
Savaşı Karadeniz’e taşımak, Türk kıyılarına taşımak, Türk denizlerine taşımak, Adalar Denizi (Ege) ve Karadeniz’den Türkiye’yi çevrelemek, Doğu Akdeniz’den Türkiye’yi sıkıştırmak öteden beri ABD ve Avrupa’nın en büyük hedefiydi.
Bir zamanlar PKK üzerinden, terör üzerinden, siyasi terörizm üzerinden, Avrupa Birliği (AB) aparatları üzerinden bu savaşı Türkiye içinde, ana karasında yürütüyorlardı.
İçeride kurdukları “cephe” ile Türkiye’yi formatlıyor, kontrol altında tutuyor, bir “cephe ülkesi” olarak kullanıyorlardı. Onlarca yıl, vesayeti bu yöntemle ayakta tuttular.
Ama artık buna güçleri kalmadı. Yapamıyorlar. Türkiye o kadar güçlendi ki, kendi içindeki dış aparatları bir bir temizlemeye başladı. Tam bu sırada paniklediler, işi “Türkiye, iç işlerimize karışıyor” bile demeye başladılar. Mesela Fransa, mesela Almanya…
Hemen ardından savaşı Türkiye sınırlarına taşımaya başladılar. Türkiye-Suriye sınırına PKK’yı yerleştirdiler. DAEŞ’i (IŞID) yerleştirdiler. Türkiye ile Arap/İslam dünyası arasına kalın bir duvar örmeye çalıştılar.
Suriye’nin kuzeyinde bir “terör koridoru” oluşturarak, İran sınırından Akdeniz’e kadar bir Güney Kuşatması planı uyguladılar. Türkiye’nin Güney kapılarını kapattılar.
Bütün bunlar İsrail’in güvenlik önceliklerine göre planlanıyor, PKK ve YPG bu amaçla doğrudan İsrail tarafından yönetiliyor ve yönlendiriliyordu.
Güney Kapısı kapanan Türkiye’nin Anadolu’da sıkışacağını, diz çökeceğini düşündüler. Zaten öyle de yaptılar. Bu kuşatma tamamlanınca 15 Temmuz saldırısını, içeriden kuşatmayı başlattılar.
Ancak 15 Temmuz’u başaramayınca proje çöktü. FETÖ’nün gücü buna yetmedi. PKK’nın darbeye desteği yetmedi. Bir milli tepki, bütün hesapları bozdu. İşte bu tepkinin ruhu yüzlerce yıl Anadolu’ya sinen siyasi genetikti. Bunun hesabını yapamamışlardı.
Ardından Fırat Kalkanı ile Güney kuşatmasına müdahaleler başlatıldı. Belli bölgeler hariç, Suriye’nin kuzeyindeki “Terör Koridoru” parçalandı. İsrail’in eli zayıflatıldı. Suriye’de rejim değişince o proje daha da etkisizleşti. Türkiye Güney Kapısı’nı güvenceye almıştı.
Bu “yüzyıllık kuşatma”yı planlayanlar aynı çevrelemeyi Doğu Akdeniz’de ve Adalar Denizi’nde (Ege) de yapıyorlardı. ABD Dedeağaç’a yığınaklar yapıyor, İsrail Yunanistan ve Rum kesimi ile askeri anlaşmalar yapıyor, adalara silah yığınağı yapılıyor, Türkiye’nin güney ve batı denizlerini kapatıyordu.
Batı Kapısı tehlikedeydi ve Türkiye, Libya ile yaptığı anlaşmalarla bunu büyük ölçekte kırdı. Akdeniz’de büyük bir donanma gücü oluşturdu. İsrail öncelikli enerji koridorlarını boşa çıkardı.
Şimdi Mısır’la ve Libya’nın doğusunu kontrol eden Hafter yönetimi ile yakınlaşarak, Balkanlar’a yoğun askeri yatırım yaparak, Batı Kapısı’nı güvenceye alma yolunda büyük adımlar attı. Sudan’dan Libya’ya, Kızıldeniz’den Akdeniz’e bir istikrar kuşağı oluşturulması için elinden geleni yapıyor.
Bu arada elbette Ermenistan üzerinden denenen Doğu Kapısı’nı kapatma planı da Karabağ müdahalesi ile boşa çıkarılmış, Anadolu-Orta Asya koridoru açılmış, Türk Devletleri Teşkilatı’na güç verilmişti.
Şimdi Karadeniz, Türkiye’ye karşı yeni bir istikrarsızlık bölgesi olarak öne çıkarılıyor. Kuzey Kapısı’nda bir baskı oluşturuluyor. Türkiye-Rusya arasında bir savaşı kışkırtmak için bir şeyler ilmik ilmik dokunuyor.
Rusya-Ukrayna savaşını başlatanlar bu sefer de Karadeniz’i “Savaş Denizi” haline getirmeye çalışıyor.
17 Kasım’dan bu yana gemilere saldırılarla başlayanlar, ikinci, üçüncü adımlarda ne planlıyorlar henüz belli değil. ABD, Rusya, Türkiye, Ukrayna arasında barışın sağlanması yönünde güçlü adımlar atılırken gemi saldırıları ile sanki barış ihtimali sabote ediliyor dahası savaşı Karadeniz’e yayma, Türk kıyılarına taşıma yönünde çabalar öne çıkıyor.
Önce MT Orinda isimli Türk bayraklı tanker, sonra KAIROS ve VIRAT isimli gemiler saldırıya uğradı. Önceki gün ise, MIDVOLGA-2 tankerine saldırı yapıldı. Görünüşte Ukrayna ve Rusya karşılıklı gemilere saldırılar yapıyor. Ekonomik hedefler vuruluyor.
Ama bu en basit yorum. Bu saldırılarla ilgili kendini gizli tutan “saldırgan ülkeler” aramak akıllıca olabilir. Ege’de, Yunanistan’da, Romanya ve Bulgaristan’da, Gürcistan ve Kafkasya’daki İsrail unsurları, ABD unsurları, her gün Karadeniz üzerinde uçan bölge dışı SİHA’lar dikkatle izlenmeli.
Birileri sanki Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek için adımlar atıyor. Şartları olgunlaştırıyor. Türkiye ve Rusya, bu “savaştırma” planlarını iki kez atlattı, tuzağa düşmedi. Bu üçüncü deneme olabilir. Ama bu sefer başarırlarsa Rusya da Türkiye de imha olur. İki ülke de zayıflar, ABD ve Avrupa’nın tam da istediği budur.
Türkiye’nin önündeki en büyük tehlike, Avrupa’nın “Rusya ile savaşı” Türkiye’ye ihale etmesidir. Sanki “birileri” hem Ukrayna hem Rusya adına saldırılar yapıyor. Türkiye de Rusya da dikkatli olmalı. Avrupa’da ve İngiltere’de bu yönde adımlar seziyorum. Gemi saldırılarının nerelere uzanacağını gördüğümüzde, bu düşünce de olgunlaşacak.
Aslında İngiltere-Rusya savaşı Kuzey Denizi’nde, Baltıklar’da başlayacaktı. Özellikle İngiltere, savaşı Avrupa’nın uzağına, Karadeniz’e itti.
Ukrayna Rusya karşısına sürüldü, kurban seçildi. Ukrayna yetmezse Polonya ve Doğu Avrupa ülkeleri de cepheye sürülecek, Kuzey Denizi’nden Ege’ye kadar bir Avrupa Doğu Cephesi oluşturulacaktı.
Avrupa’daki paniğe bakılırsa, Rusya karşısına bir güç çıkarılması biraz zor görünüyor. ABD Rusya ile doğrudan savaşmak istemiyor.
Almanya savaşa hazırlanıyor ama saldırı durumuna geçmek istemiyor. İngiltere zaten savaşın mimarıydı ama kendisi değil başkalarını savaşa sürüyor.
Öyleyse, “hazır güçlü bir ülke var, savunması olağanüstü büyüdü, neredeyse bütün kıtalarda etkinliği arttı, coğrafyanın patron devleti haline geldi, o zaman onu cepheye sürelim” demeye başladılar.
Avrupa’nın tamamı kendi gelecekleri için bir “fedakâr ülke” arayışına girdi. Son aylarda “Türkiyesiz Avrupa savunması olmaz” diye Ankara kapılarını aşındıran, ardı ardına silah ambargolarını kaldıran, Türkiye ile savunma alanında ortaklıkların kapılarını açan Avrupa liderleri, bir ihale, bir vekil ülke bulma peşine düştü.
Türkiye alabildiğine güçlenen savunma kapasitesi ile, NATO üyeliği ile, AB’ye entegrasyon kültürü ile Avrupa ve İngiltere için biçilmiş kaftan.
Türkiye’yi buna razı etmek için PKK’yı da YPG’yi de bitirirler. Suriye’yi toparlarlar, İsrail’in alanını bile daraltırlar. Ama çok daha büyük, sonsuz bir felaketi Türkiye’nin kapısına bırakırlar.
Ama artık ABD ve Avrupa için dökecek kanımız yok. Onların refahı ve zenginliği için ülkemizi mahvetmeye niyetimiz yok.
Avrupa zenginliğini, refah ve konforunu ayakta tutmak için bedel ödeme zorunluluğumuz yok. Çünkü bize verebilecekleri bir şey kalmadı.
Biz kendi yolumuzda gidiyoruz, kendi tarihi gerçeğimizi bugüne çağırıyoruz, kendi coğrafyamızda ortaklıklar kuruyoruz ve bir gelecek tasavvurumuz var.
Bundan sonra Avrupa’nın geleceği için Avrupalılar savaşmak zorunda. Kendi sınırlarını, ülkelerini, geleceklerini kendileri korumak zorunda. Bir bedel ödenecekse kendileri ödemek zorunda. Sanıyorum beş yüz yıl sonra Avrupa ilk kez böyle bir sınavla karşı karşıya.
Onlara biri şunu hatırlatmalı: Sömürge tarihi bitti. O düzen çöktü. Kullanacakları millet kalmadı.
Türkiye, Kuzey Kapısı’nda neler planlandığını ne senaryolar döndüğünü ne tuzaklar kurulduğunu anlayacak bilgeliğe sahip.
Gemi saldırıları ile varabilecekleri bir yer olmayacak. Türkiye Kuzey Kapısı’nı açık tutmayı bilecektir.
Bugünler; Karadeniz’den Akdeniz’e, Kızıldeniz’e kadar, Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafyada, büyük hazırlıkların yapıldığı, büyük tuzakların kurulduğu günler…
En küçük bir hareketin bile büyük sonuçları olabilir. Herkesin çok dikkatli olması gerekir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.