İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük ressamı Floransa’da bir dükkânda yetişti. Ustası vardı, klasik usta/çırak ilişkisiyle “öğrenme yöntemini” keşfetti. Dönemin soyluları, din adamları, Leonardo’ya yol veren Verrocchio’ya çok büyük saygı duyuyorlardı. Sanata yeteneği olan çocuklarını, yeğenlerini onun yanına verebilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Leonardo, bu çocuklara bakarak zeki veya yetenekli kategorisinde değerlendirilebilecek bir çocuk değildi. Çünkü Leonardo tek kelimeyle dâhiydi.
Ustası Verrocchio’dan “sorun çözme yöntemi” dışında hiçbir şey öğrenmedi. O küçük dükkânda kendi yöntemini bu yetenekli adamı izledi, onun dünyayı anlama, nesneleri değerlendirme usulünü çözdü. Çevresindeki herkes, üniversite hocaları bile, Verrocchio’yu çağın en büyük sanat otoritesi olarak kabul ederken, Leonardo işin tılsımını görmüş biri olarak sadece kendi gözlerine ve kendi yüreğine inandı. Çevresi tarafından biraz kabaca bir yaklaşım olarak değerlendirilse de, ustasını geçemeyen çırağın Allah belasını versin, diyerek yola çıktı.
Doğaya karşı sonsuz bir güveni vardı. Çözümünü doğada bulamayacağı bir sorunla karşılaşacağına inanmıyordu. Uçan canlılarla başladı işe, binlerce böceği, binlerce kuşu inceledi. Denizleri, dalgaları, akımları, doğanın içine şifrelenmiş bu harika tuzakları tek tek çözdü. Bir gün mutlaka ama mutlaka uçan bir makinanın yapılacağını hayal etti. Eğer bu gerçekleşirse, manzarayı yukarıdan seyrederken sanatsal doygunluk yaşarız, yol alırken de bilim yapmış oluruz, diye düşündü.
Doğa üzerine araştırmalarını genişletti. Sanatı ve sanatsal faaliyetleri “sürekli araştırma disiplini” olarak tarif etti. Havanın rengi, bitkilerin gelişimi, bulutların biçimi, seslerin birbiriyle uyumu gibi enteresan doğurganlıklara kapı aralayacak başlıklar açtı kendine. Yaşadığı dönemin idarecilerinden biri, onun bu yeteneklerini farklı alanlarda kullanmasını istedi, bize silah yap, bugüne kadar yapılmamış türeden silahlar yap, dedi.
Yapmadı…
Neden yapmadığını bir kenara yazdı fakat yayınlamadı. Zaten onun sezgilerini, derin düşüncelerini notlarına bakarak çok ama çok az kişi fark edebildi. Çünkü Leonardo solaktı. Solak olduğu için de sağdan sola doğru yazıyordu. Onun yazdıklarını okuyabilmek için yazısına ayna tutup, tersin düzünü görmek gerekiyordu ki, bu sırrı pek fazla çözen olmadı. O notlarda güneş sistemine dair hayati bilgiler vardı. Leonardo notlarında, güneş dönmüyor, diye yazıyordu ama kimse okuyamıyordu. Kimse okuyamadığı için de başına iş almıyordu. Kendinden sonra Galileo, sesli bir şekilde, dünya dönüyor, dedi, dünya başına yıkıldı.
Havadan, sudan, kuştan, böcekten, ağaçtan, bitkiden insana döndü nihayetinde. İnsanı incelemeye başladı, merakı derinleştikçe derinleşti. Değme tıpçılara taş çıkartacak anatomi bilgisine sahip oldu. Kırka yakın kadavra kesti, insan gövdesinde bulunan her organı defalarca parçalayarak, birbirinden ayırarak ve tekrar ekleyerek incelemeye aldı. Her parçayı ayrı ayrı binlerce kez çizdi. Onun kadar insan vücuduna hâkim, bu mucizevi canlıyı tanıyan başka bir sanatçı gelmedi yeryüzüne.
Sanatını inşa etmeye, gördüklerini ve öğrendiklerini göstermeye başladıktan sonra bütün Floransa onun peşine düştü. Ustası Verrocchio gibi bir dükkân açmasını, ücret karşılığı resimler yapmasını istediler. Herkesin saygı duyduğu biriydi. Aldığı kararlar pek sorgulanmazdı. Çevreden gelen bu gibi talepleri reddetti. Dükkânı olmadığı halde daha önce verilen siparişlerin çoğunu yarım bıraktı. Müşteriler bittiğini düşündükleri tablolarını isteyince, tablo bitmedi diyorsam bitmemiştir, diyordu, kestirip atıyordu. Birçok kişi elinde parasıyla Leonardo’nun kapısından geri döndü, yarım kalan tablosunu bile alamadı.
Sonunda din adamları kapısını çaldı, olgunluk dönemindeydi. Kendisinden İsa’yı ve kutsal anlatıyı merkeze koyan resimler yapmasını istendiler. Floransa ile Milano arasında gitti geldi, dolaştı, kiliselere baktı, daha önce defalarca üzerinde düşündüğü İncil’i yeniden okudu. Bunca zahmetten sonra hikâyenin özünü kavradı. Hristiyan âlemine tarihinin en önemli resimlerinden birini armağan ederken, Hristiyan âleminin “ele verme” hasletini de o meşhur “Son Akşam Yemeği” tablosundaki masanın üstüne koyuverdi.
Leonardo, İsa’nın havarilerine söylediği rivayet edilen “Gerçekten size diyorum ki, içinizden biri beni ele verecek” endişesini, Yahuda’yı, Son Akşam Yemeği’nde diğerlerinden biraz ayırarak herkese gösterdi.
Aslında dini konular hakkında görüşlerini açıklamayan, pek fazla konuşmayan bu dâhi adam, o kadar kritik bir tartışmayı Ortaçağ’ın gösteri duvarına astı ki, masumiyet ve ihanet arasındaki acınası ilişkinin neşeli bir masa etrafında, herkesin gözleri önünde cereyan edebileceğini muhteşem bir resimle işaretledi.
Leonardo, dinsiz imansız bir adamdı ama bütün Hristiyan dindarların, böyleyken böyle oldu, diye inanmakta zorlandıkları hakikati elindeki fırçayla temize çekti.
Solaktı…
Leonardo solaktı ve sağdan sola doğru bir yazı tekniği geliştirdi. Ancak zekâsına ve yeteneğine saygı duyacak kadar kendisini anlayabileceğine inandığı insanların çözebileceği gizemli bir harita çizdi. Güneş dönmüyordu ve güneşin dönmediğini herkesin anlayamayacağı bir şekilde söylemek gerekiyordu, o da öyle yaptı. Bütün hikâyeyi özetleyen hakiki bir öngörüye sahip olduğu halde peygamber olmadığından yüreğinde ihanete yuva yaptıranların şerrinden korunmak için sol eliyle sağdan sola doğru yazdı.
Neden yaptı?..
“Gerçekten size diyorum ki, içinizden biri beni ele verecek…”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.