Nihat

04:007/07/2025, Pazartesi
G: 7/07/2025, Pazartesi
Gökhan Özcan

Biraz sonra, okumaya başladığınız bu satırları yazıp bitirince Nihat Genç’in cenaze namazına gideceğim. Nihat Genç’in cenaze namazı! Kendi dilinin söylediği şey bu kadar mı yabancı gelir insanın kulağına? Yorulmak bilmeyen, sürekli akan biriydi Nihat; coşkuyla, heyecanla ve öfkeyle… Hikayesinin bir durma noktası olacağını hiç hesaba katmamışım demek! Onun aramızdan ayrılışına üzülenlerin her birinin kendince bir Nihat Genç’i var. Çok katmanlı, çok değişkenli bir hayat yaşadı çünkü. Trabzon’daki

Biraz sonra, okumaya başladığınız bu satırları yazıp bitirince Nihat Genç’in cenaze namazına gideceğim. Nihat Genç’in cenaze namazı! Kendi dilinin söylediği şey bu kadar mı yabancı gelir insanın kulağına? Yorulmak bilmeyen, sürekli akan biriydi Nihat; coşkuyla, heyecanla ve öfkeyle… Hikayesinin bir durma noktası olacağını hiç hesaba katmamışım demek!

Onun aramızdan ayrılışına üzülenlerin her birinin kendince bir Nihat Genç’i var. Çok katmanlı, çok değişkenli bir hayat yaşadı çünkü. Trabzon’daki çocukluğu ve futbol günleri, 80 öncesinin kavgalı, mücadeleli, matbaalı yılları, sonra Genç Sanat, Sakarya Çay Ocağı, romanla, eserle dolu günler ve geceler, Leman yazıları, televizyon ve internet üzerinden tanınırlığının arttığı yeni zamanlar… Her dönemin içinde farklı yol arkadaşları buldu kendine. Ben Sakarya Çay Ocağı döneminin sakinlerindenim ve sonrasındaki ‘eser verme heyecanı’ günlerinin…

Yıllar önce (1993’te) Muharrem Sevil ve Sadık Yalsızuçanlar ile birlikte TRT’de ‘Kırk Ambar’ adıyla bir program yaptık, program içinde benim, sonradan bir kitabıma isim olarak koyacağım ‘Günlerin Gölgeleri’ diye bir bölümüm vardı. Kırk Ambar’ın son bölümünde Nihat’ı, kendi dünyası içinde izleyenlere anlatmak istedik. Şimdi 12-13 dakikalık o bölüm “27 yıl önceki Nihat Genç” ifadesiyle internette dolaşıyor.
İzlemenizi isterim
, oradaki Nihat Genç, benim Nihat Genç’im ve ben hala oradayım.
Peki kim o? İçindeki Karadeniz sesleriyle bir yerlerden Ankara’ya bakan ve şunları söyleyen Nihat Genç: “Eser çok daha başka bir yerde. Dönüp baktığımızda bu politik kavgaların içinden eserin geldiğini görmüyoruz.
Çok yanıltıcı ve sahte tartışmalar… Eseri çok daha başka bir yerde kurmalıyız. Verili özgürlüğün, günümüzdeki bu sahte sansür, sahte yasak tartışmalarının çok ötesinde bir yerde eser… Bu eserin kavgasını vermek zorundayız. Ben böyle bir yerde gezinmek istiyorum…. İnsan düşüncesinin tek katma değeri eserdir, bu eseri bulup çıkartacak kavgadan yoksunuz. Ben yoksul kalmamak için yazmaya çalışıyorum.”

Gecesini gündüzünü ‘eser’ dediği o şeyle kâh kucaklaşarak, kâh cebelleşerek, kâh acılar içinde kıvranarak nasıl doğum sancılarıyla geçirdiğini biliyorum. Bu Çağın Soylusu, Dün Korkusu, Soğuk Sabun, Dar Alanda Tufan nutfeden birer can parçasına, göz nuru birer evlada dönüşürken yanı başındaydım. Nihat’ın önce Ulucanlar’daki, sonra Bahçeli’deki evlerinde, günü ve geceyi beraberce kırk çeşit muhabbetle geçiren, aynı sofrada salçalı spagetti yiyen, demli çaylar içen, sonra boş ve neredeyse eşyasız odalara dağılıp kendini yazma sancılarına bırakan üç silahşörden biri bendim. Diğeri de sevgili Hakan… Çete oldular ikisi sonra, malum…

Beraber aç kaldım Nihat’la, iftar ettim, Sakarya Çay Ocağı’nın önünde bir aşağı bir yukarı volta attım milyonlarca kere. Ben suskun olandım daha çok, o ikimize de herkese de yetecek kadar konuşkan olan. İçinden çok şey geçiyordu, hayata bakıyor oradan anlatacak ve anlatmaya değer
çok şey buluyordu
. Anlattıklarını dinledim, yazdıklarını okudu dinledim. Karadeniz’in dalgaları gibi kıyılarıma vurdu mütemadiyen Nihat’ın içine sığdıramadığı dalgaları. Elini bıyığına götürüp sessizleştiğinde, anlardım büyük hoyrat bir dalga geleceğini ardından.

Sonra yollar çatallandı. Kendimize uygun olanı seçip oradan yürüdük. O benim yürüdüğüm yolu yadırgadı mı bilmiyorum, ben onunkini yadırgamadım. Nihat her daim akmak durumundaydı, kendi yatağında akmaya değer gördüğü yerlere doğru aktı. Sessiz, ifadesiz ama kırılıp dökülmesi olmayan bir ayrılıktı bu. Ama nihai bir ayrılık değildi, sadece mümkün olan yolu buydu birbirimizde var olmayı sürdürmenin.

İlk yazılarım, ilk kitaplarım, ilk heyecanlarım, unutulmaz dostluklarım, yol arkadaşlıklarım, Sakarya Çay Ocağı… Hayatımın en
zengin, en özenle sakladığım yılları, hatıraları… İçinde Nihat hep var ve olacak. Uzak kalmak bu hatıraları kendi sıcaklığı içinde saklamanın bir yoluydu belki de. Nihat’la en baştan beri pek çok konuda farklıydık aslında; ama edebiyat ortak paydası hayatımızın her yerini kaplıyordu o yıllarda, hiç yolumuza çıkmadı neredeyse bu farklılıklar. Çıkması da gerekmiyordu aslında. Hiçbir konuda tartışmadık, hiç kırgın olmadık birbirimize, herkes kendi hikayesini yaşıyordu nihayetinde, kendi doğrularıyla.

Bugün Nihat Genç’i farklı portreleri üzerinden tanıyan, seven pek çok insan var. Bunların hepsi gerçek, hepsi Nihat Genç! Deli bir ırmaktı o, kıvrıla kıvrıla aktığı her noktada birbirinden farklı ama yine tastamam kendisiydi.

Bana soracak değiller tabii ama sevenlerinin en çok romancı Nihat Genç’i saklamasını isterim hafızalarında. Adı üstünde güncel olan her mesele zamana yeniliyor ve unutuluyor. Ama Nihat’ın çok iyi bildiği gibi eserler kalıcıdır. ‘Dün Korkusu’na, ‘Soğuk Sabun’a, ‘Bu Çağın Soylusu’na, ‘Kompile Hikayeler’e yeni baştan bakalım.
İçini, biriktirdiklerini,
gözlediklerini adeta boca ettiği bu kitaplar bu memleketin
çok içli insan hikayeler
ini, çok derin hayat ayrıntılarını
cömertçe sunar okuyucusuna.
Ve bana sorarsanız her şeyden çok bir romancıdır Nihat.

Son konuşmamızda ümitliydi, beni de inandırmıştı iyileşeceğine. Olmadı. Elden gelen bir şey yok, inna lillah ve inna ileyhi raciun. Allah’tan rahmet diliyorum. Sevgili eşi Nuriye’nin ve oğlu Laçin’in ve bütün sevenlerinin acılarını paylaşıyorum.

#Aktüel
#Nihat Genç
#Gökhan Özcan