Şu tespiti çok anlamlı bulurum: Sahabe nesli (Allah onlardan razı olsun) İslam bütünü içinde herhangi bir nesil değil, bu dinin üzerlerinde tatbik edildiği özel ve örnek bir nesildir.Dinin bireydeki kâmil görüntüsünü Resûlüllah (sa) temsil ediyorsa, toplum olarak görüntüsünü de Allah’ın onun eliyle eğittiği sahabe nesli temsil eder.Onun için onlar bu ümmetin örneğidirler. Sahabeye ta’nedenler bu sebeple çok kötü bir şey yapmış olurlar. Çünkü onları devreden çıkarmak, dinin ilk halkasını koparmak
Şu tespiti çok anlamlı bulurum: Sahabe nesli (Allah onlardan razı olsun) İslam bütünü içinde herhangi bir nesil değil, bu dinin üzerlerinde tatbik edildiği özel ve örnek bir nesildir.
Dinin bireydeki kâmil görüntüsünü Resûlüllah (sa) temsil ediyorsa, toplum olarak görüntüsünü de Allah’ın onun eliyle eğittiği sahabe nesli temsil eder.
Onun için onlar bu ümmetin örneğidirler. Sahabeye ta’nedenler bu sebeple çok kötü bir şey yapmış olurlar. Çünkü onları devreden çıkarmak, dinin ilk halkasını koparmak demektir.
Sahabeden iki örnek verip iki Kur’an kavramını anlatmak, buna geçiş yapabilmek için de bu itikâf günlerinde sıkça sözünü ettiğim, konumuzla ilgili ve ölçü bir hadisi şerifi hatırlatmak istiyorum: Resûlüllah (sa) buyurdular ki, “Bir gece itikâfta bulunmak, kul ile cehennem arasına elli yıllık bir hendek açar.
Bir kardeşinin ihtiyacı için koşuşturmak ise on yıllık itikâfa bedeldir”
. Bu bireysel nafile ibadetlerin ya da insanlara hizmet etmenin dindarlıktaki payını ve kıyaslamasını anlayabilmek için çok belirleyici bir ölçüdür.
Şimdi kavramlarımızdan önce muhtemelen herkesin vaazlarda çokça duyduğu iki örneğimize geçelim:
Medine’de bir gün yeni hicret etmiş birisi Resûlüllah’a gelip karnının aç olduğunu söyledi. Peygamber önce kendi eşlerine sordu, yedirecek bir şeylerinin olmadığını öğrenince “Kardeşinizi misafir edecek birisi var mı” diye ilan etti.
Ensar’dan Ebu Talha, “Ben varım” dedi ve alıp evine götürdü. Hanımı kenara çekip Ebu Talha’ya, “Şuracıkta çocukları bile doyurmayacak iki avuç undan başka bir şey olmadığını bilmiyor musun” diye çıkıştı. Ebu Talha onun gönlünü aldı; “Çocukları erken uyutursun, sabaha da Allah kerimdir” dedi. Çorba geldi ama bir kişiyi bile doyuracak kadar değildi. Ebu Talha diyor ki, “Misafirim benim yemediğimi görmesin diye mahsus elimi çarpıp mumu söndürdüm, sonra da yer gibi yaparak yemeği misafire bıraktım, sabah olunca beraberce mescide gittik”. Resûlüllah; “Senin yaptığın iş Allah’ın hoşuna gitti” buyurdu (Şu’abul iman s. 140). Bunun üzerine şu ayeti kerime geldi:
“Muhacirler daha gelmeden Medine’yi onlara hazır hâle getirenler oraya hicret edenlere muhabbet duyarlar,
kendileri aç olsalar bile gelenleri kendilerine tercih ederler (îsar).
Her kim, nefsinin ihtirasından (şuhh) korunursa işte, kurtulacak olanlar onlardır (Haşr 9). Bu ayet îsar ayeti olarak bilinir.
İkinci îsar örneğimiz de yine aynı kaynakta zikredilir: Huzeyfe isimli bir sahabî anlatır:
“Yermuk Harbinde elime biraz su alarak hâlâ hayatta ise veririm diye yaralılar arasında amcamın oğlunu aradım. Onu can çekişirken buldum.
Yüzünü ıslatıp içer misin dedim. Evet, diye işaret etti ama o arada bir başkasının inilti sesi geldi. Amca oğlum eliyle, suyu ona götürmemi işaret etti. Baktım, Hişam bin Âs’mış. Ona da içer misin dedim. O da bir başkasının iniltisini duydu, ona götür diye işaret etti. Ben gidinceye kadar adam ruhunu teslim etti. Dönüp Hişam’a vereyim dedim ama o da vefat etti. Amca oğluma yetişeyim dedim, o da son nefeslerini verdi” (Şu’abul iman s. 142).
İslam, uydurulmuş menkıbe ve hikâye dini değildir bilirim. Ancak yaşanmış olaylar ve gerçek kıssalar bizim için örnektirler ki, Kurân-ı Kerim bize pek çok peygamberin hayatını kıssa eder.
İşte ‘îsar’ tam olarak bu iki menkıbede anlatılandır.
Kendisinin ihtiyacı olsa bile kardeşini kendisine gönülden ve Allah için tercih edebilmedir. Müslümanın en güzel hasletlerinden biridir.
Bunun zıddı ‘şuhh’ olmadır ki aynı ayette “Ve her kim, nefsinin ihtirasından (şuhh) korunursa işte, kurtulacak olanlar onlardır” buyurulur.
Şuhh, mal ve dünyalık tutkusu, hepsi benim olsun tarzındaki kötü bir huydur. Bencilliğin ve cimriliğin ihtiraslı olanıdır. Cimri, verilecek yere veremeyen, şuhh sahibi/ şahîh ise veremediği gibi, diğerininkinde de gözü olan, cimrilik tabiatına sinmiş kimsedir.
Şuhh, kişinin verebildiği az bir şeyi bile israf ve ziyan saymasıdır. A
llah (cc) şuhhun nefislerde var olduğunu bildirir (Nisa 128). Demek ki onun nefiste bulunması bir tahrik ve imtihan sebebidir. Müminin onu bastırması gibi bir nefis terbiyesi görevi vardır. Hadisi şerifte; “
Müslümanın kalbinde iman ile şuhh birlikte bulunamaz” buyrulur
(Nesaî).
Bunlara şu anlamdaki hadisi şerifi de ekleyelim:
“Koyunlara saldıran iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, mala ve makama karşı ihtirası olan birinin dinine verdiği zararın yanında küçük kalır
” (Tirmizî).
#Resûlüllah
#Medine
#isar
#Ensar