
“Terörsüz Türkiye” süreci bile esasında, ABD’nin en son, “Ulusal Güvenlik Stratejisi-Kasım 2025” belgesinde görüldüğü üzere, Trump yönetiminin nasıl bir dünya istediği kadar, nasıl bir Ortadoğu tahayyül ettiği bilgisine de dayanarak kuruldu. Ankara’nın hep aklındaydı, konjonktür Trump’la gelince adım atıldı…
Trump’lı Beyaz Saray’ın Türkiye’ye, Türk ordusuna, Suriye gerçekliğinde Ankara’nın yerine, nihayet tüm bölgede tahayyül ettiği “Pax Trumpa” düzeni, Irak ve Suriye’de, hele Türkiye’de ‘istikrar bozucu’ hareketler istemiyordu…
Bugün itibariyle mesela Suriye’de işlerin beklenen minvalde gitmediği hatta İsrail-Gazze’de soykırım “yavaşlamış” olsa da “sarı çizgide” takıldığı, ikinci faza da belki gecikerek gireceği gözlemleniyor. Nitekim Netanyahu, sadece Filistin’de değil, Suriye’de de çizgi bozmayacağını, işgal ettiği bölgelerden çekilmeyeceğini açıklamış bulunuyor…
SDG’nin Şam yönetimine entegre olmasında ilerleme yok. Bu da herkesin bildiği üzere yılbaşına takvimlenen zamanın bir askeri harekâtı gündeme getirip getirmeyeceği tartışmalarını beslemiş bulunuyor…
Şunları zaten görüyoruz, önümüzde oluyor; Türk Silahlı Kuvvetleri konvoylarının Münbiç vektöründe ilerlediğini gösteren videolar, Genelkurmay Başkanı ve kurmay heyetinin Şam ziyareti, kimi okumalara göre Şara’nın askeri üniformayla namaz kılmasındaki sembolizm, SDG elebaşı Mazlum Abdi’nin İsrail gazetesine açıklamalarda bulunması, inada devam etmesi, TBMM’nin Suriye’de (ve Irak’ta) askeri varlığımızı görevlendiren tezkereyi 3 yıl daha uzatması, nihayet yılbaşı geri sayımı, hepsini cem ettiğinizde, Türkiye’nin büyük bir askeri operasyona/harekâta girişmek üzere olduğuna ilişkin kanaat oluşuyor…
Ama anladığımız kadarıyla öyle olmayacak…
Bunu yapacak olan Türkiye değil, Suriye. Bir eksiği, ihtiyacı olduğunda da bu askeri destek ve bağlı tüm lojistik, istihbari, belki kritik noktaları ele geçiren/vuran bazı çıkmalar da olabilir vs ama ana tema, Şam ordusu ve harekete geçireceği diğer Suriye unsurları (ülkenin güneyindeki olaylar sırasında yapıldığı üzere) olacaktır…
SDG bu haliyle Suriye’de yaşamını sürdüremez. Öyle veya böyle bitirilmesi gerekiyor. Bunda şüphe yok. Şam yönetimine “uyumlu” hale gelmezse, sahadaki gerçeklik böyle işleyecek…
Ayrıca izlememiz gereken, ana sorunun yanında tali gibi görünse de özel olarak takip etmemiz gereken, merak ve şüphe kaşıyan olaylar var…
Mesela, IKYB Başkanı Neçirvan Barzani’nin, “YPG-SDG’nin dağıtılması için yapılan çağrılar gerçekçi değil. 2023’te biz de Amerikalılarla benzer bir sorun yaşamıştık. Bize de herkes, ‘yeni orduya katılmalısınız’ dedi ama biz bunun pratik ve gerçekçi olmadığını söyledik. SDG için de aynı durum geçerli. Suriye ordusuna katılmalarını düşünmek yanlış bir yaklaşım” demesi ne anlama geliyor?
Barzaniler’in son dönem çıkıntılıkları ve buna Türkiye’den gelen yanıtların yüksekliği, Barzanilerin, “silah bırakmayın” aklının ardındaki dinamiklerle mi ilgilidir? Neden Irak’ın kuzeyindeki yönetim, SDG’nin Suriye’deki pozisyon kaybından rahatsız olmaya başladı? İsrail’in her iki ülkedeki girişimleri mi? Suriye’de SDG’nin eritilmesi vakasının Irak’ta kendi başına gelebileceği korkusu mu? Bilmiyoruz ama fazla kıpırdanmaya başladıklarını görüyoruz. Gerçek şu; Neçirvan Barzani, Ankara’nın karşısında pozisyon aldı…
İkincisi, ABD’nin tutumu…
Amerikan genel politikasının, YPG/SDG’nin Şam yönetimine entegre edilmesi düşüncesini koruduğunu düşünüyorum…
Ancak kılçıklar var; bunlardan biri ABD’nin uzun yıllar ve yüklü maddi ve siyasi yatırımlar yaptığı SDG’yi terk etmekte zorlanması. Bu zorlanma hali de daha çok, CENTCOM üzerinden okuduğumuz bir yapının örgütle vedalaşmakta zorlanması, sürekli Beyaz Saray’a vahlanması. Bölgede ve dünyada bu terk edişin kötü örnek oluşturacağı, bir daha kimseyi ikna edemeyeceklerinden hareket ediyorlar. CIA de aynı konuda mızmızlanıyor. Fakat anlamadıkları, daha doğrusu anlamak istemedikleri, Trump politikalarının zaten bu tür operasyonları, örneğin Afganistan benzeri felaketleri görmek istemediği. Bu yüzden itirazlarının etkisi sınırlı kalıyor. Şimdiye kadar da “işine bak sen” cevabını aldılar.
Malûm, bir de İsrail sorunu var. Tel Aviv’in ABD üzerindeki etkisinin şu sıralar bütün tuşlara basmak kadar ağırlıklı olduğunu izleyebiliyoruz. ABD’nin Suriye yönetimin arkasında durduğuna hiç şüphe yok. Gelgelelim, bilhassa Büyükelçi Barrack’ın konuşmalarındaki gel-gitlere baktığımızda açık savrulmalar görülüyor. Süreci ağırlaştırır mı bakacağız…
ABD’nin SDG ile ilişkilerinde de “oraları geçtik” denilen noktalarda beliren haberler var; “Bölgede ABD-SDG iş birliğini yansıtan gelişmeler de yaşanıyor; 2 Aralık’ta ABD tarafından Fırat’ın doğusuna zırhlı araçlar ve konteynerlerden oluşan lojistik destek sağlandı. Geçen hafta ABD devriyesi, Fırat’ın batısına geçerek Deyz Er Zor’a girerek kısa bir tur attı. 5 Aralık’ta ise Haseke’de SDG’li teröristler Amerikalı askerlerle ortak tatbikat düzenledi. ABD askerleri tarafından eğitilen 250 kadar YPJ’li terörist için resmi tören düzenlendi. Yine ABD’liler tarafından eğitilen 30 rütbeli SDG militanı yeni görev yerlerine geçti. Militanlara liderlik, askeri taktik, cephe idaresi eğitimleri verildi”. (Milliyet, 09/12.)
Bu türden akıl karıştıran yalpalamalar şimdilik Washington-Ankara arasında lisan-ı münasiple yönetiliyor. Ancak, YPG/SDG’nin son bulmadan sadece Suriye’nin değil, İsrail dahil bölgenin huzur bulması zor. Yani o ‘Ulusal Güvenlik Stratejisi’ yalan olur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.