Zirveye giden Erdoğan’ın zihninde bir coğrafya var? Türkiye garantör, Türk askeri Gazze’de ise ateşkes kalıcı olur. “Peki ya Türkler geri gitmezse!” Türkiye ile “Büyük Pazarlık Masaları” artık kurulmalı…

04:0014/10/2025, Salı
G: 14/10/2025, Salı
İbrahim Karagül

Hamas ve İsrail dün esir takasını gerçekleştirdi. Önce yirmi İsrailli rehine teslim edildi. Ardından Filistinli esirlerin serbest bırakılmasına başlandı. İsrailli rehineler gayet bakımlı, neşeli, kendilerine iyi davranılmış. Bazıları Kassam savaşçılarının kendilerini İsrail saldırılarından korumak için bedenlerini siper ettiğini bile söyledi. Kendilerine son derece nazik davranıldığını söyledi. Filistinli esirlerden ilk bırakılanlardan biri küçücük bir çocuk. Bir gün önce serbest bırakılanların

Hamas ve İsrail dün esir takasını gerçekleştirdi. Önce yirmi İsrailli rehine teslim edildi. Ardından Filistinli esirlerin serbest bırakılmasına başlandı.

İsrailli rehineler gayet bakımlı, neşeli, kendilerine iyi davranılmış. Bazıları Kassam savaşçılarının kendilerini İsrail saldırılarından korumak için bedenlerini siper ettiğini bile söyledi. Kendilerine son derece nazik davranıldığını söyledi.

Filistinli esirlerden ilk bırakılanlardan biri küçücük bir çocuk. Bir gün önce serbest bırakılanların hapishanelerde hazırlık görüntüleri yayınlandı.


ESİRLERE BİLE SOYKIRIM UYGULANMIŞ!

Gözleri bağlı, korkunç bir eziyet ve aşağılama bizzat servis edildi. İşkence, kötü muamele, aşağılama, bitap düşmüş, tükenmiş insanlar...

Esirlere bile soykırım devam etmiş. Ve üstelik bunlar sadece kendi vatanlarında oldukları için kaçırıldı. Evlerini, ailelerini, topraklarını savundukları için bunlara maruz bırakıldı. İnsan zihnini tersyüz eden bir gerçeklik sınavı ile karşı karşıyayız. Doğruluk, gerçeklik, normallik, meşruluk kavramları, zihinlerimizi iğfal edecek ölçüde yeniden kurgulanmış.


TRUMP’IN ÖDÜLÜ, GAZZE HALKININ “İNSAN EKSENİ”…

ABD Başkanı Trump dün İsrail’e geldi, Parlamentoda konuştu. Kendisine, Ateşkes Anlaşması sebebiyle Mısır tarafından Nil Nişanı, İsrail tarafından Devlet Madalyası verildi. Trump’ın egosu, başarı tutkusu bir şekilde tatmin edildi. Nobel Ödülü alamadı ama bu ödüllerle sakinleştirildi.

Ateşkes kararı ile iki yıldır devam eden soykırım, İsrail barbarlığı “şimdilik” durduruldu. Gazze halkı bir nefes alabildi. On binlerce evladını toprağa gömen bu milletin sevincini görünce, nasıl bir direnç, nasıl bir umut, nasıl bir “saf insan hali” diye derin derin düşünmeden edemiyor insan. Bu kadar ağır bedeller ödemelerine rağmen hepimize insan eksenini yeniden hatırlattılar.


BU “ATEŞKES”İN GERÇEK MİMARI ERDOĞAN’DIR!

Ateşkes anlaşması için liderler Şarm-el Şeyh’e gitti. Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantıda konuşma yapacak. Açık söyleyelim, Ateşkes’in gerçek mimarı Erdoğan’dır. Ama o, ödül ya da şan şöhret için değil, büyük coğrafyanın derin hafıza ve idraki ile hareket ettiği için, hep daha uzun vadeli hesapların içinde oldu. Dolayısıyla “Erdoğan müdahalesi”nin içeriği tam olarak kavranamadı.

Trump’la o telefon konuşması olmasaydı, ABD Başkanı Netanyahu’nun yalanları ile bu sefer de “diplomatik soykırım” devam edecek, Gazze halkı sürgüne gönderilecek, anlaşma olmaması için ağır maddeler dayatılacak, soykırımı devam ettirmek için yeni şartlar hazırlanacaktı.


TÜRKİYE GARANTÖR, TÜRK ASKERİ GAZZE’DE İSE ATEŞKES KALICI OLUR.

Erdoğan-Trump görüşmesi bu oyunu bozdu. Muhtemelen Erdoğan, Trump’a başka bir pencere açtı: “Böyle devam ederseniz bütün coğrafyayı kaybedersiniz, Netanyahu’nun ipi ile kuyuya inmeyin” mealinde ikna edici cümleler kurdu. Daha iyi, daha gerçekçi bir teklif sundu. Her ne konuşulduysa, Erdoğan’ın müdahalesi bugünleri görmemize imkân sağladı. Yoksa Gazze imha edilecek, insansızlaştırılacak, İsrail topraklarına katılacaktı.

Ateşkes yapılır ama İsrail saldırganlığı devam edecektir. ABD kadar Türkiye, Katar, Mısır gibi Müslüman ülkelerin Gazze’de garantör olması, askeri olarak bulunması, güvenliği sağlaması, ateşkesin yaşaması için tek yol. Yoksa bir hafta içinde her şey durduğu yere geri döner.


“PEKİ YA TÜRKLER GERİ GİTMEZSE!”

İsrail basınındaki yaygaralara bakınca, “Erdoğan müdahalesi”, Türkiye’nin garantör olması, Türk askerinin Gazze’ye girmesi onları ölümcül derecede rahatsız etmiş. “Türkiye hem Kuzey’den hem Güney’den İsrail sınırlarına indi, bizi kuşatıyor” ağlamaları başlamış.

“Türkler girdikleri yerden bir daha çıkmazlar” genellemesi, bütün metinlerin arka planına yerleşmiş. Haksız da değiller, gerçeği görmüşler. Geri dönmeyeceğiz. Tarih artık böyle akacak, bunu durdurmaları imkânsız, sadece bunu anlamamışlar. Bir süre sonra bu gerçeğin de farkına varacakları gelişmelerle yüzleşeceklerini buraya not edelim.

Şimdi daha derin gerçeklere dönelim. Soykırımın yol açtığı şokla, kendimize dönelim, coğrafya algımızı sorgulayalım. Zihnimizi ve idrakimizi formatlayalım ve bundan sonraki yol

haritasına bakalım:


COĞRAFYA NASIL İSRAİLLİLERİN OLUYORMUŞ! BİZ ORADA YAHUDİLER’DEN DAHA FAZLA KALDIK.

Yahudiler üç bin yıllık coğrafya tarihinde sadece bir kesit. Binlerce yıllık Filistin, Kudüs, Gazze tarihinin sadece bir bölümü. Yüzyılların tarihinde bize ezberletilenler kadar yerleri yok. Üstelik bugün İsrail’i yönetenlerin, soykırımı yapanların bu topraklarla hiçbir bağı yok. Hepsi Gazze’ye, Kudüs’e uzak ülkelerden taşınmış. Ve ataları, hiçbir zaman o bölgede olmamış.

Hal böyle iken, İsraillilerin bütün coğrafyayı tapulu arazileri gibi görmeleri tam bir saçmalık. Coğrafyanın tamamına çökme girişimleri tam bir saçmalık. Bütün coğrafya tarihinin kendilerinden ibaret olduğu tezini işlemeleri en büyük yalanlarından biridir. Ve İsrail kurulduğundan bu yana, uyguladıkları zihinsel terörü bu coğrafyadaki her millete kabul ettirmeleri tam bir facia.


YA İTAAT ETTİRECEĞİZ YA TESLİM ALACAĞIZ!

Türkler yüzyıllarca yönetti bu bölgeyi. Öyleyse biz İsraillilerden çok daha fazla miras hakkına sahibiz. Öyleyse biz, İsraillileri ya itaat ettireceğiz ya da teslim alacağız. Öyleyse biz, bu toprakları yeniden yönetme hakkına da sahibiz. Ve Gazze’de yaşayanlar duygusal olarak, zihinsel olarak bize çok daha yakın, bizden. Gazze aslında biziz.

Gazze’de yaşananlar bütün bu tarihi ortaya sermeli. 1917’de Osmanlı-İngiliz savaşları, belki de o tarihe kadar Gazze için verilen en büyük savaşlardı. Gazze için en büyük savaşları İsrailliler değil biz verdik. O zaman bütün masalar bu gerçek üzerine yeniden kurulmalı.


ERDOĞAN “BÜYÜK MİRASÇI” ORADA…
BÜTÜN MASALAR YENİDEN KURULMALI.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şarm el-Şeyh’deki zirveye, yüzyıllara dayanan bir mirasın temsilcisi olan katılıyor. Arkasında böyle bir tarih var, böyle bir siyasi miras var. Zihninde de böyle bir gerçeklik olduğundan şüphe duymuyorum.

Zirvede, “Masa”da Gazze olacak ama sanki bütün bölge ile ilgili masalar kurulmasının ilk adımı olacak. İsrail’e rağmen böyle masalar kurulması, coğrafyanın gerçek tarihine, gerçek mirasına dönmesinin kapılarını açabilir, açmalı. Artık bölge, kendi tarihine dönmeli, İsrail’in, Yahudiler’in zihinsel işgalinden, körleştirmesinden kurtulmalı.

İsrail bir “Garnizon”dur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını korumak için formüle edilen bir yapıdır, devlet bile değildir. Ama 21. yüzyılın ilk çeyreğinde artık böyle bir Garnizon’a ihtiyaç duyulmadığı açıktır.


O “GARNİZON” ARTIK KAPATILMALI,
BÜYÜK MİLLETLER SAHNE ALMALI..

Dolayısıyla bu garnizonun artık ortana kaldırılması, coğrafyanın kendi doğal güç alanına dönmesi şarttır. Eğer bu bölge, 21. yüzyıl boyunca refah ve barış alanı olacaksa bu ancak İsrail gibi bir yapının yokluğunda mümkündür. İsrail’in olmadığı bir bölgede ciddi anlamda hiçbir savaş olmayacağı açıktır.

Soykırımın yol açtığı dehşet yeni bir resetlemeye yol açmalı. Her millet, ülkesine, coğrafyasına sahip çıkmalı. İsrail garnizonu üzerinden yüz yıldır bölgeyi yönetenlerin tarihi bitmiştir. Büyük milletler sahneye geçmeli. Artık bütün bölge, İsrail’in oyun alanı olmaktan kurtarılmalı.


TÜRİYE İLE “BÜYÜK PAZARLIK MASASI” ARTIK KURULMALI..
YOKSA BU SAVAŞLA OLACAK!

Bu bölgenin geleceği büyük güçler ile Türkiye arasında kurulacak masalara göre belirlenecektir. Ya da Türkiye’nin merkezinde yer alacağı savaşlara göre şekillenecektir. Bu ikisinden başka bir gelecek olmayacaktır.

ABD’nin ve Avrupa’nın, bölgenin geleceği için Türkiye’nin gücünü kabul etmeleri, durumu kolaylaştırmaları gerekiyor. Tarihin akışı böyledir çünkü. Dünyanın tamamında dışlanan Batı’nın, Türkiye’yi de karşısına alarak bu bölgede de dışlanmanın kapılarını açması kendileri için akılsızca bir adım olacaktır.

Bunu yaparlarsa bölgede kendilerinin de bir varlığı kalabilir. İkinci seçenek olursa, ABD de Avrupa da bu coğrafyada tek bir kaleye bile sahip olamayacaktır. Hiçbir oyun kuralı işe yaramayacaktır.


ONLARIN BÜTÜN GİZLİ HESAPLARINI BİLİYORUZ.
VE BİZ SADECE GÜÇ BİRİKTİRİYORUZ!

Coğrafyamız; İsrail, ABD, Avrupa oyunlarının bütün şifrelerini, bütün gizli alanlarını ezbere biliyor. Bugüne kadar “bilmiyor” gibi yapmaları, “aptal” muamelesi görmeleri “güç eksikliği”ndendi. Gücünüz yoksa zeki de olamazsınız, ezik bir şekilde kurulan oyunların figüranı olursunuz.

Ama artık coğrafya yeni bir güç alanı olarak öne çıktı. Türkiye gibi küresel bir aktör devreye gridi. Bölge ülkeleri eskisine göre çok güçlü. Tel Aviv’i toprağa gömecek güçler barındırıyor. İsrail’in kurulduğundan bu yana en saldırgan hale gelmesinin sebebi işte bu güç inşası. “Yarın korkusu” ile sağa sola saldırıyor. Ancak Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Ortadoğu düzeni çöktü. Bunun kendileri de pekala farkında. Bir daha onlar için böyle bir güç alanı oluşmayacak.


TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİK DEVRİMİ: ARTIK KENDİ KELİMELERİMİZ VAR!

Öyleyse, zihinlerimizden başlayarak, barış ve savaş kavramlarını, askeri ve siyasi güç kavramlarını, vatan ve coğrafya kavramlarını resetlememiz, kendi gerçek cümlelerimizle yeniden tanımlamamız gerekiyor.

İsrail’in bölgedeki varlığını da, ABD baskılarını da, Avrupa etkisini de, Çin ve Rusya’nın açtığı kapıları da, Türkiye’nin baskın bir güç olarak büyük yükselişinin jeopolitik sonuçlarını da 21. Yüzyılın cümleleriyle, bu toprakların kelimeleriyle yeniden tanımlamamız gerekiyor.

Tarih bizi bu noktaya getirdi. Bundan sonrası bizim emeklerimizle olacak. Barışın da ancak silah zoruyla olacağı gerçeğini hiçbir zaman unutmamalıyız.

1917 Gazze savaşlarını, Kudüs işgalini, ardından kurulan itaatkar rejim modellerini, Batı varlığının teminatı olarak dayatılan Baasçılık ideolojilerini, milletlerin kendini korumak için “Batılı efendi” arayışlarını yeniden sorgulamak zorundayız.


TRUMP ŞOVU MU? TARİH YENİLENİYORSA EĞER, COĞRAFYA DA FORMATLANIR.

Aslında o sorgu dönemlerini bile geçtik. Önümüze açılan geniş yollardan hızlı adımlarla yürüme dönemindeyiz. Olağanüstü güç biriktirmek, sadece güce yatırım yapmak zorundayız. Devletlerin merkez iktidar alanlarını beslemek, Batılı sömürge uzantılı siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel unsurları tasfiye etmek zorundayız. Tarih yenilenirken coğrafya mutlaka ama mutlaka yeniden formatlanmalı. Buna mecburuz.

Şarm el-Şeyh’deki zirve Trump’ın şovu gibi görünebilir. Ama aslında Türkiye’nin, bölge ülkeleri ile birlikte büyük jeopolitik atılımlarının hareket noktası olmalı. Sadece Gazze değil,

“İsrail sorunu”nun geleceği için yeni bir başlangıç olmalı. Daha büyük masaların kurulması sağlanmalı. Son yüz yılın parantezi artık kapatılmalı. İsrail Garnizonu daraltılmalı, coğrafya entegrasyonu başlamalı.


“TÜRKİYE KORKUSU” İLE KIŞKIRTMAK SİZE YETMEZ!

Unutmayın bu akıl, bilgelik, siyasi birikim sadece Türkiye’de var. Her ne kadar Arap dünyasına “Türkiye korkusu” pazarlanıyorsa da Arap milletinin kurtuluşu için de bu akıl tek yol gibi duruyor. “Batılıların koruma” onlara asla yeni bir yüz yıl vermeyecek. Öyle bir dünya kalmadı.

Türkiye’ni temsil ettiği imparatorluklar aklına hepimizin ihtiyacı var. 21. Yüzyıl buna tanık olacak. Kabul etseniz de etmeseniz de…


#Gazze
#Filistin
#Politika
#İbrahim Karagül