Gönül dergahını gezenler, gezemeyenler

04:0025/05/2019, Cumartesi
G: 25/05/2019, Cumartesi
Leyla İpekçi

Evet Ramazan’a sayılı günler kala yapılacağı belli olduğu için organizasyonunda sorunlar yaşanan, duyurusu tam yapılamayan Çamlıca Camii avlusundaki fuardaydık. İlk günlerdi. Vakit namazından çıkan cemaatin stantları teğet geçip gittiği bir anda, okur ile müşteri arasında bir tercih için öylece dururken biz yazarlar… İmzaya gelecek birileri olur mu acaba derken… Bir kız çocuğu uzaktan bana doğru koşmaya başladı.Önceki yazımda kaldığım yerden devam edeyim. (Bkz:Ramazan cami avlusunda da, sosyal medyada

Evet Ramazan’a sayılı günler kala yapılacağı belli olduğu için organizasyonunda sorunlar yaşanan, duyurusu tam yapılamayan Çamlıca Camii avlusundaki fuardaydık. İlk günlerdi. Vakit namazından çıkan cemaatin stantları teğet geçip gittiği bir anda, okur ile müşteri arasında bir tercih için öylece dururken biz yazarlar… İmzaya gelecek birileri olur mu acaba derken… Bir kız çocuğu uzaktan bana doğru koşmaya başladı.



Önceki yazımda kaldığım yerden devam edeyim. (Bkz:
) Leyla teyze beni tanıdın mı diye yaklaşırken gözlerindeki ışığın içinde kamaşmaya başlamıştım çoktan. Seni nasıl unutabilirim dedim. Gerçekten de Ceyda sekiz dokuz yaş civarındaki bütün yaşıtlarından farklı tavrıyla gönlümü daha önce benimle söyleşi yaparken fethetmişti.

Konuşurken karşısındakine odaklanabilen, ondan nefes çekebilen ve aldığı esinlerle kendi içindeki gerçekleri ifade etme becerisini kolayca becerebilen bir çocuk. Müthiş duygusal ve analitik zeka. Doğuştan gelen bir hürriyet duygusu. Tam bir özgünlük. Onunla konuşurken yaş farkını dahi unuttuğum çocuklardan biri.

Fuara teyzesiyle birlikte gelen Ceyda bu sefer de bizim H yayınları standında kitabının ilk imzasını yapmakta olan Şeyma Yeşilçavdar’la söyleşi yaptı. (Şeyma; Üsküdarlı Nasuhi Efendi’nin Mustafa Tatcı ve Musa Yıldız hocalar tarafından yayına hazırlanan Nefs Tevhid Zat adlı eserini İngilizce’ye çevirdi.)

***

İmza için geldiğimiz cami avlusundaki standımızda farklı beldelerin nefesi olan azizlerin menakıpları, divanları gibi eserlerle iç içeydik. Benim acizane romanlarıma ilgi gösterenleri elimde olmadan yanda duran Aziz Mahmud Hüdai’lerin, Nasuhi’lerin, Muhammed Nur’ların, Yunus ve Mısri’lerin, Osman Kemali’ler, İbrahim Has’ların eserlerine yönlendiriyordum.

Ama avludaki kitaplara şöyle bir bakıp geçenler rafa asacak Kuran sormak dışında kültürle sanatla, maneviyatın özüne dair kaynaklarla pek ilgilenmiyordu. Cami cemaatinin arasında aldığı ödev gereği çifte vav soruşturması yapıp bunun ne olduğunu anlayarak yanımıza gelen Ceyda’dan doğuştan Müslüman olup kurtulduğunu sanan kitlelerin öğreneceği ne çok şey vardı. Zevkiyle, birikimiyle, merakıyla, keşfetme eğilimiyle, hayret ve hayranlığını paylaşma şekliyle her birimizin kalbindeki nurun kamaşmasına vesile olmuştu.

Diyanet’in camiye ilham neşesini, İslami zevk ve birikimi, keşfetme arzusunu, vahdet şuuruyla vücuda getirilmiş hat ve tezhip sanatının -ki halihazırda duvarlarda harika örnekleri vardı- inceliklerini, irfan kültürümüzdeki yokluk bilincini ki aşk diyoruz ve dahi tevhidin kalbinde atan pek çok yaşantı inceliğini gelen cemaate aktarmakla, bilgiyi tatbik ettirecek yerlere sevk etmekle ne müthiş bir kalp eğitimi verirdi diye düşünmeden edemedim yine.

Yoksa kıldığı namazın hakikatine dair bir iç bilgi geliştiremeyen, imanını güzel ahlak ile kemale erdiremeyen -yani nefsine ve yaşantısına, tavırlarına sirayet ettiremeden dini farzlarını yerine getirmekle yetinen bizler- nasılsa kurtulduk kibriyle büyük medeniyet tahayyülüne katkı sunmuş olmuyoruz.

***

Diyanet giderek bu ülkedeki mütedeyyin kitlenin gençlerine niçin hitap edemediğini -onları günah keçisi haline getirmeden- fark etmeli ve kendi nefislerimizin birer sureti olarak bu tepkili gençlerin bizim iç yüzümüze ayna tuttuğunu görmeli.

Camiye hayret ve hayranlık getirecek tevhidî bir söylemi canlandırıp gönülleri yeniden ihya etmeyi hedeflemeli. Camiden çıkanları rafa asacak Kuran sormak yerine Kuran’la ikiz olmaya, onları yaşayan Kuran olmaya yöneltecek nefes veren kaynakların izini sürmeye teşvik etmeli. Eğer Diyanet’in böyle bir işlevselliği elan oluşturulamayacaksa, bu yapıyla Ceyda’mızın kalbinde bir nur olup parıldayan hakikat sezgisini ezberî ritüellere hapsedip örtmesine katkı sunmayalım en azından.

***

Ramazan’da yine bir sefer Üsküdar’a yaklaşırken Nasuhi Efendi dergahına doğru bir rehber eşliğinde ziyaret yapıldığını gördüm. Bizim divanını okuyup sohbetlerde dinlediğimiz, İngilizcesi çevrilirken tek tek her kelime üzerine tercüme için istişare etme gayretinde olduğumuz başka bir dil miydi acaba dedim içimden.

Evet elbette her seviyede, çoğunluğun niteliğine göre bir anlatım biçimi geliştirmek önemlidir. Ve elbette Nasuhi efendi için sadece nasuh tövbesini yapmış olan kişilere Nasuhi denir demekten öte söylenecek çok şey vardır. Lakin bunu merak edip öğrenmek isteyene anlatabilmek, emaneti ehline vermek gönül işi. Aşk işi. Konu kitap, sanat ve değerler olduğunda, kültürel mirasımızı güncellemek, bugünün ruhuyla diriltmek gibi mevzular olduğunda ticaret ilmi yetmiyor. Biraz da kalp ilmi gerekiyor ki, neden ve neye gayret ettiğimizin şuurunu taşıyalım. Yani aşk.

Yine Ramazan’da bir ticaret erbabı; canım aşk kolay dedi. Önemli olan ticaret. Aşk derken, sende sana ait hiçbir şey olmadığını ispat etmek, Mecnun’un “Leyla benim” diyerek Hakta fani olduğu yokluk kültürünü kast ediyordum. Ama bir kez daha kırmızı ikonlarla bir sanal alem efekti olmuştu tahayyülümüzde.

Canım aşk kolay diyenler, karşılığını ticari olarak hesap etmeden önce Hakkın işini yapma gayretinde olmayı küçümseyenler hep ayırıyor ticareti aşktan. Aklı kalpten. Maddeyi manadan. Minik Ceyda’nın çifte vav’la ilgilendiği kadar Nasuhi efendinin kim olduğuyla, nasıl yaşadığıyla, gençlere hakikati hangi dil ile emanet ettiğiyle vs ilgilenselerdi ola ki birleşirdi camiye namaz kılmaya gelen cemaat ile avludaki kitap fuarı.

Camiye aşk ve irfan girmedikçe oradan evliya çıkmıyor ve gönül denilen dergahtaki sultan zahirde ister Nasuhi, ister Hüdai olsun, rafta göstermelik asılan bir iman ile hakikat içimizde tamam olmuyor. Ne hayatta ne de sanatta.

#Çamlıca Camii
#Fuar
#Ceyda
#Şeyma Yeşilçavdar