Nasrallah’ın ölümü: Arz-ı Mev’ud’un ikinci eşiği

04:0029/09/2024, Pazar
G: 29/09/2024, Pazar
Ersin Çelik

Tam bir yıldır Gazze’deki soykırımın nihai hedefini görmeyenler ve İsrail saldırılarının aslında nerelere dayanacağını anlamak istemeyenler var. Siyasetçisinden kanaat önderine, sivil toplum temsilcisinden sanatçısına uzanan bir akıl tutulması yaşıyoruz sanki. Önümde, okurken notlar aldığım Yeni Şafak’ta yayınlanan iki köşe yazısı var. İlki Taha Kılınç ’ın 25 Eylül tarihli " Lübnan Kördüğümü " başlığını taşıyor. Diğeri de Yahya Bostan ’ın 27 Eylül’de yayınlanan “ ABD ve İran hangi başlıklarda anlaştı

Tam bir yıldır Gazze’deki soykırımın nihai hedefini görmeyenler ve
İsrail saldırılarının aslında nerelere dayanacağını
anlamak istemeyenler var. Siyasetçisinden kanaat önderine, sivil toplum temsilcisinden sanatçısına uzanan bir
akıl tutulması yaşıyoruz
sanki.
Önümde, okurken notlar aldığım Yeni Şafak’ta yayınlanan iki köşe yazısı var. İlki
Taha Kılınç
’ın 25 Eylül tarihli
başlığını taşıyor. Diğeri de
Yahya Bostan
’ın 27 Eylül’de yayınlanan “
” sorusuna yanıtlar aradığı çarpıcı yazısı. Bir de muhabirimiz
Neslihan Önder’in Beyrut’tan geçtiği haberlere
odaklanmış durumdayım.
***
Ama önce BM zirvesi için gittiğimiz New York’tan dönüşte söyleşi yaptığımız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine değinmek istiyorum. Erdoğan, omuzlarında Gazze’nin yüküyle
Lübnan’a da odaklanmıştı.
Röportajda hem insani olarak duygularını hem de bölgeyi yakından takip eden bir lider olarak siyasi gözlemlerini aktardı.
İlk olarak tahliyelere değindi
:
“Bugün Lübnan’ın güneyinin tahliyesini izledim. Çok acımasız bir tablo var. Herkes at arabalarında ve çoluk çocuk bölgeyi boşaltıyorlar. Bu kadar acımasız, bu kadar korkunç bir tabloyla bölgemiz karşı karşıya. 6 milyon nüfusu olan Lübnan’dan söz ediyoruz. Bu insanlar nereye, nasıl kaçacaklar? Bu Lübnan, rahmetli Refik Hariri’nin döneminde bir başka Lübnan’dı. Çok daha zengindi, güçlüydü. Ama şu anda artık o Lübnan kalmadı.”
***

Tam buradan Taha Kılınç’ın yazısına atıf yapmak gerekiyor. Çünkü Erdoğan’ın işaret ettiği, Hariri öncesi ve sonrası Lübnan’ın fotoğrafını şöyle netleştiriyor:

Bir
:
“Suudi Arabistan’a yakınlığıyla bilinen Refîk Harîrî, Lübnan İç Savaşı’nı (1975-1990) bitiren Tâif Anlaşması’nın altyapısını hazırlamış, muazzam servet ve Arap dünyasındaki güçlü bağlantıları sayesinde Beyrut’un yeniden inşasına önayak olmuştu.
Harîrî, Lübnanlı Sünnîlerin siyaset sahnesindeki en güçlü temsilcisiydi.”
İki
:
“Refîk Harîrî’nin öldürülmesi (2005), Lübnan’da haftalar boyunca devam eden yoğun protesto gösterilerine yol açtı. Suriye işgal birlikleri Lübnan’ı terk etti. Lübnan, Harîrî’yi kimin öldürdüğüyle alakalı sert bir tartışma iklimine sürüklendi.
Bütün şüpheler Şiî paramiliter örgüt Hizbullah üzerinde
yoğunlaşıyordu.”
Üç
:
“İsrail, 2006’nın yazında başlattığı saldırılarla hem Hizbullah’a Lübnan’da kök salma fırsatı verdi hem de örgütü Harîrî suikastı bağlamında karşı karşıya kaldığı suçlamalardan çekip çıkardı. İsrail saldırıları, nihayet BM’nin arabuluculuğunda ateşkesle sonuçlandığında, Hizbullah artık “Lübnan’ın hamisi” idi.”
İsrail, önceki günkü ağır bombardımanla,
ülkedeki Sünni siyasi damarı keserek devleti ele geçiren Hasan Nasrallah
’ı öldürerek nihai hedefine ulaştı. Lübnan'daki Hristiyanların bundan sonraki rolünün ne olacağını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bu arada Lübnan için yapılan “
Ortadoğu’nun laboratuvarı
” tanımı bir kez daha hem vücut buldu hem de bu laboratuvarda üretilen siyasi ve etnik hamlelerin sonucları alındı.
***
Peki ya bundan sonrası? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın aylardır üzerinde durduğu “
bölgesel savaş
” öngörüsünün dumanları Beyrut’tan yükseliyor işte. Cumhurbaşkanı Erdoğan da röportajda vurgu yaptı:
“İsrail bir rüya görüyor, o rüyasını gerçekleştirmek için
bölgemizdeki halkların yaşamlarını kabusa çevirmeyi de göze almış gibi görünüyor.”
Çok alıntılı bir yazı oldu, ancak bölgemizdeki sıcak gelişmeleri Yahya Bostan’ın son İran analiziyle de ele almak gerekiyor. Amerika’nın odağını Çin’e kaydırmak istediği yalın bir gerçek.
Çünkü yapay zeka teknolojisi iki süper devleti perde gerisinde amansız bir savaşa soktu.
Amerika enerjisini sahadan sibere aktarırken
bölgeyi de İsrail’e terk etmek istiyor.
Yahya Bostan da bu jeostratejiyi iki başlıkta şöyle açıyor:
Bir
:
“İsrail’in güvenliğinin sağlanması. Bunun için İran’ın, İsrail çevresindeki (Lübnan ve Suriye) etkinliğinin azaltılması. Bu yüzden Gazze, Lübnan ve Suriye’nin güneyinde İsrail kontrolü isteniyor."
İki
:
“Arap ülkelerinin bir araya getirilerek İran’ın dengelenmesi. Bölgenin gerilim üzerinde, bölünmüş bir şekilde tutulması.”
***
Peki bu denklemde
İran’ın pasifliğini nasıl okumalıyız?
Öyle ya, İran Gazze’deki soykırım sürecinde
sosyal medya propagandasından başka
bir hamle yapamadı. Amerika ve İsrail üst düzey komutanlarını öldürülürken sessiz kaldı. Şam’daki büyükelçiliği hedef alındığında göstermelik ve ancak mizahı yapılabilecek bir karşılık verdi. İsmail Haniye, Tahran’da şehit edildiğinde içine kapandı. Son olarak s
ahada ve sahnedeki en güçlü adamı
Hasan Nasrallah karargahında öldürüldü. İran, kol ve kanatları kırılırken
Amerika’ya teslim olduğunu da ilan ediyor artık.
***
İşgalin Gazze şeridiyle sınırlı kalmayacağı en başından belliydi. Aradan geçen 12 ayın, soykırımın gölgesinde büyük bir oyalama olduğunu, coğrafyamızın yeniden dizayn edildiği, nihayetinde Hamas’tan arındırılmış, İsrail’in belirlediği sınırların dışında bir Filistin devletini kurma süreci de resmen başlıyor. Amerika’nın İran’ı baskılamak ve İsrail’e hem kalkan hem de alan açması için Arap ülkelerin bir araya getirme projesi de önceki gün El Arabiya tarafından,
Suudi Arabistan, bir Filistin devleti kurmak ve iki devletli bir çözümün uygulanması için
destek toplamak amacıyla yeni bir girişim başlattı”
haberiyle duyuruldu.
***
Gözünü Lübnan ve Suriye’ye diken
İsrail’in işgalini,
“Arz-ı Mev’ud” sınırlarına dayandırdığı ise apaçık ortada.
2005'ten beri devlet otoritesinden yoksun olan ve Hasan Nasrallah'ın öldürülmesi ile tamamen savunmasız kalan Lübnan ikinci eşik artık.
TRT World ekibinin Siyonist çetelerin içlerine sızarak çektiği
‘Kutsal İşgal’
isimli belgesele konuşan Batı Şera’daki işgalcilerin babaannesi Daniella Weiss’i bu köşede yazmıştım. İsrail'in işgal gücünü omuzlayan 78 yaşındaki Weiss büyük bir özgüvenle şöyle söylüyordu:
“Yahudi devletinin sınırları Tanrı tarafından İbrahim’e vaat edilen topraklardır.
Fırat’tan Nil’e kadar olan topraklardır. Mesela Suriye toprakları. Daha birçok ülkenin topraklarını da içeriyor.”
***
Siyonizm’in sapkın, dini ve nihai hedefinin
önündeki tek engel ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir.
Süreci en doğru okuyan dünya lideri ise Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Millet olarak hem bu iradeyi hem de kapımıza dayandırılmak istenen savaşı görmemiz gerekiyor. Çünkü
bizi de
“içeriye” hapsetmek isteyeceklerdir her zamanki gibi.
Ama içinde bulunduğumuz şartlar, "günlük tartışmaların" şu saatten sonra sadece Siyonizm’in işine yarayacağı günleri de gösteriyor.
#Lübnan
#Hizbullah
#Hasan Nasrallah
#İsrail
#Gazze
#Arz-ı Mevud