Savrulduğumuzun farkında mıyız?

04:0015/04/2022, Cuma
G: 15/04/2022, Cuma
Faruk Beşer

“Bu Kur’an melun bir şeytanın sözü değildir. O hâlde siz nereye gidiyorsunuz böyle? (81/25,26)”. Aklınızı başınıza toplayın denir gibi.Hamdolsun televizyon izleme özürlü olduğum için o mecrada neler olup bittiğini takip edemiyorum. Ama ramazan boyu iftarda ve sahurda kimlerin konuşturulduğuna bir göz atıyorum. Eski yıllara göre daha çok sayıda ve daha kaliteli hocalarımızın yetişmiş olduğunu görmek bizi elbette memnun ediyor.Bununla beraber İslam algımızda ve sunumunda bir eksen kaymasının olduğunu

“Bu Kur’an melun bir şeytanın sözü değildir. O hâlde siz nereye gidiyorsunuz böyle? (81/25,26)”. Aklınızı başınıza toplayın denir gibi.

Hamdolsun televizyon izleme özürlü olduğum için o mecrada neler olup bittiğini takip edemiyorum. Ama ramazan boyu iftarda ve sahurda kimlerin konuşturulduğuna bir göz atıyorum. Eski yıllara göre daha çok sayıda ve daha kaliteli hocalarımızın yetişmiş olduğunu görmek bizi elbette memnun ediyor.
Bununla beraber İslam algımızda ve sunumunda bir eksen kaymasının olduğunu da hissedebiliyoruz.
Genellikle dikenlerinden arındırılmış renksiz bir İslam sunuluyor bize. Biraz müzik, biraz eğlence, biraz menkıbe, biraz hikâye, biraz masal, bazılarınca da bol uydurulmuş hadis… Müslümanlar dünya siyasetiyle, daha genel olarak da demokrasi ile, laiklikle, modern kültürle hesaplaşmayı göze alabilmekten ve alternatif aramaktan hızla uzaklaşıyorlar. Gittikçe modern kültürün bir parçası hatta savunucusu haline geliyorlar. Neyin asıl olduğunu bilemeyenlerimiz çoğunlukta.
En kestirme tarifiyle ‘yönetime Allah’ın müdahale ettirilmemesi’ demek olan laiklik konusunda bile bazılarımızın kafası karışık.
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik, hatta sanat gibi konular, eleştirisi bile yapılamaz dogmalar haline geldi. Aleyhlerinde tek kelam ederseniz sizi aforoz ediyorlar. Hissedemediğimiz bir evrilme yaşıyoruz. Trenin farkında olmadan viraj alması gibi doksan derece dönüyoruz da hala istikamet üzere olduğumuzu sanıyoruz. İşin ilginç tarafı, mesela laikliğe laf ettiğinizde ilk sataşma, daha ne dediğinizi tam anlamasa bile, önce dindar olduğunu söyleyenlerden geliyor. Hasılı, binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete. O halde tekrar soralım; biz nereye gidiyoruz böyle?
Şimdi daha özele inelim. Ramazanı nefsimizi tutma ve yememe mevsimi bilmemiz gerekirken, yeme hatta tıksırıncaya kadar yeme, kalanı da israf etme zamanı olarak bilinmeye devam ediyor. Gerçi bu hatanın bilincine varan müslümanların artıyor olması da sevindirici. Buna bağlı olarak şunu söyleyelim:
İslam’ın temel maksatlarından biri helal yemek ve helal yaşamaktır.
‘Haramla beslenen vücut cehenneme daha layıktır’. Gereğinden fazla yemek ve israf etmek de haramdır. Haramların başı gıdalardaki ve cinselliklerdeki haramlardır. Bu yüzden Resûlüllah (sa)
“Bana vücudunuzdaki iki aralığı; ağzınızı ve cinselliğinizi garanti edin, ben de size cenneti garanti edeyim (Buhari)”
buyurmuştur. Bu konularda kendisini ve ailesini tutamayanları oruç nasıl tutsun. Bırakalım GDO’lu ve E246 gibi yüzlerce katkı maddesi içeren gıdaları, Türkiye de artık, özellikle de büyük marketlerdeki piyasa etleri ve tavuklar helal yaşamak isteyenler için ciddiye alınması gereken bir mesele haline geldi.
Gıdasını, ilacını ve silahını üretemeyen toplumlar varlıklarını sürdüremezler.
Hamdolsun silah konusundaki gelişmeler hepimizin göğsünü kabartıyor. Böyle konularda fıkhın zannı galip diye bir delili vardır. Bu delile dayanarak eskiden diyorduk ki, Avrupa’da piyasa etleri konusunda zannı galip müslümanca ya da ehlikitapça kesilmiş olmamasıdır. O halde orada helal olduğunu kesin bilmediğiniz piyasa etlerini yiyemezsiniz. Türkiye gibi halkı müslüman olan ülkeler için bunun aksini söylüyorduk. Burada zannı galip piyasa etlerinin müslümanca kesilmiş olmasıdır, dolayısıyla sorgulamadan alınıp yenilebilir diyorduk. Ama artık bu konularda daha dikkatli olmamız gerektiğini anlıyoruz.
Bir başka mesele, ramazanın Kurân ayı olduğunu kabul etmekle beraber ona karşı tavrımızı bir türlü netleştiremememizdir.
Hala şöyle sorulara muhatap olabiliyoruz: Mukabele dinlerken hatim yapmış olur muyum? Kurân okumasını bilmiyorum, her satıra bir İhlas okusam hatim etmiş olur muyum?
Oysa ‘hatim’ diye bir ibadet yok. Hatmetmek, hitamına ermek yani bitirmek demek. Kurân-ı Kerim’i sürekli okursunuz, sonuna ulaşır ve baştan yeniden okumaya başlarsınız. Niçin okursunuz? Onun söylediklerini öğrenip hayatınızda uygulamak için değil mi? Bununla birlikte Allah’ın kelamının safi okunması bile bir ibadettir. Anlamadan okumanın hiçbir faydası olmaz gibi sözler de doğru değildir. Resûlüllah Efendimiz (sa)
“Kur’an okuyana onun her harfine karşılık on sevap verilir. Dikkat edin, elif-lâm-mîm bir harftir demiyorum, aksine elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm bir harftir”
buyurduğuna bakılırsa insan elif-lâm-mîm derken bu harflerin manasını zaten bilmez. Demek ki bilmeden de sevap alabilir. Ama bu durum bizi asıl gayeden uzaklaştırmamalı, Kurân-ı Kerim okumak mukabeleye indirgenmemelidir.
#Kur'an
#İslam
#Ramazan