Hayat köşeli değildir!

04:005/05/2025, Pazartesi
G: 5/05/2025, Pazartesi
Gökhan Özcan

“Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır” diyor Italo Calvino, ‘Görünmez Kentler’ kitabında. Modern mimaride sert çizgiler var, kareler, dikdörtgenler, uzun çizgiler, onları kesen kısa çizgiler, dikey ve yatay formlar… Cephelerde içeriyi göstermeyen camlar… Standart konumlamalar, sürprize ve farklılığa yer bırakmayan katı, köşeli, kendini tekrarlayan tasarımlar… Mümkün olan her şeyi otomasyona bağlayan akıllı uygulamalar…

“Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır” diyor Italo Calvino, ‘Görünmez Kentler’ kitabında.

Modern mimaride sert çizgiler var, kareler, dikdörtgenler, uzun çizgiler, onları kesen kısa çizgiler, dikey ve yatay formlar… Cephelerde içeriyi göstermeyen camlar… Standart konumlamalar, sürprize ve farklılığa yer bırakmayan katı, köşeli, kendini tekrarlayan tasarımlar… Mümkün olan her şeyi otomasyona bağlayan akıllı uygulamalar… Griler, koyu griler, yapaylığı bağıran geometrik desenler, renklendirmeler… Doğal olana dair plastik, yapay ve aslında doğalın epeyce dışına çıkan yine sert çizgilerle biçimlendirilmiş iliştirmeler… Yakından bakınca şunu görüyoruz: Bu aslında sadece yapıların değil, modern insanın da, modern hayatın da mimarisi… Katı, köşeli, içini göstermeyen, standart formlara ve tasarım tekrarlarına dayalı ve fazlasıyla yapay… Neredeyse hepimizin içinde yaşadığı mimari bu ve neredeyse hepimizin hayatını biçimlendiren olgular bunlar! Hayatın fıtratından çok uzakta yaşıyoruz!

“Sizi anlamıyorum” diye bağırdı genç iş adamı, “bana köşeli kelimelerle konuşmayın!” Birbirine baktı çalışanlar, ne diyeceklerini bilemediler. Çünkü kafalarının içinde köşeli olmayan bir şey bulamadılar. Uzunlamasına dikey bir ‘center’ın herhangi bir oval ofisinde, yuvarlak bir masanın etrafında diziliydiler oysa!

Hayat köşeli kelimelerle ifade edilmeye çalışıldığında ister istemez ayrıntılarından soyunuyor. Rengini, zenginliğini, mahiyetini aldığı ayrıntıları feda ediyor, düzleşiyor, kurulaşıyor, sığlaşıyor. Anlamın çoğu hayatın girinti çıkıntılarında çünkü! Bunlardan vazgeçtiğimizde, elimizde kalan bir mühendisin bir makinede gördüğü kadar bir şey oluyor. İşleyişi açıklıyor bu bakış belki ama bu işleyişi sağlayan sebepleri, dinamikleri, incelikleri, hassasiyetleri açıklamıyor.

‘Görünmez Kentler’den kritik açılımları olan birkaç cümle daha alalım buraya: “Yolculuk yapa yapa farklılıkların kaybolduğunu fark ediyor insan: her kent bütün öteki kentlere benziyor sonuçta, biçim, düzen ve uzaklıkları değiş tokuş ediyor aralarında yerler, ‘biçim’siz, ince bir toz bulutu kaplıyor kıtaları.”

Farklılıklar neden önemli? Çünkü yaradılış bunun üzerine kurulu… Hepimiz birbirimizden farklıyız. Hikayemiz bu farklılıklardan doğuyor. Bu farklılıklar törpülendikçe hepimiz belli standartlar üzerinden büyük ölçüde aynılaşıyoruz. Bu hal, hikayelerin de standart bir akışta ilerlemesi, her kişiye özgün ayrıksı ve zenginleştirici karakterini yitirmesi, hiçbirimizde yaşama zevki bırakmayacak derecede anlam kaybına uğraması sonucunu doğuruyor.

Hayatlarımız birbirine benzedikçe, kişiliklerimiz de birbirini tekrar eder hale geliyor. Bu yaradılıştan kazandığımız başkalıkların kaybolması ve her bir insanın kendi başkalığından hayata katabileceği zenginlikleri kaybetmesi anlamına geliyor. Hayat küçülüyor, sıradanlaşıyor ve sürekli kendini tekrarlayan, fazlasıyla tahmin edilebilir bir döngüselliğe mahkûm oluyor.

“Bana anlamlı bir şey söyle!” dedi yapay zekaya. “Yaşa!” dedi sadece yapay zeka cevaben!

Köşeli kelimeler tuğlalar gibi… Sürekli biriktirip üst üste ve yan yana koyduğumuzda onları, aşılmaz duvarlar örmüş oluyoruz etrafımıza. Hayatın nefesi, bize ulaşmak için sızacağı gedikleri bulamıyor bu kalın duvarlarda.

“Her nutka çıkanın günün anlam ve öneminden bahsettiği” dedi beyaz saçlı adam, “anlamsız ve önemsiz günler yaşıyoruz mütemadiyen!”


#insan
#hayat
#Gökhan Özcan