Eurofighter savaş uçaklarının alımına yönelik, “Türkiye-Birleşik Krallık Eurofighter Typhoon İşbirliği Beyanı” , Pazartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Starmer tarafından imza altına alındı… İşin teknik boyutu ile ilgili konuşulacak çok mesele var. Teknik boyut derken, sadece uçağın kapasitesi üzerine değil anlaşmanın nitelikleri üzerine de. “Yanlış bir şeyler var” anlamında söylemiyorum; mutabakatın daha ilk günleri olduğundan, teferruatlı açıklamaların henüz yapılmadığını varsayıyorum…
Eurofighter savaş uçaklarının alımına yönelik, “Türkiye-Birleşik Krallık Eurofighter Typhoon
, Pazartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Starmer tarafından imza altına alındı…
İşin teknik boyutu ile ilgili konuşulacak çok mesele var. Teknik boyut derken, sadece uçağın kapasitesi üzerine değil anlaşmanın nitelikleri üzerine de. “Yanlış bir şeyler var” anlamında söylemiyorum; mutabakatın daha ilk günleri olduğundan, teferruatlı açıklamaların henüz yapılmadığını varsayıyorum…
“Külliyen yanlış” diyeni duymadım henüz. Bu iyi. “Şu da olaydı iyiydi ama ne yapalım idare edeceğiz” diyeni de duymadım. Ya da ben atladım.
mız da herhalde hem anlaşmanın maddelerini hem de bu uçağın tercih edilmesinin sebeplerini boyutluca paylaşacaktır…
Eurofighter meselesi hakim ekseriyetle bu uçakların teknik özellikleri, kapasitesi üzerinden tartışılıyor. Çok çok, özellikle
Yunanistan’la askeri rekabetin
bir uzantısı olarak politik düzlemde de laf edenler var…
Oysa
İngiltere ve Almanya’dan bu kalibrede silah alıp envanter oluşturmanın stratejik bağlamı
hepsinin üzerinde olmalı…
Yunanistan medyası bizimkinden de beter. Değil savaş uçağı almak fazladan iki mermi koysak tabanca şarjörlerimize kıyamet koparıyorlar. Böyle yükseldiklerinde bizim basın-yayın organları da aşağı kalmıyor. Vaveylanın tozu-dumanı arasında asıl merak edilen sorular boğulup gidiyor…
Bu savaş uçaklarının Yunanistan’a karşı alındığını hiç düşünmüyorum. Çünkü bu bakış, İngiltere ve Almanya’nın, tabii diğer Avrupalı katılımcıların da size bu silahları Yunanistan için verdikleri anlamını doğurur.
İngiltere Başbakanı Starmer, hem mutabakatın imza töreninde yaptığı konuşmada hem de Başbakanlığının resmi sitesinde uçakların misyonunu-elbette kendi bakış açısına göre-zaten tarif etti;
“NATO’nun Doğu Kanadı’nın savunması için
”. Yunanistan zaten NATO ülkesi. ‘NATO’nun doğu kanadı’ dendiğinde başka hangi ülke veya ülkeler akla gelebilir?
kuşkusuz bu tehdit değerlendirmesinin birinci sırasında yer alıyor. (Zaten Avrupa da öyle anlamış, imzadan bir saat sonra; ‘UK seals £8 billion jet deal with Turkey in signal to Putin’/‘İngiltere, Türkiye ile 8 milyar sterlinlik jet anlaşması ile Putin’e sinyal yolladı’, 27/10, Bloomberg.) İngiltere-Rusya arasındaki kan davası ve Ukrayna üzerinden başta Almanya, Avrupa’nın yerleşik tutumu da hatırlandığında, Berlin ve Londra’nın neyi kapsamak istediği anlaşılır hale geliyor…
Ayrıca Avrupa hükümetleri savunmayı büyümenin motoru haline getirme politikalarına katkı olarak anlıyorlar bu anlaşmaları. Ama kamuoylarına öyle anlatmıyorlar. Yerine ‘tehditleri’ gösteriyorlar…
Ülkeler, savunma donanımlarını nasıl geliştirip, pekiştireceklerini hesaplarken, hassas terazilerde tarttıkları risk ölçümlerini kullanırlar…
Bir diğer olası risk alanı,
üzerinden
ve bağlı olarak ABD sayılabilir. Üçüncü bir ihtimal de
’dır. İsrail-Türkiye arasında potansiyel bir çatışma ihtimali herhalde Amerika, İngiltere veya Almanya tarafından da arzu edilmeyecektir. Şöyle de yazabiliriz; bir yandan Amerika’dan F-35 ve F-16 isterken, vermeleri halinde derhal alacağımız ortadayken, Biden dönemine kıyasla Trump’la siyaseten daha yakın olduğumuz da ortadayken herhalde bu uçakların namlularını ABD’ye veya diğerlerine çevirecek değiliz. Bu ihtimal ancak Amerika veya İsrail’den açık bir saldırı ve/veya yakın tehdit oluştuğunda gündeme gelebilecektir. En azından şu anda böyle bir durum gözükmüyor…
Yani geriye Rusya ve İran kalıyor ki, bunları da tek şapka altında toplayarak, “Batı’nın rakipleri” diyebiliriz. Fikir jimnastiğini biraz sündürerek
’e yönelik politikaların ön cephe tahkimatların biri saymakta da hiç sakınca yoktur…
ABD’nin bu uçakların Türkiye tarafından satın alınmasına nasıl baktığını
da bilemiyoruz ki, bu da ilginç bir konudur. Resmi bir açıklamaları henüz yok ama alenen çıkıp “beğenmedik” demezler. Çok çok, NATO’ya katkı bağlamından görüp, “hayırlısı” diyeceklerdir…
Fakat şu da akıllara geliyor; genel olarak Avrupa’da, özel olarak İngiltere ve Fransa’da, Washington’un
politikasını beğenmeyen, yeterli bulmayan siyasi mahfiller var. Rusya’ya karşı daha aktif olmasını, Moskova’ya abanmasını isteyenler çok…
Küresel bazda ise yine İngiltere ve Almanya’nın Çin’le daha yakın ilişkilere taraf olduğu, bu konuda ABD’nin dümen suyuna çok kapılmak istemedikleri biliniyor. Açıkça yapmıyorlar, yapamıyorlar ama herkes durumun farkında. İngiltere Başbakanı’ndan sonra Almanya Şansölyesi de Ankara’ya gelecek ay sonuna doğru. Ve onların bir numaralı ticaret ortağı, kısa süre önce Amerika’yı da geçen Çin…
Kısaca, Avrupa-ABD arasındaki rekabetin unsuru olarak da Eurofighter dosyası ele alınabilir. Veya Ankara açısından bu uçakların ABD ile savunma ilişkilerinin hızlanması adına bir tür manivela olarak kullanıldığı, diplomatik söylemle teşvik edici olarak seçildiği de düşünülebilir.
Londra’nın, Şam yönetiminin el değiştirmesinden daha önce başlayan bölgeye yönelik ilgisinde anlamlı bir artış var. Türkiye ile ilişkileri de bu yönde arttı. Son bir buçuk-iki yıllık resmi temasların sayısı ve çeşitliliğine bakarsak hayli aktif olduğunu görürüz. İsrail’i de ilave edebiliriz; İngiltere’nin Filistin’i tanıma adımı önemli bir çıkıştı. Türkiye beğendi. Irak, Suriye, Körfez ülkelerinin tamamında zaten etkin ağırlığı hesaba katıldığında, kritik bir aktör olarak daha çok senaryoda rol aldığı kolaylıkla söylenebilir…
Nihayet, Türkiye açısından Avrupa ile ilişkiler, bilhassa savunma sanayi üzerinden Avrupa’nın kalkınma girişimlerini paylaşma düşüncesi de yok sayılamaz. ‘Eurofighter’ın bir anlamı da bu olsa gerek…
#Eurofighter
#Türkiye
#İngiltere