
X (Twitter) platformunun, hesap sahiplerinin hangi ülkeye mensup olduklarını, konum ve ülke bilgilerini kamuoyuna açmasıyla, sosyal medya üzerindeki örgütlü yapılar açığa çıktı.
“Sosyal medya çeteleri”, “sosyal medya örgütleri” deşifre oldu. “Çokuluslu örgütler” diyebileceğimiz ağlar üzerinden yaptırımların, şantajların, “muhalefet” adı altında ülkeleri hedef alan saldırıların kaynağı tespit edilir hale geldi.
Alında X platformu, devletlerin başa çıkamadığı, istihbarat örgütlerinin en büyük enerjisini harcadığı, kitleleri manipüle eden bir “yalan dünyası”nı açık etti.
Bu anlamda X platformu, bu kararıyla, “terörle mücadele”, “siyasi terörizm” gibi kavramların fotoğrafını ortaya koydu. Bunu neden yaptı, bilmiyorum ama Türkiye özeline gelirsek, “büyük yalan dünya”nın bütün gizli kodlarını servise sundu.
Türkiye’de, “muhalefet” adı altında yayın yapanların ezici çoğunluğunun ABD, İsrail, Hindistan, BAE, Hollanda, Almanya gibi Avrupa ülkelerinde açıldığı, buralardan yönetildiği, Türkiye’ye karşı bir “çokuluslu konsorsiyum”un saldırılarının söz konusu olduğu ortaya çıktı.
Aslında bir çoğumuzun bildiği gerçekler somutlaştı. “Türkiye düşmanlığı”nın kaynaklarının içeriden değil, dışarıdan bir örgütlenme üzerinden yürütüldüğü belirginleşti.
Bu durum, “iç muhalefet” kavramının anlamını yitirdiğini, iç muhalefet dediğimiz şeyin aslında bir “dış müdahale olduğu” gerçeğini, bu amaçla kurulan ve örgütlenen siyasi partilerin birer “dış etki yapılanması” olduğu ve yabancı istihbarat servisleri tarafından yönetildiği gerçeğini bize bir kez daha gösterdi.
Çok hazin bir şekilde, Türkiye’nin Atatürkçülerinin, Türkiye’nin CHP’lilerinin, ulusalcılarının, liberallerinin, “muhafazakâr muhalefet”inin, terör örgütlerinin bütün hesaplarının ağırlıklı olarak FETÖ ağı, teşkilatı, yapısı, kadroları tarafından yönetildiğini gördük.
Bu durumda, CHP tabanının, Atatürkçü kesimin kendi kimliklerini bir kez daha sorgulamaları, devleti ve milletiyle, Türkiye ile ilişkilerini bir kez daha tanımlamaları zorunlu hale gelmiştir. Kendilerinin muhalefet kimliği bir dış istihbarat müdahalesi olarak kullanıldığına göre, “vatan” kavramlarını bir kez daya gözden geçirmeleri şarttır.
İç muhalefet dış müdahale aracı haline geliyorsa, bu mekanizma, kendilerini kendi devletlerini döven bireylere dönüştürüyorsa, herkesin kendini hesaba çekme zamanı gelmiştir.
Peki neden böyle oldu? On yıllardır darbelerle dize getirdikleri, ekonomik saldırılarla yordukları, terörle köşeye sıkıştırdıkları Türkiye’ye karşı yeni bir “silah” keşfettiler. FETÖ gibi, devletin sinir sisteminde yerleşen ve “cemaat” adı altında örgütlenen bir taşeron istihbarat yapılanmasını sokağa sürdüler.
Gezi olayları ile, “sol” dedikleri çevrenin gücünün Türkiye’de hiçbir şey değiştiremeyeceğini kavramışlardı. Muhafazakâr silahı kullanılmadan sonuç alamayacaklarını görmüşlerdi. Üstelik bu yapı, devletin sivil ve askeri bürokrasisini eline geçirmişti ve çok güçlü bir silahtı. Elli yıl sonra bu silahı ateşlediler. Kendilerince en güçlü silahı kullandılar.
Ancak 15 Temmuz’da bu silah geri tepti. Yüzyıllara dayanan siyasi genetik o silahı ellerinde patlattı. Millet devleti korudu, bir iç ve dış işgalci müdahale, kendileri için felaketle sonuçlandı.
Ama teşkilat ortada kaldı. Yüzlercesini ABD’ye, Avrupa’ya, Güney Afrika gibi ülkelere taşıyıp korumaya aldılar. O yapı Türkiye’de ağır darbe aldı ama Batılı ülkelerde ayakta tutuldu.
Bundan sonra Türkiye’de muhalefet olan, Erdoğan’la hesaplaşan, siyasi parti olarak örgütlenen ya da toplumsal bir çevre olarak hareket eden bütün yapılar, bu hazır yapıyı kullanma yoluna gitti.
Çünkü o taşeron istihbarat yapısını, ABD istihbaratını da kullanarak, İsrail istihbaratı, Mossad kurmuştu. Atatürkçülüğü kullananlar bu Mossad yapılanmasını kullanma yoluna gitti. CHP üzerinden müdahil olanlar, PKK üzerinden müdahil olanlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la meselesi olan muhafazakâr çevre üzerinden müdahil olanlar bu hazır altyapıya yönlendirildi.
Ekrem İmamoğlu, FETÖ sonrası Türkiye içindeki en büyük projeydi ve bizzat bu yapı tarafından, Türkiye ile hesaplaşmak için, içeride örgütlenmişti. Para kaynakları sadece İBB’deki yolsuzlukla sınırlı değildi. Körfez, İsrail ve Batılı ülkelerdi.
Kamuoyu etkileme mekanizmaları için, FETÖ’nün bıraktığı altyapı kullanılıyordu. 15 Temmuz’un arkasında hangi ülkeler varsa, Ekrem Projesi’nin arkasında da aynı ülkeler ve çevreler vardı.
İBB’yi alanlar, Türkiye’yi de almak istiyordu ve Türkiye toplumunun bütün tuşlarına basıyordu. Bütün sosyal çevreleri kullanıyor, hepsine ayrı mesajlar veriyordu. Yeni bir siyasi dinamik oluşturuluyor, bu dalganın FETÖ’den tamamen bağımsız olduğu görüntüsü veriliyordu. Oysa hepsi, Mossad’ın kurduğu “altyapı” üzerinden yürütülüyordu.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.