devlet’in son hamlesi dün itibariyle, görülmesi gereken fotoğrafı da netleştiriyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1984’ten beri, çok uzun yıllar PKK terörünü “
” seviyesinde bitirmeye çalıştı. Zaman zaman ve son olarak ıslah etme denemeleri yapıldı. Ancak görülüyor ki,
"bataklığı kurutmaktan başka seçenek"
kalmamış durumda. Bataklık ise
sınırın Suriye tarafında, İsrail'in Lübnan'dan sonraki işgal haritasında...
Erdoğan’ın güçlendirmek istediği iç cephenin sadece siyasetçiler ve siyasi partilerden oluşmadığını, cephenin önünü ve ardını kuşatacak bir halk iradesine ihtiyaç olduğunu da görmek gerekiyor. Çünkü TUSAŞ saldırısı savunma sanayisinin kalbine olduğu kadar iç cepheyeydi.
Şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
#Ankara
#TUSAŞ
#saldırı
#terör
#Ersin Çelik