
Azerbaycan’daki zafer törenlerinden dönen komandolarımızı taşıyan C-130 kargo uçağının Gürcistan hava sahasına girdikten hemen sonra düşmesi, 20 vatan evladının şehit olması, hepimizi yasa boğdu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına, sevdiklerine, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, ve bütün Türkiye’ye başsağlığı dileriz. Çok üzgünüz.
Milletimiz, tarihimiz, coğrafyamız, hayatlarını vatanları için feda edenler üzerinde ayakta duruyor. Bu, yüzyıllardır böyledir ve bugün de böyle olmaya devam ediyor. Anadolu’dan Hicaz’a, Kafkaslar’dan Balkanlar’a, Gazze’den Yemen’e, şehit mezarlarımızın olmadığı hiçbir yer yok. Coğrafyamızın tamamı, şehir şehir, sokak sokak, metre metre, şehitlerin kanı ile yoğrulmuştur.
1071’de Anadolu’ya girdiğimiz günden bu yana, kesintisiz şehit veriyoruz. En son Balkan Harbi’nde, Birinci Dünya Savaşı’nda neredeyse imha olacak kadar büyük kayıplar, yıkımlar, trajediler hatta soykırımlar yaşadık. Yüz binlerin şehit olması, milyonların sürgünü ile, koca bir coğrafyanın bütün ağrılığı altında ezildik.
Türkiye içinde teröre binlerce şehit verdik. Soğuk Savaş dönemi Türkiye üzerinde yaşanan ABD-Sovyet çatışmalarında bile binlerce insanımızı kaybettik.
Ama biz ağlamayan bir milletiz. Anadolu’nun uzaklarında, dış sınırlarında büyük kıyımlara uğrarken bile suskunlukla, sabırla dik duran, kimseye şikâyet etmeyen, kimseden yardım istemeyen bir millet olduk. Ama hiç unutmadık. Çünkü zamanı geldiğinde bir bedel ödetiriz, biliyorduk. Hafızamız çok diri, hatıramız çok derindir.
Evet kargo uçağımızın düşmesi bir “kaza”. En azından şimdilik, teknik incelemeler sona erene kadar bu böyle. Hazırlanacak rapor, ne kadar açıklanırsa, bize doğru olanı gösterecek.
Teknik hata mı, pilot hatası mı, hava şartları mı? Ya da içeriden bir patlama mı, dışarıdan bir füze saldırısı mı, bir tür elektronik harp yöntemi mi, kesinlikle bileceğiz.
Ancak, biz bütün coğrafyada, Türkiye içinde o kadar çok şey yaşadık ki, her olaya bir şüphe ile, her “kaza”ya bir sabotaj ihtimali ile bakma alışkanlığımız çok gelişti. Bunda haklıyız, böyle olmak da zorundayız. Akıllı olmak, intikam, düşmanlık ve ihanet araçlarını iyi takip etmek zorundayız.
Dört motorlu, güçlü ve sağlam bir uçağın bu şekilde düşmesi hep soru işaretidir. Bu soruları sormayanların da bir duyarlılığı zaten yoktur. Özellikle de, Türkiye-Azerbaycan-Pakistan’ın güç gösterisine sahne olan Bakü’deki törenlerden sonra böyle bir şey oluyorsa, çok daha sorgulayıcı olacağız.
Uçağın düşme görüntülerini hepimiz izledik. Ürkütücü bir görüntüydü. Bu kadar net çekilip anında yayınlanan bu görüntü bile şüphe içerir. Bu kadar iletişim aracının olduğu yerde bu normal. Ama yine de bu sorunun da cevabı aranmalı. Kuyruk kısmı kopmuş, kanatları yanarak döne döne düşüyor. Gövdesi kopmuş, uçağın içi görünüyor. Bir film sahnesi gibi.
Teknik olarak konuya hâkim olanlar, dört motorlu böyle bir uçağın bu şekilde havada parçalanıp düşmesinin çok zor olduğunu, bu uçakların kaza oranının çok düşük olduğunu, görüntülere göre hava muhalefeti ya da pilot hatası olmadığını, uçağın içeriden patlamış ya da dışarıdan saldırıya uğramış olma ihtimali olduğunu söylüyor. Bir iddia da şu. Pervaneleri çıkıp uçağın gövdesini parçalaması…
Bizim bölgede birçok saldırı “kaza” görüntüsü altında yapılır. Birçok “kaza” da aslında kaza değildir ama öyle tanımlanır, arşive bırakılır. Kişisel olarak bu “kazalar”ın bağlamlarını dikkatle izlemeye çalışırım. Birçoğu her zaman bir yerlere uzanır. Devletlerin ve güçlerin örtülü hesaplaşmasının parçası olarak ortaya çıkar.
Bir petrol boru hattında patlama, Kuzey Denizi’nde doğalgaz hattının patlaması, fiber hatların kopması, bir füzenin yanlış adrese gitmesi, iki geminin açık denizde çarpışması vs. Bazı trafik kazaları, bazı kalp krizleri bile suikasttır!
Türkiye’nin, Karabağ’dan Keşmir’e, Libya’dan Sudan’a, Suriye’den Gazze’ye her alanda “Adil Müdahale”de bulunduğu, Doğu Akdeniz’de korkunç bir hesaplaşmanın yaşandığı, askeri unsurlarımızın Afrika’nın derinliklerine kadar ortak alanlar oluşturduğu bir dönemde, her “kaza” şüphedir.
Üstelik bu kaza bir askeri kargo uçağı ise, yirmi askerimiz şehit oluyorsa, bütün şüpheler esas, bütün sorular doğrudur. O zaman “şüpheler”e bakalım:
Karabağ savaşı Azerbaycan, Türkiye, Pakistan üçlü zaferidir. Aynı üç ülke, Hindistan-Pakistan arasındaki son çatışmada da dayanışma içindeydi. Hindistan utanç verici bir yenilgi yaşadı. Hemen ardından Yunanistan’a uzun menzilli füzeler göndermeye başladı.
Bu, Türkiye ile hesaplaşma içindi. Daha da önemlisi, Ermenistan’ı silahlandırmaya, bu ülkeye füze sistemleri göndermeye başladı. Hindistan’ın Türkiye ile görülecek bir hesabı vardı ve bunu açık yapıyordu.
Ermenistan’daki Hint füzeleri böyle bir “kaza”ya karışmış olabilir mi? Hindistan bunu becerebilir mi? Ya da başka unsurlar bu füzeleri bu amaçla kullanabilir mi? Ama Türkiye’den bir intikam alma peşinde olduğu bir gerçek.
Rusya-Ukrayna savaşı bütün Kafkasya bölgesinde ve Karadeniz’de tehlikeli durumlar oluşturuyor. Daha önce bir hava savunma füzesi ile bir Azerbaycan uçağı düşürülmüş, Bakü ile Moskova arasında ciddi bir kriz patlamış, durum zor sakinleştirilmişti.
Ukrayna füzelerinin Kafkasya’ya ulaştığı, dronlarının neredeyse Sibirya’ya ulaştığı biliniyor. Rus hava savunma sistemlerinin kendiliğinden harekete geçerek birçok bölgede tehdit oluşturduğu biliniyor.
İsrail, bütün coğrafyada Türkiye ile hesaplaşıyor. Libya’dan Sudan’a, Gazze’den Suriye’ye, Kafkasya’dan Basra Körfezi’ne her alanda Türkiye ile çatışıyor. Bütün cephelerde Türkiye karşısında kaybetti.
Ama örtülü saldırılar, suikastlar, uçak düşürmeler, füze kazaları, elektronik harp araçları üzerinden intikam saldırıları, sivil teknoloji üzerinden savaş yöntemleri İsrail’in hep başvurduğu yöntemler.
İsrail istihbaratının o bölgede güçlü olduğunu biliyoruz. İran helikopterinin düşmesi ve Cumhurbaşkanı’nın ölmesi olayında da gözler İsrail istihbaratına dönmüştü. İran içindeki uyuyan hücreleri ile yaptığı saldırılar, cep telefonlarını silah olarak kullanmalar Mossad yöntemleridir.
Ve dahası… İsrail ve Hindistan tek cephedir. Gazze’de soykırıma Hindistan da katılıyordu. Yunanistan’ı silahlandırmada iki ülke birlikte hareket ediyor. Türkiye’den intikam alma konusunda birlikte hareket ediyorlar.
Kimin istihbaratı, kimin lojistiği, kimin düğmeye bastığı araştırılırken tek bir ülke değil, belki de bir istihbarat koalisyonu söz konusu. Bu olay, Türkiye’ye karşı bütün cephelerde kaybeden İsrail’in bir intikam saldırısı olabilir mi?
Bütün bunları, onlarca yıl terör, güvenlik, örtülü operasyonlar, savaşlar, çatışmalar, örgütler üzerine günlük takip yaparken öğreniyorsunuz. Görünenin ötesinde örtülü cephelere bakıyorsunuz.
Güç çatışmalarının, hesaplaşmaların hukukun ve diplomatik ilişkilerin dışında aslında bu yöntemlerle devam ettiğini fark ediyorsunuz. Ve bütün olağanüstülükler normalleşmeye başlıyor.
İnanın bizim sorduğumuz sorular, tartıştığımız ihtimaller, İsrail’in yaptığı olağanüstü kötülüklerin yanında bir hiç kalır.
İnceleme sonuçlarını bekleyeceğiz. Eğer bu bir saldırıysa, eğer şüpheli ülke ve ülkeler varsa muhtemelen hiçbir şey açıklanmayacak, bilemeyeceğiz. Yapılan açıklamaları esas alacağız.
Ama, Türkiye’ye karşı terör örgütleri besleyen, suikastlar yapan, içeride “siyasi terörizm”i güçlendiren, birçok ülke ile ortaklıklar kuran, birçok ülkeyi bu amaçla silahlandıran, Ege Adalarına bile füzeler yığan, Rum Kesimi’ni bile cepheye dönüştüren İsrail’den Türkiye’ye karşı büyük bir saldırı bekliyorum.
Sadece Türk askerinin Gazze’ye gitmesini engellemek için bile bunu yapacaktır. Belki de şu an gördüğümüz böyle bir şeydir.
Bir not daha:
Bu olay, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in İBB iddianamesini açıkladığı gün gerçekleşti. “İntikam” için iyi düşünülmüş bir “zamanlama” bile insanın aklına geliyor. Öyleyse bu kimin intikamı? Bunu da düşünebiliriz.
Peki neden her şeyi birbirine bağlıyoruz? Her şey o kadar iç içe ki, bu karmaşayı ancak istihbaratçılar çözer. Bunu yapamayan devletler ölüdür.
Elbette henüz veri yok ama sezgilerimizi, güç matematiğindeki hesaplaşmayı, Kafkaslara yayılan İsrail istihbarat aygıtlarını ve hücrelerini düşününce, bir tesadüfün ötesine gidiyor aklımız.
Aklımızda binlerce soru var ve hepsi mantıklı. O soruları sordukça da öfkemiz patlıyor.
“Uçak düşürüldü” iddiası güç kazanırsa, arkasındaki adresi bulmak ve cevabını, yeryüzünün neresi olursa olsun, her yerde vermek boynumuzun borcu olmalı.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.