1979'da 10 yıllık İran-Irak Savaşı ile başlayıp, 1990'ların başlarında 1. Körfez Savaşı ile devam edip, 2001'de Afganistan, 2003'de Irak, aralık 2006'da Saddam Hüseyin'in asılması, nisan 2011'de Suriye'de patlak veren iç savaş ve nihayet ekim 2011'de Muammer Kaddafi'nin öldürülmesi ile süre gelen bir 'büyük oyun' bu süreç.Temelde bu süreci bir 'Arz Savaşı' olarak nitelendirmek mümkün. Küresel ölçekte petrol üreticisi olan ülkeler arasında acımasız, kanlı ve vahşi bir savaş.Türkiye gibi, 'demokrasi,
1979'da 10 yıllık İran-Irak Savaşı ile başlayıp, 1990'ların başlarında 1. Körfez Savaşı ile devam edip, 2001'de Afganistan, 2003'de Irak, aralık 2006'da Saddam Hüseyin'in asılması, nisan 2011'de Suriye'de patlak veren iç savaş ve nihayet ekim 2011'de Muammer Kaddafi'nin öldürülmesi ile süre gelen bir 'büyük oyun' bu süreç.
Temelde bu süreci bir 'Arz Savaşı' olarak nitelendirmek mümkün
. Küresel ölçekte petrol üreticisi olan ülkeler arasında acımasız, kanlı ve vahşi bir savaş.
Türkiye gibi, 'demokrasi, barış ve piyasa ekonomisi' vahası, adası olan bir ülkenin oyunda stratejik konumunu güçlendirmesinin arzu edilmediği, küresel petrol pazarında yeni güçlü aktörlerin görülmesinin hiç istenmediği; hatta kimi üretici ülkelerin oyundan vahşice çıkarıldığı bir savaş
.
ABD'nin kendi topraklarındaki günlük petrol üretimini son 40 yıllık dönemi dikkate alarak hiç incelediniz mi?
Bir ülke, 1970'li yılların başlarında kendi topraklarında günlük bazda 10 milyon varil düzeyinde ham petrol üretirken, neden 1972 mayıs ayından itibaren 9,5 milyon varil düzeyindeki üretimi kademeli olarak azaltır?
Öyle ki, 2009'de üretim günlük bazda 4 milyon varile kadar geriler ve sonra, 2013 yılının 3. çeyreğinin başından itibaren, 2 yıl içerisinde aynı ABD günlük petrol üretimini bir anda 1972 yılı düzeyi olan 9,5 milyon varile neden yeniden yükseltir?
ABD'nin petrol üretimini bu derece arttırmasında, acaba Libya'nın eski lideri Kaddafi'nin öldürülmesi sonrası, Libya'nın günlük üretiminin 1,7 milyon varilden 500 bin varile gerilemesi ve bu sayede ABD'nin ürettiği petrolün piyasada boşalan alanı doldurması bir etken midir?
Peki, nükleer anlaşma sonrası, üretimi 2,8 milyon varile kadar gerilemiş olan İran yeniden pazara giriyor ise, Körfez Ülkeleri ve Rusya bu duruma hiç mi tepki vermeyecekler?
Suriye ve Irak toparlanamaz
ABD 2003 yılında, Saddam Hüseyin'i devirmek üzere askeri operasyonu tamamladığında ve Şiiler ile Kürtlere merkezi Irak Hükümeti'nde daha fazla inisiyatif verdiğinde,
ABD'nin umudu, Irak'ın Amerikalı şirketler tarafından yeniden ayağa kaldırılması sonrası, günlük bazda 800 bin varile kadar gerilemiş olan petrol üretiminin, ilk etapta 5, sonraki 20 yıl içerisinde 8,5 milyon varile çıkarılmasıydı
. Ancak, 10 yıllık askeri operasyon, Irak'taki kaotik ortamın giderilememesi ile büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı ve Irak'ın günlük petrol üretimi 2010 yılında 2,4 milyon varile ve 2014 yılında da ancak 3,3 milyon varile çıkabildi.
Yani, ABD, Orta Doğu'da Suudi Arabistan ve İran'a alternatif olacak ve ABD'ye makul bir maliyetle ciddi petrol imkanı sağlayacak yeni bir Irak oluşturamadı.
Başkan Obama da 2014 yılında askeri operasyonu sonlandırdı. Bu noktadan sonra da, İran ile nükleer müzakeresi hız kazandı.
Bugün için, Irak ve Suriye'nin istikrara kavuşması nedeniyle, gerek yer altı zenginliklerinin üretilmesinde, gerekse de petrol ve doğal gazın dünya pazarlarına dağıtılmasına daha aktif rol almaları, ne Rusya'yı, ne İran'ı, ne de Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni memnun edecek bir gelişmedir
. ABD'nin de, strateji değişikliğine giderek, 2013 yılı 3. çeyrek başından itibaren net enerji ithalatçısı bir ülke olmaktan, net enerji ihracatçısı bir ülke olmaya geçtiğini dikkate alırsanız, petrol ve doğalgazın üretilmesi ve dünya pazarlarına arz edilmesine yönelik yeni oyuncuların, yeni aktörlerin devreye girmesi hiç bir ülkenin arzu etmeyeceği bir gelişmedir.
O zaman, arkanıza yaslanıp, kendinize şunu sormanızı istirham ederim: 'Bu ülkeler, Suriye'ye istikrar getirmek için mi buradalar, yoksa buradaki radikal unsurları, terör örgütlerini besleyerek, Irak ve Suriye'deki istikrarsızlığı, kargaşayı daha da kalıcı hale getirerek, kendilerine yeni rakiplerin çıkmamasının mı peşindeler?'
Görevimiz 1 Kasım'da genel seçim
Bu tablo içerisinde, Türkiye'de, küresel enerji oyununda, önemli bir enerji kavşak noktası olarak, Azerbaycan başta olmak üzere, 1. ve 2. kuşak komşu ülkelerle birlikte, etkinliğini arttıracak ise, aynı yaklaşımla Türkiye'yi de huzursuz kılmak, Türkiye'nin boru hattı projeleri ile, Çukurova Bölgesi'ndeki uluslararası enerji endüstri ihtisas bölgesi ile, pek çok mega proje ile ilgilenemeyecek bir bölge haline getirmek mutlaka denenecektir.
Peki, biz küresel vahşi oyundaki aktörlerin bu denemelerine prim mi vereceğiz; adamların ellerini ovuşturarak seyrettikleri bir formatta, birbirimize düşmeyi, biribirimizin yaşamlarını yitirmiş insanlarına bir Rahmet duası bile esirgeyecek noktaya gelmeyi meziyet mi sayacağız?
2013 yılından bu yana, Cumhuriyet tarihinin en ağır 'algı operasyonu' yürüyor ve bu derece vahşi bir saldırıya karşı, doğru ve basiretli ekiplerle, biribirimizle kenetlenerek, bu baskıyı püskürtemez isek, sonumuz hayırlı gözükmüyor.
Ve, bu kirli oyunun en önemli hedeflerinden birisi de '1 Kasım genel seçimlerinin ertelenmesi'. Ne pahasına olursa olsun, en tepeden en alt düzeye, siyasi liderlerden seçmene, bu tuzağa asla düşmeyelim. Silkelenelim, toparlanalım. Çünkü, bu coğrafyanın acilen ve yeniden 'ilham veren', 'güneş gibi parlayan' bir Türkiye'ye ihtiyacı var.
#Arz Savaşı
#1. Körfez Savaşı
#petrol