Kira ve eğitim enflasyonu: Türkiye’nin geleceğini bitiren iki mermi

04:0028/11/2025, Cuma
G: 28/11/2025, Cuma
Mehmet Akif Soysal

Malumunuz geçen hafta kaleme aldığımız makalede dünyadaki genel doğurganlık seviyelerindeki düşüşün sanayide nasıl yeni bir ihtiyaç doğurduğunu ele almıştık. Çalışma çağındaki nüfusun hızla azalması, küresel ölçekte insansı robot teknolojilerine gerçeğe dönüşmüş bir zorunluluk olarak kapı açmıştı. Yani insan kaynağındaki eksilme bizzat yeni bir endüstri yaratıyor. Bu hafta ise konuyu Türkiye özelinde değerlendirmekte fayda görüyorum. Zira Türkiye’deki doğurganlık hızı son on yılda düzenli olarak

Malumunuz geçen hafta kaleme aldığımız makalede dünyadaki genel doğurganlık seviyelerindeki düşüşün sanayide nasıl yeni bir ihtiyaç doğurduğunu ele almıştık.

Çalışma çağındaki nüfusun hızla azalması, küresel ölçekte insansı robot teknolojilerine gerçeğe dönüşmüş bir zorunluluk olarak kapı açmıştı. Yani insan kaynağındaki eksilme bizzat yeni bir endüstri yaratıyor.

Bu hafta ise konuyu Türkiye özelinde değerlendirmekte fayda görüyorum. Zira Türkiye’deki doğurganlık hızı son on yılda düzenli olarak gerilerken, özellikle son beş yılda çok daha hızlı ve dramatik bir düşüş yaşanıyor.

Artık geldiğimiz nokta sıradan bir demografik dalgalanma değil; bir eşik aşılmış durumda. Ailesiyle, soyu ve kökleriyle övünen Türk milletinin tarihsel gücünün dayandığı ana kaynağın genç ve dinamik nüfusun sessizce azalması sorunuyla yüzleşiyoruz. Bugün mesele, “kaç çocuk istiyoruz?” sorusu değil, “kaç çocuğu yetiştirebilecek durumdayız?” sorusudur.

Türkiye’de toplam doğurganlık 2015’te 2,16 iken 2024’te 1,48’e geriledi. Bu oran nüfusun kendini yenileme seviyesinin dramatik biçimde altında.

Yani Türkiye geleceğini üretmiyor!

Bu düşüşün temel nedeni artık kültürel ya da psikolojik değil: ekonomik olarak çocuk sahibi olmak orta sınıf için sürdürülemez bir maliyet hâline geldi.

Bugün İstanbul, Ankara, İzmir gibi merkezlerde ikinci çocuk kararı şu anlama geliyor:

* daha büyük ev → daha yüksek kira,

* daha pahalı eğitim → zorunlu harcama,

* artan bakım giderleri → daralan bütçe.

Kira ve eğitim maliyetlerindeki artışın doğurganlık eğrisiyle ters yönlü ilerlemesi tesadüf değil.

Özellikle 2020’den sonraki enflasyonist dönemde kiralar ve eğitim ücretleri hane gelirlerinin üzerine çıkarken doğurganlık düşüşü hızlandı.

Artık mesele tercih değil — orta sınıf ikinci çocuğu ekonomik olarak yapamıyor.

Örneğin İstanbul’da ortalama bir ailenin yıllık kira maliyeti son beş yılda yaklaşık 3,5 kat, özel okul maliyeti ise 4 kat arttı.

Buna karşın aynı dönemde hane halkı gelir artışı bu ivmenin gerisinde kalarak 2-2,3 kat seviyesinde kaldı.

Bu basit matematik dahi tabloyu anlatıyor: gelir artışı ile gider artışı arasındaki makas açıldıkça, ikinci çocuk kararı istatistiksel olarak ortadan kalkıyor.

Aynı dönemde doğurganlık hızı dramatik şeklide 2,16’dan 1,48’e düştü.

Verilere göre kira ve eğitim maliyetlerinde katlanarak artış yaşanırken doğurganlık hızında sürekli ve düzenli bir azalış görülüyor.

Grafiksel olarak bakıldığında, kira ve eğitim enflasyonu yukarı yönlü eğilim gösterirken doğurganlık eğrisi aşağı yönlü hareket ediyor.

Bu ters korelasyon, çocuk sahibi olma kararının doğrudan ekonomik baskıyla şekillendiğini doğruluyor.

Elbette bu tabloya eşlik eden diğer demografik faktörler mevcut:

* Kadınların artan eğitim düzeyi ve iş gücüne katılımı,

* Şehirleşmenin bireysel-leştirmesi,

* Medyanın aile kurma üzerine negatif etkisi,

* Anne ve babaların rollerini çocuklarına devretmede isteksizliği-başarısızlığı,

* Riskten kaçınma, konfora yönelme davranışı

Ancak bütün bu nedenlerin merkezinde artık net bir gerçek duruyor:

“Birden fazla çocuğun mali yükünü karşılayamıyorum.”

Enflasyon her kötülüğün başı!

Enflasyon gerilese bile bu, fiyat artışı seviyesindeki artış hızının yavaşlamasıdır; yani alım gücü henüz artmıyor!

Fiyatlar geçmiş yıllarda biriken zamların tepesinde kalmaya devam ediyor. Aileler bugün hâlâ “daha yavaş artan yüksek fiyatlar” arasında yaşamaya mecbur.

Bu da çocuk sahibi olma kapasitesinin fiilen ortadan kalktığını gösteriyor. İkinci çocuk, çoğu aile için artık ulaşılamaz bir ekonomik lüks.

Bugün dünyada Çin ve Avrupa hızla yaşlanırken, işgücü açığı robot teknolojilerini zorunlu kılıyor. Eğer Türkiye de doğurganlıkta bu düşüş trendini kırmazsa, yakın gelecekte üretim gücü olan değil, üretim açığını dışarıdan kapatmaya çalışan bir ülkeye dönüşür. Genç nüfus bir ülkenin yalnızca demografik varlığı değil; ekonomik, kültürel ve stratejik kapasitesidir.

Çözüm, tek seferlik doğum teşviklerinden ibaret değildir. Orta sınıfı yeniden çocuk yapabilir hâle getirecek kalıcı bir mimari gereklidir:

* Çocuklu ailelere yönelik kira ve konut destekleri,

* Eğitim maliyetlerinin düşürülmesi ve sübvansiyonu,

* Esnek çalışma ve ebeveyn izinleri,

* Gelir güvencesi sağlayan yapısal mekanizmalar.

Bu noktada şunu ifade edelim; en azından ilkokul seviyesinde özel okul sistemine olan (devlet eliyle) ihtiyacı karşılamak çok zor bir mesele değil, olmamalıdır. En azından devlet ilk dört yıldaki eğitimi kamu eliyle dünya gereklerine eş vermesi hedeflenebilir.

Buna ek olarak kirada oturan 2 ve üstü çocuklu ailelere teşvikli konut kredisi tahsis edilebilir. Kirada oturanlara ödedikleri verginin bir kısmı geri ödenebilir. Büyükşehirlerden geri Anadolu’ya yerleşen ailelere ek imkanlar (arsa tahsisi gibi) sağlanabilir.

Bugün yapılmayan çocuk, yarın eksilecek sadece işgücü değildir; azalan milletimiz, ümmetimizdir.

Türkiye’nin küresel konumunu yalnızca teknolojik yatırımlar değil, geleceğini üretebilen bir nüfus yapısı belirleyecektir.

#kira
#toplum
#eğitim
#ekonomi
#Mehmet Akif Soysal