Dünya hâlâ balığın sırtında, öküzün boynuzunda mı?

04:009/11/2025, Pazar
G: 9/11/2025, Pazar
Hayreddin Karaman

Bugün size bir dost mektubu takdim edeceğim. Mektubu yazan Mustafa Çalışkan, Diyanet’te üst düzey önemli ve başarılı hizmetler verdikten sonra emekli, halen sosyal medyada faal olan bir hemşehrimdir. Mektupta anlattığı olay ibretliktir; çünkü cahil bir sahte şeyh ile ilgilidir ve bunların sayısı az değildir. Tarikat, şeyhe, sorgusuz, itirazsız teslim esasına dayanır, biz hocalar bir konuşma yapıyoruz, yazı yazıyoruz, ders okutuyoruz muhataplarımız bizi soru yağmuruna tutuyorlar, tenkit ediyorlar,

Bugün size bir dost mektubu takdim edeceğim. Mektubu yazan Mustafa Çalışkan, Diyanet’te üst düzey önemli ve başarılı hizmetler verdikten sonra emekli, halen sosyal medyada faal olan bir hemşehrimdir.

Mektupta anlattığı olay ibretliktir; çünkü cahil bir sahte şeyh ile ilgilidir ve bunların sayısı az değildir. Tarikat, şeyhe, sorgusuz, itirazsız teslim esasına dayanır, biz hocalar bir konuşma yapıyoruz, yazı yazıyoruz, ders okutuyoruz muhataplarımız bizi soru yağmuruna tutuyorlar, tenkit ediyorlar, karşı görüş açıklıyorlar… iyi ki de yapıyorlar; böyle olunca açık yaraya kurt düşmüyor.

Tarikat şeyhi cahil ise, sahtekâr ise ona teslimiyetin nelere mal olacağını ve tarih boyunca olduğunu bir hatırlayalım.

Bir Müslüman’ın önünde, nefsini ıslah etmek, Allah’a halis kul olmak, ibadetlerinin hazzını alabilmek, Allah Teâlâ’ya yakınlık hissinin doyulmaz mutluluğunu yaşamak için iki yol vardır:

1. Meşhur velî hadisinde Efendimiz’in (s.a.) buyurduğu “farz ve nafile ibadetlerle Allah’a yakınlaşmak (veliyullah, Allah dostu olmak),

2. Bunu yapmaya bilgisi ve iradesi yetmiyorsa kâmil bir mürşidin (ahlâk ve ruh eğitimcisinin) yardımına başvurmak. İşte bu eğitimcinin sıfatı “şeyh, mürşid, mürebbî…”dir. Bu kişinin âlim, âmil, güzel ahlâk sahibi ve kemal yolunda ilerlemiş olması şarttır.

Âlim olmayandan asla mürşid olmaz.

Âlim olup âmil olmayan ve tekmîl yetkisi bulunmayan kişiden de mürşid olmaz.

Bu girişten sonra mektubu sunuyorum:

02.11.2025 tarihli Yeni Şafak gazetesindeki "Doğrudan Doğruya Kur’an’dan Alıp…” başlıklı yazınızı dikkatle okudum. Konuyu çok güzel açıklamışsınız. Yüce Allah razı olsun!

Hocam!

Yazınızda belirttiğiniz “Ben de sussam belki olurdu; çünkü meclis özeldi, fakat susamayıp sordum” ifadeniz, bana 1968 yılı Ramazan Bayramı’nda yaşadığım garîb bir olayı hatırlattı. Şöyle ki;

Rahmetli annem, Osmancık ilçemizde ikamet eden ve “Alişıh’ın Ahmet” denilen bir kişiye “Manevi uyarıcım” derdi. Ben de bu kişiyi, hafızlığa çalıştığım 1962 yılından itibaren tanıyordum. Çorum İmam-Hatip Okulu’nun dördüncü sınıfında okurken 1968 yılı Ramazan Bayramı’nda köyüme gelmiştim. Annem, Ramazan Bayramı vesilesiyle beni, Alişıh’ın Ahmet’e gönderdi. Ben de gidip bu kişiye annemin selamını söyleyerek elini öpüp oturdum. Bu sırada adı geçenin müridleri toplanmışlardı. Konuşurken şöyle bir konu anlattı:

“Dünya ala öküzün boynuzları üzerinde duruyor. Suyun üzerinde duran dünya niçin batmıyor derseniz, bunu şöyle cevaplandırırım: Mesela; Bir pelte tabakının içerisindeki “pelte” nasıl sallanıyorsa dünya da öyle sallanıyor. Dünya dönmüyor. Bir defasında Süleyman (a.s.) bir kuşa emrederek, “Dünyanın öbür tarafını bul gel” diye emir verdi. Bunun üzerine kuş üç ay bir denizin üzerinde uçtu, bir adaya kondu. Üç ay daha uçtu, yine bir adaya kondu. Üç ay daha uçtu bir adaya kondu. O zaman balık sudan çıkarak kuşa “Nereye gidiyorsun” diye sordu. Kuş da Süleyman (a.s.)’ın emrini anlattı. Bunun üzerine balık: “Be kuş: Üç ayda kuyruğumdaki adaya kondun; üç ayda sırtımdaki adaya kondun ve üç ayda da başımdaki adaya kondun. Bu kadar kısa bir mesafeyi dokuz ayda uçabildin. Uçsuz bucaksız bir Dünya’nın ucunu nasıl bulacaksın” dedi. Bu cevaptan sonra kuş dönüp Süleyman (a.s.)’a gelerek durumu anlatıp özür diledi. Bu ifadelerden sonra Alışıh’ın Ahmet, bana hitaben: “Bizim Mahbub’un oğlu Mustafa buna inanmaz. Çünkü İmam-Hatipliler, bizin anlattıklarımızı kavrayamazlar” dedi. Ben de: “Hacı Baba! Bu anlattıklarınız nerede yazıyor” dedim. Mezkûr kişi, “Kur’an’da yazıyor. Süleyman (a.s.)’ın kıssalarının anlatıldığı surede” deyip Kur’an-ı Kerîm’in yapraklarını çevirmeye başladı. Aradı aradı, ancak bulamayınca: “Ben Arapça bilmiyorum. Bu hususlara Kur’an okurken vakıf oluyorum” diyerek sözlerini tamamladı. Ben de Çorum Din Görevlileri Derneği’nden taksitle sekiz ciltlik Ömer Nasuhi Bilmen Hocamızın “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri” isimli eserini alıp okudum ise de Alişıh’ın Ahmet’in anlattıklarına orada rastlamadım.

Sayın Hocam! Alişıh’ın Ahmet’in, müridleri huzurunda anlattıkları bu asılsız hikâye üzerine gerçek bir yazı yazacağınızı düşünerek söz konusu hatıramı anlattım.

Selâm ve hürmetlerimi arz eder, ellerinizden öperim.

(Mustafa Çalışkan/02.11.2025)


Bu balık ve öküz hikâyesini hadis diye nakleden kitaplar da var; bu yüzden kaynağına bakmadan veya âlimine sormadan bir sözü hadis olarak kabul etmek de çok sakıncalıdır.


#Mustafa Çalışkan
#mektup
#dünya