Hamdolsun televizyon izleme özürlü olduğum için o mecrada neler olup bittiğini takip edemiyorum. Ama ramazan boyu iftarda ve sahurda kimlerin konuşturulduğuna bir göz atıyorum. Eski yıllara göre daha çok sayıda ve daha kaliteli hocalarımızın yetişmiş olduğunu görmek bizi elbette memnun ediyor.
Bununla beraber İslam algımızda ve sunumunda bir eksen kaymasının olduğunu da hissedebiliyoruz.
Genellikle dikenlerinden arındırılmış renksiz bir İslam sunuluyor bize. Biraz müzik, biraz eğlence, biraz menkıbe, biraz hikâye, biraz masal, bazılarınca da bol uydurulmuş hadis… Müslümanlar dünya siyasetiyle, daha genel olarak da demokrasi ile, laiklikle, modern kültürle hesaplaşmayı göze alabilmekten ve alternatif aramaktan hızla uzaklaşıyorlar. Gittikçe modern kültürün bir parçası hatta savunucusu haline geliyorlar. Neyin asıl olduğunu bilemeyenlerimiz çoğunlukta.
En kestirme tarifiyle ‘yönetime Allah’ın müdahale ettirilmemesi’ demek olan laiklik konusunda bile bazılarımızın kafası karışık.
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik, hatta sanat gibi konular, eleştirisi bile yapılamaz dogmalar haline geldi. Aleyhlerinde tek kelam ederseniz sizi aforoz ediyorlar. Hissedemediğimiz bir evrilme yaşıyoruz. Trenin farkında olmadan viraj alması gibi doksan derece dönüyoruz da hala istikamet üzere olduğumuzu sanıyoruz. İşin ilginç tarafı, mesela laikliğe laf ettiğinizde ilk sataşma, daha ne dediğinizi tam anlamasa bile, önce dindar olduğunu söyleyenlerden geliyor. Hasılı, binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete. O halde tekrar soralım; biz nereye gidiyoruz böyle?