İsrail’in İran’a saldırısıyla başlayan on iki günlük savaşın kendisinden çok sonuçları bölgesel ölçekte depremlere yol açtı. İki ülkenin çok ötesinde yıkıcı bir gerçek coğrafyanın tamamını rehin aldı.
Artık her ülke; hiç ihtimal yokken, bir gece başkentlerin bombalana-bileceğini, füzelerle şehirlerin dövülebileceğini, bunun normalleştiğini biliyor.
En çılgın kararların anlık verilip birkaç saat içinde ülkelerin kendini savaşın içinde bulabileceğini, “yakın tehdit” gibi algılanan her hedefin sorgusuz sualsiz vurulabileceğini biliyor.
Diplomasi masalarının anlamının kalmadığını, ülkelerin gücü tek çözüm gördüğünü ve oyunu bu kurala göre oynayacağını biliyor.
Öyleyse İsrail-İran savaşının tekrarlanacağını, İsrail-Mısır ve İsrail-Türkiye arasında da benzer saldırı ve savaşların yaşanabileceğini de artık hepimiz biliyoruz. Coğrafyanın kalbinde İsrail olduğu müddetçe, bu savaşların hiçbiri kaçınılmaz değildir.
Öyleyse, yakın geleceğe hazırlanmak için olağanüstü bir döneme girdiğimizi, büyük bir hesaplaşmanın adım adım yaklaştığını, Gazze’deki insanlık kabusunun deliliğin sınırlarına dair bir gösterge olduğunu bileceğiz.
Öyleyse, Türkiye ile İsrail arasında bir savaşın İsrail yönetimi ve Türkiye’nin güvenlik birimlerinin aklında bir varsayım olmadığını bileceğiz. İsrail saldırganlığının Türkiye’nin bölgesel geleceğine yönelik birinci tehdit haline geldiğini bileceğiz.
Her ne kadar birçok çevre, “Türkiye ile İsrail masaya oturur ve bölgeyi dizayn eder” yaklaşımı ve beklentisi içinde olsalar da, bölgesel ve küresel güç matematiğindeki sarsıcı değişimlerin buna izin vermeyeceği, Türkiye’nin gelecek hesaplarında İsrail’in bütün boyutlarıyla engel olmaya devam edeceği ortada.
Üstelik bir güç ve çıkar çatışmaları, gelecek çatışmaları bugün başlamadı. Gazze ile başlamadı. 28 Şubat darbesiyle başladı ve o tarihten bu yana iki ülkenin ayrışmasının yol açtığı, bölge ölçeğinde güç çatışmasını izliyoruz.
Dikkat edin, İsrail yönetimi, İran’la savaşın hemen ardından Türkiye’yi tehdit ilan etmeye, Türkiye’de vurulacak hedefleri göstermeye dönük medya servislerine başladı. Hemen her gün “Türkiye İran’dan daha büyük tehdit” gibi haber ve yorumlar servis ediliyor.
Son bir haftadır, “Akkuyu Nükleer Santrali’nin vurulması gerektiği”, Türkiye’nin nükleer silah üreteceğine dair yaygaralar bile medyaya servis ediliyor. Siz bunu sadece Akkuyu olarak algılamayın, Akdeniz’de, Ege’de, Suriye’de, Irak’ta, sınırlarımızda, içeride “vurulacak hedefler listesi”nin bir işareti olarak görün.
Bu kadar pervasız hareket eden bir rejimin aklında başka neler olabileceğini tahmin edin. Bir gece ansızın bütün hesapları sıfırlayacak bir olayın gerçekleşebi-leceğini, İsrail’i yöneten soykırımcıların aklının böyle çalıştığını düşünün!
Ve yaşadıkları korku ve paranoyanın genetik bir karakter olduğunu, “Türkiye korkusu”nun varoluşsal bir korku haline geldiğini, Türkiye’nin kendilerini ve İsrail’i yok edeceğine gerçekten inandıklarını düşünün.
Muhtemelen Türkiye İsrail’in bu durumunu görüyor ve hazırlıklarını yapıyor. Ama hep söylediğimiz; “savunmada kalmak intihardır” cümlesinin sonuçlarını İran’da gördük. Ülkeyi içeriden nasıl vurduklarını gördük. Öyleyse Türkiye bundan sonra hiçbir şekilde “savunma öncelikli bir ülke” olmayacaktır.
Türkiye için böyle bir ajanda olmadığını mı sanıyoruz? Kıbrıs Rum Kesimi’ne, Yunanistan’a, Adalar’a yapılan ABD-İsrail yığınağının İran’a karşı, Rusya’ya yapılmadığını bilmediğini mi sanıyorsunuz?
Dostlukların ve ittifak ilişkilerinin ülkelere hiçbir güvence ve sağlamadığının idrakiyle bakarsak, tehdidin sınırlarımıza hatta içeriye kadar girmeye çalıştığını ve bunun ağır bir cevabının hazırlandığını öngörebiliriz.
İşte bunları bilen Türkiye, büyük hazırlık içinde. Sadece İsrail kaynaklı tehditlere karşı değil, Ege’de, Akdeniz’de, Pakistan’dan Kızıldeniz’e kadar her yerde, sessiz ve akıllı büyük adımlar atıyor.
Bizler bunu olağanüstü savunma hazırlıklarında görüyoruz belki ama jeopolitik aklı nakış nakış dokuyan bir Türkiye emin, kararlı, güçlü adımlarla yoluna devam ediyor.
İsrail bu anlamda belki bir çılgınlık yapıp Türkiye’yi yavaşlatabilir. Ama asla durduramaz. Bu yavaşlatmanın bedeli ise İsrail haritası üzerinde kendini mutlak gösterecek ve İsrail’in intiharı olacaktır.
Hindistan-Pakistan savaşından İsrail-İran savaşına, Gazze/Filistin meselesinden Suriye-Akdeniz kuşağına, Avrupa güvenliğinden Orta Asya-Hint Okyanusu kuşağına Türkiye’yi her yerde görüyoruz ve göreceğiz.
Fevriliğin değil aklın ve hazırlığın öne çıktığı bir tarihin şimdiden yazıldığını görüyoruz. Yaklaşan küresel fırtınalara karşı devleti güçlendirmeyi, milleti güçlendirmeyi, içerideki direnci güçlendirmeyi önceleyen Türkiye, 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana bu hazırlıkları yapıyor.
İçeride terörü bitiren, Suriye’nin kuzeyinde terörü çevreleyen, Irak’ın kuzeyinde bitiren, Karabağ’la sırtını sağlama alan, Suriye-Lübnan hattında bir direnç oluşturmaya çalışan Türkiye, bir zamanlar kendine kapatılan Orta Asya ve Ortadoğu kapılarını ardına kadar açmayı bildi.
Yıllardır, “21. Yüzyılın Sürprizi Türkiye’dir” derken işte bu sessiz ve akıl dolu hazırlıkların sonuçlarına işaret etmeye çalışıyorduk. Şimdi “Terörsüz Türkiye” planıyla çevresinde ve içerideki son tehditleri de ortadan kaldırmaya çalışıyor.
PKK’nın silah bırakması, Abdullah Öcalan’ın; “PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir” cümlesi Kürt Baasçılığını bitirmiştir.
Irak ve Suriye’de biten Arap Basaçılığı’ndan sonra bu kararın da bölge ölçekli etkileri olacaktır. Türk Baasçılığı CHP üzerinden hala direnmektedir. O da tasfiye edilecektir.
Çünkü bu siyasal kalıplar İngiltere ve Avrupa’nın yirminci yüz yıl boyunca coğrafyamızı yönetme kalıplarıdır. Artık bir karşılığı kalmamıştır.
Coğrafya ve Türkiye ölçekli arka cephe hazırlığının belki de son aşaması “Terörsüz Türkiye” olacaktır. Türkiye’nin kuruluş dönemi tamamlanmıştır. Bundan sonra bölge ve küre ölçekli bir güç inşasına tanık olacağız.
Türkiye; durdurulamaz olduğunu, asıl ondan sonra dünyaya gösterecektir. Terörün sona ermesinden sonra asıl mesai İsrail tehditlerinin bölge ölçeğinde sona ermesinin hazırlıkları olacaktır.
Bunu bilen İsrail, önleyici bazı adınlar atmış, Türkiye’yi Suriye ve Lübnan’a yaklaştırmamaya çalışmış, PKK/YPG ile ortaklıklar ilan etmiş ama başarılı olamamıştır.
O zaman şuraya şöyle bir not bırakalım: PKK’dan sonra sıra İsrail’de. Bu kader kaçınılmaz. Ne kadar tehdit ederse etsin İsrail korkuyu kendi evinde yaşayacaktır.
Ya Türkiye’nin önünde diz çökecek ya da intihar edecektir! Öngörülebilir güç haritasının geleceği böyle yazılmaktadır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.