İsrail-Hamas “barış anlaşması”nın maddeleri ve bunların nasıl yürütüleceği üzerinden santim santim yüz kere geçmeye gerek yok;
var; ateşkes mazlumların canını kurtaracak, kalanlara insani yardım ulaşacak.
var; rehine takası artı İsrail işgalinin bir kademe çekilmesi. Birinci bölüm bu kadar.
Türkiye insani tüm sorumluluklarını yerine getirerek, bu zaptın ortaya çıkmasına samimiyetle el ve gönül verdi, alnı pırıl pırıldır.
Sebebi işte yukarıdaki maddelerin haklı ve vicdani zeminidir. Gayrısı akşam programlarının saat doldurması. Yine de konuşabilirsiniz, hangi sınırın tam nereden geçeceği, esirlerin hangi hapishanelerden bırakılacağı veya kaçar askerin ortak güce katılacağı üzerine ama dert bunlar değil.
Kushner’le, Blair’le, Dermer’le ve dahi CENTCOM’la masaya oturacaksınız, ellerinden Filistin’i alıp çıkacaksınız! İş budur…
Dediğimiz, daha
İmzalanan asgari metindir. Tüm bölgeyi uzun ve çok daha çetrefilli masalar bekliyor.
‘Çözüm’ yok, ateşkesten sonra bulunacak…
Sonda söyleyeceğimi de baştan yazayım; bir sürü şerh, şüphe ve kaygı var ortada, hemen hepsi haklı sebeplere dayanıyor, ama; bu planın işe yarama ihtimali, daha doğrusu “işletilme” olasılığı bana göre
Kısa vadede İsrail de uyacak. Türkiye’ye de-her şey yolunda giderse-bölgede
bir jeopolitik alan açılacak…
Yoksa, Ankara dahil herkes biliyor ki, uzlaşı bu haliyle inanılmaz derecede kırılgan olduğu gibi, taraflardan birine kimse zerre güvenmiyor. İmza altına alınanlar yerine getirilse bile kesin sonucu sağlayacak, Filistin hedefini tutturacak hayati şartların bulunmadığını savunun da çok…
Nitekim, Dışişleri Bakanlığı’nın resmi açıklaması da anlaşmayı memnuniyetle karşılıyor ama barışı ancak adil ve iki devletli çözümde görüyor. Sayın Fidan’ın Perşembe akşamı kurduğu, “eğer bu anlaşmanın sonunda 7 Ekim öncesinin şartlarına varacaksak savaş yeniden başlar” cümlesinin anlamı da odur, yerden göğe haklıdır…
Bu güvensizlik hali haklı çıkarsa, yani İsrail’in barışı önünde-sonunda yiyeceği okuması doğru ise,
‘Ortadoğu’yu yeniden şekilledirmekten, BM Genel Kurulu’nda gösterdiği haritalardan en azından şimdilik neden vazgeçiyor?..
Birinci Trump dönemi Ortadoğu politikaları, ‘İbrahim Anlaşmaları’ üzerinden yürütülmüştü. Orada Filistin’in yüzüne hiç bakılmadı, tali görüldü, önemsenmedi. Arap ülkeleriyle kapsamlı anlaşmaların İsrail’le tokalaşması altında ezilip gideceği, karşılık veremeyeceği varsayıldı.
7 Ekim, ‘bu sefer olmaz’ demek içindi…
Bölgede tüm sorunların anası İsrail olduğu için, uluslararası ‘master plandan’ gayrı bölgeye yönelik özel gündemi olduğu için, İsrail sorunu/Filistin davası yeniden patladığında tüm planı tehdit eden, hesapları riske atan bir basınç yarattı…
Bu yüzden ABD/Trump yüzünü hızla Filistin’e döndü. Bir an önce aradan çıkarılması, halledilmesi, asıl plana dönüş için ve asıl plana uyumlu hale getirilmesi içindir…
Amerika’nın tüm Ortadoğu için İbrahim Anlaşmaları’nı hayata geçirme formülünün ana çarkı büyük bir ekonomik sistem kurmak, bunun üzerinden jeopolitik harita çizmek olduğundan Filistin’i ele alırken yine bu modeli ortaya attı. ‘Riviera’ odur. Ana çarkın takılan dişlisini bununla yağlamak arzusunun sebebi oradadır. Kahire mutabakatı hayata geçirilirken göreceğiz ki, ekonomik destek ve yatırım formatı çok işleyecek…
Sonuç olarak, Filistin Devleti’ni ve barışı istesin istemesin tüm ülkeler ana plana uydukları kadarıyla Washington’la daha az takışacaklar…
Peki bu ana plan kötü mü?
Henüz tartabileceğimiz kadar olgunlaşamadığından, hedefleri netleşip, jeopolitik rakiplerin reaksiyonları tam ölçülemediğinden, işlevselliği hâlâ tartışıldığından büyük konuşmamak gerekiyor. Ancak bir kaç ülke kendini ağır risklerden müstesna kılacak diplomasi üretebiliyor, biri de Türkiye…
Tel Aviv’e de bakalım; İsrail gerçekten barışın arkasında duracaksa, neden? İki, normal iklimde Netanyahu siyaseten yaşayamayacağından, iktidarını kaybedeceğinden, acaba başka bir savaşa mı yürüyecek?
Trump, yarın İsrail’e gelip mecliste Netanyahu’yu çok öven bir konuşma yaparsa bunun bir nedeni Yahudi kamuoyunun gazını almaktır. Etkisi ne olur ne kadar sürer bilinmez ama sonuçta siyasi destektir. Trump ve Netanyahu, birbirlerinin iktidarını desteklemek için anlaşmışlarsa, yani 2026 ABD ara seçimlerinde meşum Yahudi lobisi Trump’ın arkasında duracak, o zamana kadar da Beyaz Saray, Tel Aviv koalisyonunu ayakta tutacaksa, o da bir hesaptır…
İsrail’in/Netanyahu’nun bu anlaşmayı kabul edişinin ve eğer sadık kalırsa sebebi;
Netanyahu ve koalisyon ortaklarının koltuklarını korumasıdır.
Aynı sonucu verecek bir diğer ihtimal, İsrail’in başka bir yere patlamasıdır. Adres olarak-yeniden-İran gösteriliyor. Yükselen ihtimal görüyorum, ana plana uyumu konusunda kararsızım.
Uyumsuzsa, istese de saldıramaz. İspatı Doha saldırısı özrüdür.
Tel Aviv hükümetinin Filistin’e yönelik soykırımı ve bağlı planlarını neden durdurmuş olabileceğine ilişkin bir diğer izah,
Netanyahu’nun artık dünyadan gelen baskıyı taşıyamıyor oluşudur.
Trump’ın geçtiğimiz Salı Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde, “tüm dünyayla savaşamazsın” nasihatinin anlamı budur. Diğer taraftan, “adam dünyayı ezerek iki yıldır soykırım yapıyor, niye şimdi dursun” karşı tezi de var ama her ikisi de kimseyi tam tatmin etmiyor.
Sadece Netanyahu’nun değil İsrail’in küresel ayrıcalığının belli bir çizgiye geriletilmesi de önemli bir çıktı olacak. Siyonizmi kontrol altına almak için ‘anti siyonizme’ yol veren iki yıllık ‘dersin’ bir sonucu olmalı. Batı bagajında fazla ağırlık yapmaya başladığı ortadadır…