İktidar benim olsun da ne olursa olsun, tablosu

00:001/05/2007, Salı
G: 28/08/2019, Çarşamba
Mustafa Karaalioğlu

Türkiye, planlı ve insafsız bir gerilime doğru sürüklenmek isteniyor. Yalan haberler, sun''i gerilim mesajları ve nihayet benzerlerinde hep olduğu gibi rejim endişesini siyasetin üzerinde bir Demokles kılıcı gibi sallandırmakla şekillenen bu süreç ülkeyi germektedir.Gerçekte bir rejim tehlikesi ise sözkonusu değildir. Adını dürüstçe koyalım… Ak Parti''nin, Ak Partililer''in varlığına karşı olan bir zümre, daralan ve daha da daralacağı anlaşılan iktidar alanını elde tutmak adına ülkeye ateşe vermektedirler.

Türkiye, planlı ve insafsız bir gerilime doğru sürüklenmek isteniyor. Yalan haberler, sun''i gerilim mesajları ve nihayet benzerlerinde hep olduğu gibi rejim endişesini siyasetin üzerinde bir Demokles kılıcı gibi sallandırmakla şekillenen bu süreç ülkeyi germektedir.

Gerçekte bir rejim tehlikesi ise sözkonusu değildir. Adını dürüstçe koyalım… Ak Parti''nin, Ak Partililer''in varlığına karşı olan bir zümre, daralan ve daha da daralacağı anlaşılan iktidar alanını elde tutmak adına ülkeye ateşe vermektedirler. Bu zümre, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül''ün rejimin laik niteliğini zayıflatacağından değil; aksine bu iki ismin rejimin bütün niteliklerini aynı anda güçlendirecekleri, “cumhur”u Cumhuriyet''e dahil edeceklerinden endişe duymaktadır. Cumhuriyet''in demokratikleşmesinden ürkmektedirler. Hadise budur… Dolayısıyla da bugünkü sorunumuz, “Cumhuriyet''i korumak” değil, “darbeci zihniyete karşı Cumhuriyet''i ve demokrasiyi korumak”tır.

Yaşanmakta olan ve adına “kriz” denilen şey, seçim yoluyla iktidar imkanını bulamayan ve bulamayacağı anlaşılan o zümrenin ne pahasına olursa olsun iktidar alanını korumak savaşıdır. Konuya bir “savaş” olarak baktıkları için de bu yolda her şeyi meşru görmekte, her yolu mübah saymaktadırlar. Yalan haberler, akılalmaz analizler, sahte görüntüler buna dahildir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye bu tabloyu 28 Şubat sürecinde de yaşamış ve daha sonra o dönemin aktörleri “halkı yalan haberlerle nasıl provoke ettik”lerini itiraf etmekten çekinmemişlerdir. Şimdi aynı oyun bir kez daha sahneleniyor, aynı yolla ve aynı aktörlerle… İnsanlara “delil” olarak sunulan malzemeler o kadar basit, o kadar gelişigüzel ve o kadar tahrik edicidir ki, bir ülkenin zekası aşağılanmaktadır.

Zihinleri korkularla esir almayı amaçlayan o zümre son olarak, geceyarısı bildirileriyle demokratik süreci kesintiye uğratmak tehdidini savurmuştur.

Daha 2004 yılına dair “cunta-darbe” iddiaları araştırılmadan tam da o iddialarda bahsedilen türden bir yöntem ve üslupla yayınlanan bildiri rejimin apaçık bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ama bu, laiklikten sapma tehlikesi değil, tamamiyle demokrasiye karşı bir tehdittir.

O iddialar şimdi daha fazla ciddiye alınmalı ve o fikirlerin siyasetteki uzantıları teşhir edilmelidir.

Öte yandan… Şimdi izlemekte olduklarımız bir kez daha, “siyaset siyasetin kurdudur” görüntüsü de arzetmektedir. Tıpkı daha önceki anti-demokratik müdahale örneklerinde yaşandığı gibi şimdi de hedefte olan parti, diğer partiler tarafından yalnız bırakılmakta; ortaya çıkması muhtemel bunalımın fayda-maliyet hesapları yapılmaktadır. Ne gariptir ki, böylesi durumlarda tavrı kolaylıkla anlaşılabilecek CHP''nin yanısıra; yıllardır askeri baskılarla mücadele etmiş, o baskılarla olgunlaşmış merkez sağ partiler de bu pozisyona gönüllü yazılmışlardır.

Siyaset bu yönüyle doğallık dışı bir mecraya doğru sürüklenmektedir. “Asker-sivil bürokrasi- CHP ve ulusalcılar ittifakı”nın amansız hücümlarına akıncı birlikleri gibi katılan merkez sağ liderler, aslında kendilerine ait olmayan bir kavganın –ki, Baykal buna çatışma diyor- içindedirler. Bir şekilde ortak edildikleri kampanyanın aslında kendi varlıklarını da hedef aldığı gerçeğini şaşırtıcı bir şekilde ıskalamaktadırlar.

Ne var ki Türk demokrasisinin bir tecrübesi “darbe soslu süreçler”e iştirak eden partilerin mutlaka ağır bedel ödedikleri gerçeğiyse, bir tecrübesi de bu dramatik gerçeğe rağmen her defasında aynı tuzağa düşülmekte oluşudur.

Türkiye bugünleri de aşacaktır…

Şimdilerde, ekranları dolduran “ben uyarıyorum…”la başlayan cümlelerin cazibesi dayanılmaz olmakla birlikte, zaman hızla akmaktadır. Tarih de ne acı ki yargısını zamana bırakmadan vermektedir. O tarih, “İktidar benim olsun da ne olursa olsun” diye insanlara korku salanlarla, onların arkasında “bana da bir şey düşer mi” diye bekleşenleri de yazacaktır.