
Zohran Mamdani... Hint asıllı bir Uganda göçmeni. 34 yaşında bir Şii Müslüman. Yüzde ellinin üstünde oy alarak seçimi kazandı ve New York Belediye Başkanı oldu.
Trump’ın “New York’un fonlarını keserim” tehditleri, Yahudi lobisinin seçilmesini engellemek için on milyonlarca dolar harcaması, yerleşik sistemin dışlaması işe yaramadı.
Basit, sıradan, bir çoğumuza arabesk gelecek kampanya çalışmaları, içten, samimi, dürüst görüntü ile kitleleri etkiledi. Göçmenler, Müslümanlar, fakirler, zenciler, müesses nizamın en sevmediği insanlar onu seçti.
Dünyanın finans başkentinde, Siyonizm’in ABD’deki başkentinde para, seçkincilik, güçlü lobiler başarısız kaldı. Mamdani, “ABD Kibri”ni yere serdi, kesin bir zaferi dünyaya gösterdi.
Konuşmalarına “Ben bir Müslümanım. Ben bir sosyalistim. Bunlar için özür dilemeyi reddediyorum” cümleleri ile başladı. “Trump! Beni duyduğunu biliyorum. Şimdi sesi aç” diyerek meydan okudu.
On yıllardır “İslam ve terör” eşleştirmesi üzerinden dünyaya kan kusturan, milyonları öldüren, onlarca ülkeyi mahveden ABD’yi kendi “İslomofik hezeyanları” ile, korkuları ile yüzleştirdi.
Gazze’deki İsrail-ABD ortak soykırımına, İsrail aşırı sağına, ABD neoconlarına cephe aldı. “Soykırım” karşıtı söylem ve duruşuyla kitleleri etkiledi, kendine çekti. Çünkü soykırım sokakları o kadar etkiledi ki, bu duruşun; ABD’de seçim kazandıracak kitlesel kimliğe dönüştüğünü gösterdi.
“Netanyahu New York’a ayak basarsa tutuklanır” dedi. Hem de bu açıklamayı The London Hotel’in önünde yaptı. Çünkü Netanyahu, New York’a her geldiğinde bu otelde kalıyordu. Her BM toplantısı için burayı seçiyordu.
Peki gelecek yılki BM toplantısı için Netanyahu yine New York’a gelebilecek mi? The London Hotel’de kalabilecek mi? Merkezi hükümetle New York Belediyesi arasında bu alanda nasıl bir tartışma yaşanacak?
Yahudilerin, Siyonizm’in başkenti New York İsrailliler için bundan sonra ne anlam ifade edecek? Yaşanabilir bir şehir olacak mı? Zohran’ı seçen kitleler onlara müsamaha gösterecek mi? Soykırımın etkisi sandıklardan sokaklara yansıyacak mı?
“Müslümanım” diyerek İslamofobi’ye meydan okurken, “New York, göçmenlerin şehridir” diyerek Trump ve merkezi hükümetin göçmen karşıtı politikalarına da meydan okudu. Her kesimle ilişki kurdu, herkese yakın durdu. Sadece Siyonizm’e mesafe koydu.
Türkiye’de bu, hemen “Demokratlar’ın dönüşü”, “Trump’tan intikam” olarak görülecektir. Ama bence Cumhuriyetçi-Demokrat rekabetinin de ötesinde yorumları hak eden gelişmeler oluyor.
ABD tarihinde hiç kimse Siyonizm’e meydan okumadı. Hiç kimse “Yahudiler’in şehri” New York’u böyle bir meydan okuma ile almadı. Hiç kimse “İsrail Başbakanı gelirse tutuklanacak” diyemedi.
Üstelik bunlar, soykırım yüzünden İsrail’i eleştirenlerin evlerinin basılıp gözaltına alındığı bir dönemde oldu. Cumhuriyetçiler için de, Demokratlar için de İsrail bir tabudur, ABD’nin sahibidir. Bu inanç hiç kırılamadı.
Hemen şunu söyleyelim; ABD’de de Avrupa’da da seçmenler, varolan siyasi kalıpların ötesinde yeni bir siyasi dil arıyor. Soykırım sırasında Avrupa şehirlerindeki milyonluk yürüyüşler, olağanüstü kamuoyu hassasiyeti, işte bu yeni siyasi arayışın bir göstergesiydi.
Yeni muhalefet dilini, ABD-Avrupa bağnaz sistemine karşı bir başkaldırıya dönüştürdüler. Sistem sorgulaması için İsrail soykırımına güç veren kendi yönetimlerini hedef aldılar.
Sokaklardaki bu hareketliliğin elbette siyasi sonuçları olacaktı. Ama kurumlar ve mekanizmalar o kadar baskındı ki, kitlelerin bu arayışı için “infial uyandırıcı”, şoke edici olaylara gösterilen tepkilerle formatlanacaktı.
Neden Müslüman ülkelerde değil de Avrupa şehirlerinde bu kadar kitlesel tepki oluyordu? Bu sadece bir vicdan meselesi miydi? Irak işgalinde bir milyon insan öldürüldü, böylesini görmedik. İşkence merkezleri kuruldu, korkunç insanlık suçları işlendi, bunu görmedik.
Çünkü o zaman Batı sokaklarında bu arayış yoktu, ama şimdi var. Öyleyse “Gazze dünyayı değiştirdi” cümlesinin doğru ve erken sonuçlarını ABD ve Avrupa’da görebiliriz.
Nitekim en son İrlanda’daki Cumhurbaşkanlığı seçimini, Soykırım karşıtı gösterilere katılan Catherine Connolly, yüzde atmışın üstünde bir oy alarak kazandı. Evet, İrlanda zaten soykırıma karı asil bir duruş sergiliyordu ama bu yoğun desteğin de sembolik anlamı ortadaydı.
Zohran’ın bu başarısı ABD içi yarışın ötesinde Avrupa’dakine benzer arayışların göstergesi olamaz mı? Bunu eğer demokrat başarı gibi okursak Obama’nın seçilmesinde olduğu gibi bir hayal kırıklığı mutlaktır.
George Bush ve “Hristiyan Siyonistler”in coğrafyamızı kana bulamasından sonra isminin başında “Hüseyin” olan Barak Obama bir umut olarak pazarlanmıştı. O günkü heyecanı, şovu, pazarlamayı çok iyi hatırlıyorum.
“Hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz” diye yazı yazmıştım ve sonrası da öyle oldu zaten. Obama döneminde, belki büyük işgaller yapılmadı ama onlarca Müslüman ülke aralıksız bombalandı. DAEŞ gibi yapılar, terör örgütleri büyütüldü. Coğrafyamız yine mahvedildi.
Zohran ABD başkanı değil sadece bir belediye başkanı. Soykırımdan sonra seçilmesi elbette çok etkileyici. “Her ayak var” görüntüsü verse de, Siyonizm’e karşı oluşu, Soykırıma tavır alması gönülleri etkiliyor.
Ancak bütün devletlerin merkez iktidar alanının güçlendirildiği bir dönemde, bu seçimin ABD içinde ne tür tartışmalara yol açacağını, uzun soluklu olup olmayacağını da ayrıca tartışmakta fayda var.
Ama bu yolda onu büyük badireler bekliyor. ABD için yeni bir yol, yeni bir rol model de olabilir. ABD’nin Zelenski’si, Guaido’su, Ekrem’i de olabilir. Eğer Ekrem, Zelenski modellemesi ise ömrü uzun olmayacaktır.
Çünkü hiçbir devlet, bu tür istikrarsızlaştırıcı isimlerin ayakta kalmasını istemez. Bu tür fantezilerle uğraşmak istemez. Büyük fırtına bulutlarının biriktiği dünyada, hiçbir devletin böyle bir lüksü yoktur. Demokratlar Zohran’ı böyle modellemişlerse, bu, başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Ancak, Demokrat “artistliğin”, liberal fantezilerin ötesine geçen gerçekler öne çıkarsa, ABD ve Avrupa’da kitlelerin yeni arayışı bayraklaştırılırsa Zohran’ın seçimi ve sonrası ABD içinde ciddi tartışmalara yol açacaktır.
Kişisel kanaatim, kimin seçildiği değil, kimin hangi konuda nerede durduğuna bakmak gerekir. Esas olan, Batı’nın beş yüz yıllık sömürge tarihi sona ererken kendi içinde yaşayacağı tartışmaların büyümesinin, kendi içine yoğunlaşmasının coğrafyamızda ve ülkelerimizde oluşturacağı rahatlamadır.
Biz işgal, sömürü, vesayet karşıtı, insan ekseninde bir bakışı güçlendirme derdindeyiz. ABD ne yaşarsa yaşasın, kendi ülkelerimize, coğrafyamıza bakarız.
Bize dokunan her şeyi reddeder, bize güç sağlayan yer gelişmeyi alkışlarız. “Türkiye Ekseni” için hangisi faydalı ise ona sempati duyar, hangisi zarar verirse onun karşısında dururuz.
Ama açıkça ABD’nin kendi iç sorgulamasının büyümesini, dünyaya yaydıkları istikrarsızlığın kendi ülkelerine yönelmesini isteriz. Trump’a da, Zohran’a da bakışımız budur.
Zohran’ın Siyonizme karşı duruşu devam ederse alkışlanacaktır. Ve bu, ABD tarihinde ilk kez ve çok güçlü bir duruştur. Siyasi liderliğe doğru böyle bir duruş sergilerse büyük bir devrimci çizgi oluşturur. Aksi halde Demokrat kirlilik içinde kaybolup gidecektir.
Tabii bütün bunları, “başına bir şey gelmezse” izleyebileceğiz. Zira ABD içinde İsrail komploları için hiç olmadığı kadar elverişli bir iklim oluştu.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.